Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden sekiz yıl geçti, Ergenekon davasının başlamasının üzerinden yedi yıl. Bunca yılın ardından cinayette ‘ihmali olan’ kamu görevlileri hakkında eksik gedik bir iddianame hazırlandı.
Peki, bunun Ergenekon davasıyla ne ilgisi var?

İddianameye göre Hrant Dink cinayeti bir ‘araç suçtu’, amaç da Ergenekon ve Balyoz operasyonlarını başlatarak Emniyet’teki hâkim yapı olmaktı. Ve savcının anlatımına göre, Dink cinayetine ‘emniyet içindeki yapılanmanın aracı olarak yol verilmişti’.

İddianamede eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek, İstihbarat Dairesi C Şubesi Müdürü Ali Fuat Yılmazer ve Coşgun Çakar’ın ‘(paralel) örgütün yöneticisi oldukları’ ileri sürüldü. Bu isimlerin Emniyet İstihbarat Dairesi içinde yasadışı bir birim oluşturdukları ve Ergenekon soruşturmasının da bu birim tarafından hazırlandığı da iddialar arasında: Ali Fuat Yılmazer, C-2 Büro Amirliği içinde Haziran 2006’da komiser ve komiser yardımcılarından oluşan (yasadışı) C-5 Bürosunu kurdu. Bu büroda Ergenekon operasyonu planlandı. Bu C-5 bürosunun elinde Dink cinayetiyle ilgili 62 evrak vardı.

Yani savcının iddiasına göre, Emniyet’teki İstihbarat gibi kritik dairelere hâkim olmak isteyen, hem de örgüt üyesi olan bazı üst düzey polisler, Dink cinayetini biliyordu ve engellemediler, hatta engellenmesini engellediler. Ve cinayeti, Ergenekon ve Balyoz davalarının başlaması ve kamuoyu desteği için araç olarak kullandılar.

Bu iddiayı doğru kabul etsek bile, Emniyet’i ele geçirmek istemelerinin amacı neydi? Ne yapacaklardı Emniyet’in siyasi açıdan en kritik dairelerini yönetip? Nihai amaçları neydi? İnşaat yolsuzluğu değil herhalde.

Ya da Emniyet aracılığıyla yürütülen Ergenekon operasyonu sonucunda olup bitenlerden, siyasi iktidar (AKP) hiç mi yararlanmadı? Siyaseten hem cinayetten hem operasyonlardan kazançlı çıkan AKP’ye ‘kumpas kurduğu söylenen’ polislerin, dinleme-izleme-operasyonlarını iktidara karşı yaptığına bu saatten sonra inanan çıkmaz. Ergenekon ve Balyoz davalarının Emniyet’teki birkaç koltuk için yapıldığına da.

Erdoğan’ın “Ne istediler de vermedik” sorusunun altında, Emniyet Müdürlüğü’nün kritik daireleri de olmasın?
Ve en önemlisi: Tüm bunları ortaya çıkaracak bir savcı bulunur mu?
Örneğin Muammer Güler bu davaya dahil edilir mi?

Gezi Parkı saldırısı ve devamındaki tape’lerle meşhur olan Güler, Dink cinayeti sırasında İstanbul Valisi’ydi. 3 Ocak 2008’de TBMM komisyonuna verdiği ifadesinde, Dink’in tehdit aldığı konusunda bilgi sahibi olduğunu söyledi. Agos gazetesinin haberine göre Güler, Dink’e dönük tehditlerin konuşulduğu İl Asayiş Toplantıları’na başkanlık ediyordu. Dink’in öldürülmesinin ardından Türkiye’nin ilk Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı oldu. Sonra da AKP Mardin Milletvekili olarak parlamentoya girdi. İçişleri Bakanlığı yaptı.

Cinayeti ‘görenlerden’ biriydi, şüphesiz. Yeni davada sanık değil.
Keza dönemin Vali Yardımcısı Ergun Güngör de iddianamede yok. Güngör, Dink’in tehdit edildiği valilik görüşmesinde de vardı üstelik. Suçu MİT’e attı.

Umarım ki (her ne kadar savcının isteği böyle olmasa da) Pandora’nın kutusu açılmıştır, Dink’in ölümünün nasıl bir siyasi değişiklik için ‘araç olarak kullanıldığı’, sadece birkaç polisin yargılanmasıyla kalmaz, siyaseten ‘kazançlı çıkan’ gerçek sorumluları da ahir ömrümüzde yargı önünde görürüz.

Yoksa bu iddianame de, hükümetin ‘paralel yapıyla’ kavgasının ve bu minvalde kendisini aklama çabasının ‘araçlarından biri’ olarak kalır.