Dünya 'çökmekte olan Amerikan hegemonyasını' tartışadursun, ABD, Biden başkanlığındaki sadece 9 ayda 'dünya liderliğine geri dönme' vaadi açısından kritik hamleler yaptı. En son Trump yönetiminden devralınan temel dış politik hattan şaşmadan, onun dağıttığı alanı yeniden düzenlemek hedefli bu hamleler, kafa karıştırıcı olmakla birlikte, açıkça 'büyük güç rekabetinin' temellerinin döşenmesi olarak anlaşılabilir.

Biden dış politikasının 9 aylık süreçteki iki önemli girişimi Afganistan'dan çekilme ve AUKUS. İlki, uzun süreli bir Amerikan yaratımı olan Taliban'ın askeri/ideolojik yükünü 'başkalarına' atıp çıkmak iken, ikincisi Asya-Pasifik'e yönelik Anglo-Amerikan çıkarması oldu.

AFGANİSTAN VE AÇIK HALDE BIRAKILAN PANDORA'NIN KUTUSU

'Çılgın' Trump'ın ardından Joe Biden'ı zil takıp oynayarak karşılayan Avrupalılar, yeniden ABD şemsiyesinde rahatça toplanmaktan memnun kaldı. Biden yönetimi zaten bitmesine engel olamayacağı Kuzey Akım-2 boru hattını, Merkel sonrası Almanya'da oluşacak siyasi liderlik eşliğinde 'sonraki maçlara' bırakarak ve AB'nin Çin ile Kapsamlı Yatırım Anlaşmasını mayısta askıya alınmasını cebine koyarak haziranda NATO ittifakında güven tazeledi. Ardından NATO şemsiyesinde Avrupalıları Afganistan'dan çıkardı. Kabil'den tahliye faciası üzerinden mızmızlanan Avrupalılara en iyi yanıtı NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg 'hepiniz oradaydınız' diyerek verdi.

Afganistan'dan kaotik çekilmenin Amerikan hegemonyasının görünümünü sarstığı muhakkak. Ne ki 'sonsuz ders çıkartma' azmini 'hayır' hanesine yazabilen, bunu da dünya ahalisinin hatırı sayılır bir kısmı nezdinde 'meşrulaştırabilen' ABD'nin çok da derdi mi? Asıl yeni 'dert sahiplerine' bakmalı. Durumu en iyi ifade eden geçen haftaki Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesindeki konuşmasında Rusya lideri Vladimir Putin oldu: "Hepsi gerilerinde; terörizm, uyuşturucu ticareti, örgütlü suç ve -ne yazık ki- dini aşırıcılıkla ilişkili bir dizi sorunu içeren Pandora’nın kutusunu bıraktılar. Hem de açık bir hâlde.”

Pandoranın Kutusu'na, Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nde (KGAÖ) Afganistan odaklı bir pekiştirmeye yönelen Rusya ile Taliban Afganistanını 'Kuşak ve Yol' için fırsat gören Çin hattındaki kırılma olasılığını da ihmal etmeden bakmakta fayda var.

AUKUS

Afganistan'dan geri çekilmenin daha dumanı tüterken AUKUS geldi. Gafları ve unutkanlığıyla namlı Biden, geçen çarşamba bir yanına Britanya Başbakanı Boris Johnson'ını, diğer yanına da Avustralya Başbakanı Scott Morrison'ı alarak AUKUS'u duyurdu. Biden, Johnson'ı ismiyle anarken, Morrison'ın ismini unuttu. Ağzından Britanyalıların kullandığı 'down under' (aşağıdaki) dökülüverdi. Avustralya'ya atfedilen 'vasallığın' psikolojik ifadesi mi, bilinmez.

Özetle, AUKUS, Avustralya, Birleşik Krallık ve ABD'nin isimlerinden oluşan yeni güvenlik inisiyatifi. 'Hint-Pasifik' dedikleri 'Asya-Pasifik'te Quad'ı da seferber etmiş Biden yönetimi, şimdi de Çin'in burnunun dibindeki en önemli ticaret ortağı Avustralya odaklı, ekonomik olarak ballı ve jeostratejik alanı düzenleyici bir hamle yapıyor. Yapay zeka, siber alem ve kuantum dahil gelişmiş teknolojilerin paylaşımını içeren girişimin odağında Avustralya'nın nükleer güçle çalışan denizaltılara sahip kılınması var. AUKUS ile Avustralya'nın köhne denizaltı filosunu yenilenecek. Bu iş için 2016'da ihale almış Fransa vaadini zamanında yerine de getirememişken, bir kalemde ekarte ediliverdi.

Önce Avustralya'ya bakalım...

ANGLO-AMERİKAN VASALLIĞI...

ABD, Birleşik Krallık, Kanada ve Yeni Zelanda ile elektronik istihbarat işbirliğinin ismi olan '5 Göz' ülkelerinden Avustralya, AUKUS sayesinde dizel-elektrikle çalışan Collins sınıfı eski filosunu nükleer denizaltılarla tahkim edecek. Güney Çin Denizi'nde bunca patırtı koparken, Avustralya denizaltıları Akdeniz'in sularında dolaşamayacağına göre, açıktır ki en büyük ticaret ortakları Çin'e karşı hizalanmalarının gereği.

Avustralya merkezli gazeteci Caitlin Johstone, ABD'nin Avustralya'yı karşı karşıya bıraktığı durumu Amerikalı siyasi analisti John Mearsheimer'ın 2019'da Avustralya Bağımsız Çalışmalar Merkezi'ndeki konuşmasına atıfla aktarmış. 'Obamacılığı' bilinen Mearsheimer, Bush yönetimini yankılarcasına konuşmuş. Çin'in yükselişine karşı Avustralya'nın elbette bir tercih yapabileceğini belirterek lafı dolandırmamış: "Çin ile giderseniz, düşmanımız olursunuz. Ya bizimlesiniz yahut bize karşısınız" demiş.

Johnstone'ın AUKUS analizi yerinde: "Avustralya, kendisini Çin'den korumak için ABD ile ittifak etmiyor, ABD'den korumak için ABD ile ittifak ediyor."

Özetle 18 aylık teknik inceleme sürecinin ardından Avustralya, ya Britanya ya ABD'den nükleer denizaltı edinecek. Muhalifler Fransa yapımı denizaltılarda düşük düzeyde zenginleştirilmiş uranyum gereksiniminin her yerden tedarik edilebileceğinden bağımlılık yaratmayacağını ancak ABD/Britanya'nın yüksek düzeyli zenginleştirilmiş uranyumla çalışan denizaltının bağımlılığı derinleştireceğini savunuyorlar. Her koşulda Kovid-19 pandemesiyle güvenlik/izleme/gözetleme devletiyle cepheden tanışmış 25 milyon Avustralyalı bedel ödemeye devam edecek. Maalesef biraz da kraliçenin kollarında oturmaktan. 2000'lerde Avustralya'da Kevin Rudd başkanlığındaki İşçi Partisi iktidarında başlayan cumhuriyet tartışmalarıyla heyecanlanmış kuşaktan bir dış haberci olarak, tarih bilmemenin ağına düşmüştük. Avustralya dediğimiz 1975'te zorunlu askerliği kaldırmaktan, evrensel sağlık hizmeti, bedava eğitim getirmeye soyunmuş İşçi Partili Başbakan Gough Whitlam'ın kraliçenin valisi tarafından görevden alınabildiği bir memleket. Şimdilerde Kovid-19 eylemlerini de 'biz komünist değiliz' diye protesto etmekteler.

VEEE SIRTINDAN BIÇAKLANAN FRANSA...

Mistral gemilerinde Rusya'ya Ukrayna gerekçesiyle son anda kazık atmış olan Macron yönetiminden intikamı, ironik olarak AUKUS'la ABD almış görünüyor. Afrika'nın ardından Güneydoğu Asya'daki eski sömürge düzenine özenirken, NATO ortaklığında Hint-Pasifik'e sarkan Fransa, adeta Anglo-Amerikan dünyaya tosladı. Avustralya'ya söz verdikleri 12 denizaltıyı zaten zamanında teslim edememişken, AUKUS'u 'ruhları bile duymamış'. Fransa, Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian'ın ifadesiyle 'sırtlarından bıçaklandılar'. Şimdi Paris, 'Denizaltı anlaşmasının NATO'nun geleceği üzerinde yansımaları olacak' diyor. Dışişleri açıklamasında ise "Hint-Pasifik bölgesinde benzeri görülmemiş zorluklarla karşı karşıya olduğumuz bir zamanda, Amerika'nın Fransa gibi bir müttefiki ve Avrupalı bir ortağı Avustralya ile yapılan bir ortaklıktan uzaklaştırma kararı, Fransa'nın sadece not edeceği ve üzüntü duyabileceği bir tutarlılık eksikliğini gösteriyor" vurgusu yer almış. E, Özgürlük Heykeli'ni geri isteyecek halleri yok.

AMERİKAN DIŞİŞLERİ BRİFİNGİNDEKİ ÖZGÜVEN

ABD'nin Avrupa devleti Fransa'ya 'parya muamelesi' yaparkenki özgüveni ise inanılmaz. ABD Dışişleri'nin AUKUS brifinginde üst düzey Amerikalı yetkilinin üslubu okumanızı tavsiye ederim. Yetkili, Britanya ve Avustralya için 'zamanın test ettiği en eski müttefikler' derken, nükleer teknolojinin 1958 karşılıklı savunma anlaşması uyarınca paylaşıldığı tek ülke olan Britanya'ya Avustralya'nın eklendiğini söylemiş. Bu ilişkinin 'istisnai' ve 'tek seferlik' olduğunun altını çizmiş. Yani Fransa'yı katmaya ihtiyaç duymuyorlar. Zaten Fransa'nın tepkisi sorulunca 'çözülür' demiş.

Fransa'da gelecek yıl seçimler varken, Macron'un siyasi geleceği belirsiz ama 'beyin ölümü gerçekleşti' dediği NATO'dan Fransa Macronlu yahut Macronsuz çıkar mı? Geçmişteki gibi askeri yapıdan çıksa ne olur? Yahut da Kuzey Akım 2'ye muhalefetten tek başına vazgeçse?

Bana sorarsanız, Paris, kuvvetle muhtemel Avustralya'dan denizaltılar için alınan 3 milyar doların üzerine, çöpe gitmiş ihalenin tazminatını da alır. İran'dan da Total'i ABD yüzünden çekmişlerdi. Bu arada insanın aklına Trump yüzünden Irak'ta 15 milyar dolarlık ihaleyi General Electric'e kaptırmış Alman Siemens de düşüyor.

Toparlarsak... ABD yönetimi hegemonik güç olmanın 'güvenilir olmaktan' geçmediğinin, aksine kimsenin ne yapacağınızdan emin olamaması üzerine yükseldiğinin adeta kitabını yazıyor. Avrupa'yı, parlamentosunda Rusya Federasyonu seçimini tanımamayı tartışacak şuursuzlukta vekillerle mobilize edebilirken, Afganistan'da açık pandora kutusu bırakıp Asya'nın sularını karıştırmak her babayiğidin harcı değil. Neoliberal küresel sisteme 'ideolojisiz' angaje olmuş güçlerin en azından şimdilik Amerikan hegemonyasını sarstıklarını söylemek, zor. ABD, emperyalist sistemin tayin edici askeri, ekonomik ve siyasi gücü, ideolojik alanı da belirliyor ve siyasi gücünü mütemadiyen tahkim edip vekillikler atıyor. Biz de çok kutupluluk tartışıyoruz.