Siyasetin uzunca bir süredir bir savaş mantığı etrafında yapılıyor olmasının önemli sonuçları var. Siyaset kuramcısı Carl Schmitt’i izleyerek yapılan dost-düşman ayrımı ve bu ayrım üzerinden yapılan siyaset tanımlaması önemli olmakla birlikte, bazı yanlış anlamalara da kapı aralıyor.

Benim de zaman zaman başvurduğum dost-düşman eksenli tanımlama, siyasetin tüm taraflarını aynı kefeye koyduğu ölçüde taraflar arasındaki bazı önemli farkları görünmez kılma riski taşıyor. Bugün dünyanın dört bir tarafında hâkim olan neoliberal iktidarlar, şu ünlü ifade ediliş biçimiyle karşı tarafa koydukları yüzde 99’a karşılık yüzde 1’lik bir kesimin çıkarlarını savunuyorlar. Diğer yanda her zaman başaramasalar da yüzde 99’un yanında kendini konumlandıran ve yüzde 1’i karşısına alan sol siyasetin dost-düşman ayrıştırması var. Eğer bu iki anlayışı dost-düşman ayrımı üzerinden siyasetin aktörleri diyerek aynı kefeye koyarsak bu büyük ve ölümcül bir hata olacaktır. Ölümcül demeyi özellikle seçtim çünkü pandemi ile daha açık biçimde gördük ki, tüm gezegeni ve insanlığı tehdit eden bu sorunu sermayenin çıkarlarını temel alan neo-liberal sağ iktidarlar çözemiyorlar! Öte yandan bu durum yeni de değil. Küresel ısınma ve iklim krizi meselesinde de uzmanlar, bazı eşiklerin geri dönülmez biçimde aşıldığını ve gezegenin geleceğinin tehdit altında olduğunu uzun süredir söylüyorlar. Aynı sağ iktidarlar, endekslendikleri sermayenin çıkarlarından kafayı kaldırıp, gezegenin geleceğine bakmamaya devam ediyorlar. Şimdi insan maliyeti önde giden pandemi sorununda da aynı çıkmazla karşı karşıyayız. Geçen yıl boyunca Trump başta olmak üzere sağ popülist liderler, etkin bir mücadele stratejisi ortaya koymakta isteksiz davrandılar. Erdoğan liderliğinde AKP iktidarı da benzer biçimde etkin mücadele stratejisi izlemekten kaçınıyor. Kaynağı ne olursa olsun ortada büyük bir felaket var! Hasar ve tehdidin büyüklüğü olağanüstü durum öngörüsüyle davranmayı gerekiyor. Ne var ki olağanüstü hâl ilan etme istekliliği doğalarına kazınmış sağ-popülist liderlerin hemen hepsi, pandemi döneminde olağanüstü hâl ilan etmek ve sert tedbirler almaktan geri durdular. Gördük ki bu liderlerin mantığı sermayenin mantığına yedeklenmiş durumda!

Demek ki bir başka kafa karışıklığını daha ortadan kaldırmak gerekiyor. Bugün ihtiyaç duyduğumuz olağanüstü hâl uygulaması tarihsel olarak sağ iktidarların dayattığı savaş mantıklı olağanüstü hâl uygulamalarından oldukça farklı bir içerik taşıyor. Yani her olağanüstü hâl aynı şey değil! İç savaş mantığıyla ilan edilen olağanüstü hâl uygulamalarının getirdiği sınırlamalar, düşman ilan edilen geniş toplum kesimlerini ezmek içindir. Bugün ihtiyaç duyduğumuz olağanüstülük ise toplumun bir bütün olarak korunması için gerekiyor. Dahası; pandemiye yönelik olağanüstülük uygulamalarına eşlik etmesi gereken tüm toplumu gözeten sağlık politikaları, ekonomik olarak ezilen geniş kitlelere elini uzatacak refah devleti hizmetleri ve destekleri de benzer biçimde geçmişte sol iktidarların ve mücadelelerin inşa ettiği ve ardından gelen sağ iktidarların yıktığı program ve uygulamalar. Dolayısıyla, bugün insanlığın ve gezegenin geleceği sağ iktidarlar tarafından tehdit edilirken; Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi, çevre örgütlerinin ekolojik kriz karşısında önerdiği programlar, çok açık biçimde ancak sol iktidarlar tarafından hayata geçirilebilecek nitelikte! Her iki konuda da gereken eylem programları gezegensel düzeyde yüzde 1’i karşıya almayı ve yüzde 99’un sağlığını ve refahını gözetmeyi gerektiriyor. Hegel’e dönelim ve başta belirttiğimiz dost-düşman ayrımındaki asimetriye işaret ederek bitirelim; efendinin köleye ihtiyacı olduğu biçimde kölenin efendiye ihtiyacı yoktur. Gemi su alırken ihtiyaç duyulmayandan kurtulmuyorsanız batarsınız! Todd McGowan’ın pandemiye ilişkin son yazılarından yararlandım. Öneririm.