Hindistan’dan Meksika’ya birçok ülke, Pandora Belgeleri’nde adı geçenler hakkında soruşturma açtı. Boris Johnson hükümetinden ise henüz bir hamle yok.

Pandora sessizliği

LEVENT ÖZÇAĞATAY

Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun inanılmaz bir titizlik ve birliktelikle çalışarak elde ettiği ve yayımladığı "Pandora Papers" olarak isimlendirilen belgeler, vergi cennetlerindeki hesaplarının arkasına sığınarak, kimliklerini gizlemeyi amaçlayan devlet adamlarının, politikacıların, servet sahiplerinin ve iş insanlarının Birleşik Krallık’ta bin 500 gayrimenkulün sahibi olduğunu gösterdi. Bu gayrimenkullerin hemen hepsi, Londra’da gayrimenkul fiyatlarının devamlı olarak arttığı Chelsea, Knightsbridge, Hamstead, Kensington, Westminster gibi lüks mahallelerde. Global Witness isimli bir kurum, üç yıl önce vergi cennetlerindeki şirketlerin İngiltere ve Galler’de satın aldığı gayrimenkullerin sayısını 87 bin olarak açıklamıştı. Dolasıyla yukardaki bin 500 rakamının artması kaçınılmaz.

Belgelerin bir kere daha teyit ettiği diğer gerçek ise dünyanın dört bir tarafındaki servet sahiplerinin kendi ülkelerindeki vergi mükellefiyetinden kurtulmak, servetlerini saklamak ve büyütmek için Londra’da konuşlanmış finansal hizmet şirketlerini tercih etmeleri. Bu şirketlerin, avukat, muhasebeci, lobici, vergi ve finans uzmanlarından oluşan devasa ekiplerinin görevi yasalarda ve yönetmeliklerdeki boşlukları, uluslararası ilişkileri, paravan banka, tröst ve şirketleri kullanarak bir örümcek ağını andıran karmaşık bir sistemle geniş bir yelpazede müşterilerine hizmet vermek. Brexit’e rağmen Londra’nın “Square mile” adı verilen finans merkezi küresel finans merkezi statüsünü koruyor ve hâlâ Amsterdam, Frankfurt, Hong Kong gibi rakiplerinin ilerisinde.

"Pandora Papers" yıllarca dürüst politikacı rolünü oynamış olan eski Başbakan David Cameron’ın 2016’da verdiği bir sözü hatırlattı: “Yolsuzluğa bulaşmış kişilerin ve ülkelerin Londra’nın emlak pazarını kullanarak kara para aklamasını engelleyecek düzenlemeler yapacağız.” Bahsedilen düzenlemelerin bir türlü yapılmaması belgelerde adı geçen ve offshore bankacılığın nimetlerinden faydalanan bir dizi yabancı ve yerli milyonerin yıllardır Muhafazakâr Parti’yi parasal olarak desteklemiş olmasına bağlanabilir. Belgeler bu milyonerlerden bazılarının adı geçen hesapları yalnızca vergiden kaçınmak için değil, rüşvet vermek ve yolsuzluk yapmak ile kullandıklarını da gözler önüne serdi. “Panama Papers” olarak adlandırılan daha önceki (2016) sızıntı da David Cameron’ın babasının Panama’da bir offshore yatırım şirketinin sahibi olduğu ve Cameron’ın bu şirkette hisseleri olduğu ortaya çıkarmıştı.

Offshore hesaplarına karşı tavır alan ama yasal düzenlemelerden kaçınan tek eski Başbakan Cameron değil. Bu konuyu seçim malzemesi olarak kullanan ve her yolsuzluk skandalından sonra offshore hesapların hedef gösteren İsçi Partili Tony Blair’in de bu yöntemle Birleşik Krallık vergi dairesine ödemesi gereken vergiden 312 bin sterlin indirim yaptığı ortaya çıktı. Bu, Blair Ailesi’nin kırdığı ilk ceviz değil. Başbakanlık görevini bıraktığı 2007 yılından bu yana serveti devamlı artan Blair, çoğunluğu Londra’da olmak üzere 38 gayrimenkul satın almış. Üretim ve ticaret konularında bilgisiz ve deneyimsiz olduklarından ve bu alanlarda riskli yaratımlardan kaçınan diğer servet sahiplerinin yaptığı gibi servetlerini beton ve tuğlaya yatırmaları şaşırtıcı değil. Tony Blair’in eşi Cherie Blair’in sahibi olduğu hukuk bürosunun ise ev sahiplerinin haklarını koruyan bir kuruma danışmanlık yapıyor olması da tesadüf değil.

Belgelerden çıkan ve Muhafazakâr Parti’ye bağış yapan isimlerden bazılarının Rus asıllı olması da sürpriz yaratmadı. 2020 yılının temmuz ayında Times gazetesi bazı Rus işinsanlarının Konservatif Parti’ye ve 14 bakana bağış yaptığını tespit etmiş ve günümüzün Başbakanı’na “Boris Johnski” lakabını vermişti bile. Adı geçen Rus işinsanlarından birisi eski bir KGB ajanının oğlu olan ve Boris Johnson’ın yanından pek ayrılmayan milyarder Evgeny Lebedev. Güvenlik birimlerinin endişelerine rağmen Johnson, Lebedev ile dostluğunu sürdürmüş, daha da ötesi şaşkınlık uyandıran bir kararla Lebedev’in “Richmond ve Sibirya Baronu” olarak Lordlar Kamarası’na girmesini sağlamıştı. Lebedev’in de kendine takılan bir lakabı var, “two beards (iki sakallı)”… “Beard” homoseksüellerin cinsel yönelimlerini saklamak için karşı cinsten bulunan uydurma sevgililerine verilen bir lakap.

LONDRA’DAN HAMLE YOK

Washington ve Brüksel için Pandora Belgeleri bardağı taşıran son damla oldu gibi. Belgelerin ifşa ettiği finansal yapının kontrol altına alınması için yeni yasa tasarıları üzerinde çalışmalar başlatıldı. Hindistan’dan Meksika’ya kadar birçok ülke belgelerde adı geçen vatandaşları hakkında soruşturma açtı. Boris Johnson hükümetinden henüz bir hamle yok. Belgelerde adı geçen Mohamed Amersi and Viktor Fedotov gibi rüşvetçi işinsanlarının partisine yaptığı bağışların iade edilmesiyle ilgili olarak gazetecilerin sorduğu sorulara kahkahalarla gülen Johnson, ülkesindeki petrol, enerji, sürücü ve işçi açığı gibi ciddi sorunları geride bırakarak, İspanya’ya tatile gitti. Dolayısıyla "Pandora Papers" ile gündeme gelen uluslararası rüşvetçilik, yolsuzluk ve vergi kaçakçılığı gibi sorunlarla ilgilenmeyeceği belli oldu.

Zaten "Pandora Papers" haberlerini ve belgelerdeki hesap sahiplerinin isimlerini heyecanla okuyucularına ve izleyicilerine ileten medya kuruluşlarının bu hesapların kara para aklamak için kullanılmadığının, “vergi kaçırma” ile “vergiden kaçınma” ifadelerinin aynı olmadığının ve kutudan çıkan belgelerde yer alan ticari işlemlerin yasalara uygun işlemler olduğunun itina ile altını çizmeleri gözden kaçmıyordu.

Tarihçiler ise tröstler kurarak vergiden kaçınmanın adada 500 yıllık bir tarihi olduğuna işaret ediyor. İngiliz tarihin en güçlü krallarından Sekizinci Henry bile baronlarının ödemeleri gereken vergiyi azaltmak amacı ile yapılandırdıkları vakıf sistemlerinin önüne geçememiş. Toprağın sahibi ve topraktan elde edilen gelirin dağıtımını belirleyen ‘the use’ olarak bilinen bir yapılanmayı yasaklasa da onun yerine getirilen ve günümüzdeki tröst fonlarının atası olan ve ‘the trust’ olarak isimlendirilen yeni bir sistem ile vergiden kaçınma devam etmiş.

VİLLA BİLE OFF SHORE

Johnson’ın tatilden döndükten sonra başını ağrıtacak yeni bir gelişme de parlamentonun sağlık ve bilim komitesinin Covid-19 ile hazırladığı yeni bir rapor. Bu rapor hükümetin virüs ile mücadelede sınıfta kaldığını ve daha geniş çapta bir soruşturmanın gerekli olduğunu tespit ediyor. Bu konudaki son gelişme de şöyle: Boris Johnson’ın İspanya’da tatilini geçirdiği, zengin dostlarından birine ait olan villa da aslında off shore bir firmaya aitmiş.