Pandeminin üçüncü kışı
Fotoğraf: Unplash

Prof. Dr. Esin DAVUTOĞLU ŞENOL

Pandeminin üçüncü kışına girerken, hem bu pandemi hem yakın gelecekte olacağı öngörülen yeni pandemilerle ilişkili olmak üzere iki önemli başlık açmak gerekiyor. Birincisi; virüs ile ilişkili değişimlerin en kötüsü gerçekleşmez ise yani yeni ve farklı dolayısıyla edinilmiş bağışıklıktan önemli derecede kaçan bir varyant gelişmez ise, COVID-19’un birkaç yıl içinde dönüşeceği ve “endemik” bir hastalık olarak en iyi ihtimalle sonsuza kadar bizimle kalacağıdır. Bazı otörler ise COVID-19’un hiçbir zaman endemik olamayacağını ancak sürekli çabalar ile kontrol altında tutularak zaman zaman “epidemi” yani salgınlar yapan bir hastalık olarak kalacağını ileri sürüyor.

Her ne kadar “endemik” hastalık denildiğinde bilim dışı topluluklardaki algı, hafif, artık öldürmeyen hatta tabir yerindeyse halk arasında “ben alıştım, takmıyorum “ gibi bir jargonu karşılasa da, teknik tanımı şöyle; bir hastalığın dolaşımda devamlı ancak “statik” (durağan) varlığıdır. Endemik olması için hastalığın şiddetinin ya da hasta sayısının azalması gerekmemekle birlikte öngörülebilir ve daha durağan bir ritim olması gerekiyor. Endemik hastalıklar neredeyse sabit oranlarda görülürler ve toplum için önemli bir yük oluştururlar.

COVİD HİÇ ENDEMİK OLMAYABİLİR

Mesela grip yalnızca tropikal bölgelerde endemik bir hastalık olup bizim de içinde bulunduğumuz ılıman iklim kuşağında belirli zamanlarda salgınlar, epidemiler ile seyretmektedir. Beş yüz yıllık grip dahi dünyada endemik olamamışken Covid-19 gerçekten de hiçbir zaman endemik olmayabilir. Ancak zaten karar çoktan verildi ve çoğu bölge ve ülkede vaka, varyant tarama sistemleri kapatıldı. Yapılan geniş ölçekli bir analiz dünya nüfusunun yüzde 65-70’inin aşı ya da hastalıkla karşılaşma yoluyla antikor geliştirmiş olduğunu ama henüz üçte bir nüfusun ise hiç karşılaşmamış olduğunu gösteriyor. Veri aramaz ve kayıt etmezken dahi hâlâ günde 1000-1500 doğrudan ölüme yol açıyor, hâlâ en önemli ilk üç sıradaki ölüm nedeninden biri, hâlâ kapalı alanlardaki kalabalıklaşmalar risk taşıyor, hâlâ yeni aşı takviyeleri öneriliyor ve daha yenileri için çalışmalar yapılıyor. Covid-19, pandeminin üçüncü kışında daha iyi yönetilebilir ya da görece daha öngörülebilir bir ritimde olmakla birlikte henüz endemik sürece evrilmedi.

İkinci önemli başlık ise bu yüzyılda, hatta yüksek olasılıkla önümüzdeki dekatta, mutlaka yeni bir pandeminin olacağıdır. Pandemi potansiyeli olan zoonotik (hayvan-insan) sıçramalar ve çevre, iklim değişimini dikkate alınarak yapılan modelleme çalışmaları, bu yüzyılda doğmuş bir insanın COVID-19 gibi bir salgın daha yaşama olasılığının %38 olduğunu ve bunun kısa sürede, on yıl içinde olabileceğini gösteriyor. DSÖ pandemi ilan ettiğinde, 118 bin olgu, 4 bin ölüm ve çok hızlı bir yayılım vardı. Bu önemli ilan sonrasındaki yayılım, ölüm ve olgu sayısı ve sürekli yeni varyant gelişimi ile bir türlü içinden çıkamadığımız pandemi, bir sonraki pandemiye hazırlanmış olmanın önemini gösteriyor.

BUZDAĞININ GÖRÜNEN YÜZÜ

Bugüne dek koronavirüs ailesinden iki virüs SARS-CoV-1 ve Sars-CoV-2, hayvandan insana sıçrama sonucu insana adapte olarak salgına yol açmış olmakla birlikte yapılan çalışmalar bunun yalnızca buzdağının görünen yüzü olduğunu gösteriyor. Bir çalışmada, salgına dönüşmese de her yıl yaklaşık 400 bin kişinin bu tarz sıçramalar ile enfekte olduğu gösterildi. Koronavirüsler için taşıyıcı olan 23 yarasa türüne yakın olan çoğu Asya ‘daki bölgelerde, ise 500 milyon kişi yaşıyor. Anlaşılacağı üzere, hayvan insan sıçramaları aslında saptanılabildiğinden çok daha sık gerçekleşiyor. Bu da yerkürenin salgınlara duyarlılığı konusunda fikir veriyor.

Önümüzdeki dönemde, yeni endemilere hazırlık ve cevap, ülke ve bölgeler arası endemik hastalıklar yükünü farklılaştıracak olsa da, küresel bir sorun olan pandeminin zayıf halkadan başlayarak tüm yerküreyi etkileyeceği açıktır. Pekiyi biz, coğrafyası betonlaşmak, savaşlar ve çevresel zehirli atıklardan, bireyleri yoksulluk, huzursuzluk, hâlâ geçiremediğimiz pandemi ve hasarları ile, iyileşmek umuduyla başvurduğu sistemde tedavi edici hekimliğin fazladan ilaçlar ile kırılganlaşmış, sağlık yükü sağlık yönetimini çoktan aşmış bir ülke olarak bulaşıcı hastalıkların daha da artacak ve süreğenleşecek yüküne ne kadar hazırız? Burada hazır olmak için önerdiklerimiz ile ülkenin hazırlıklılığı, en önemlisi niyetin yönü kolaylıkla anlaşılacaktır.

Bulaşıcı hastalıkların, sürekli çalışan alarm /uyarı sistemleri ile taranması, alan /saha epidemiyologları ve birinci basamakta bulaşıcı hastalıkları iyi tanıyan klinisyenlerin varlığı, bulaşıcı hastalıkların yoğun olduğu bölgelerle işbirliği, genomik analizleri yapabilecek laboratuvarlar, aşı üretim, ilaç geliştirme, test geliştirme kapasiteleri çok önemli. Cevabı buldunuz mu ?

YÖNETİME NİYETLİLER DİKKAT ETMELİ

İstediğiniz yükseklikte binalar, genişlikte yollar, yiyemeyeceğiniz kadar donatılmış sofralarda, sırça köşklerde oturun, üzerinizde eğreti duran atlaslarla bezenin. Bir önceki yüzyılda kontrolü sağlanmış bulaşıcı hastalıklar kontrolden çıkarsa ya da çıkarken/çıkmaktayken hiçbirimize aman vermez. Ülke yönetimine niyetli olanların toplumsal ve çevresel sağlıklılık yani bir gelecek umudu için önceliklerinde mutlak, sürekli ve adanmış bir liderlik, maddi olarak devlet destekli ama bağımsız kurum ve kuruluşların oluşturulması ve güçlendirilmesi, zayıf halka olabilecek bölgelerle, topluluklarla ilişkili çalışmalar, zoonozların sürekli izlemi ve birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi olmalıdır.

Bireysel toplumsal ve coğrafi geleceğimiz için ülkeyi yönetmek için seçeceğiniz partilerin programlarında bu ipuçlarını arayınız. “Pandemiler ileriye doğru yaşanılır ama geriye doğru anlaşılır. "Yeni bir pandemi tanımlanıldığında ya da umutla beklediğimiz şey gerçekleştiğinde yani COVID-19 endemik olduğunda hazırlıksız ülkelerde yaşayanlar için çok geç olacaktır.