Google Play Store
App Store

Ortadoğu’da İsrail’in 7 Ekim’den bu yana sürdürdüğü savaşın kazananı, silah şirketleri oldu. Amerikan ve İsrail savaş endüstrisi, Ukrayna Savaşı’nı geride bırakacak kârlarını açıkladı. Netanyahu’nun savaşı sürdürmek için elinden geleni yapacağını belirten Bıçakcı, bunun İsrail’i “tüketebileceğini” kaydetti. Cilasun’a göre ise Avrupa’da değişmeyen tek şey “İsrail’e destek” olacak.

Pandora’nın kutusu açıldı
Fotoğraf: AA

 Hazırlayan: Yusuf Tuna KOÇ

7 Ekim’den bu yana süren soykırım, yarattığı insani trajedinin yanında, küresel ve bölgesel krizleri de tetikledi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ülke içerisinde de gücünü tahkim edebilmek adına sürdürdüğü çatışmalar, İran ve Lübnan’a sıçrayarak bölgesel savaş riskini tetikledi. Batı’nın İsrail’e koşulsuz desteği neofaşist hareketlere güç kazandırdı. İsrail’in sınır ötesi operasyonları, ABD’nin İran’ı çevreleme planını hızlandırdı. Savaşın kazananı ise bir kez daha silah şirketleri oldu.

Yazı dizimizin ikinci bölümünde uluslararası ilişkiler uzmanı Doç. Dr. Salih Bıçakcı ve belgeselci yazar Emrah Cilasun ile bir yılda Pandora’nın kutusundan çıkan felaketleri konuştuk.

∗∗∗

SAVAŞIN KAZANANI SİLAH ENDÜSTRİSİ

İsrail’in bir yıldır gerçekleştirdiği soykırım, Batı’nın askeri ve ekonomik desteği ile mümkün olabildi. İsrail’in silah ve askeri teçhizat ithalatının yüzde 69’unu ABD karşıladı. ABD, 7 Ekim’den bu yana İsrail’e yaklaşık 18 milyar dolarlık yardımda bulundu. Bu, İsrail’in kuruluşundan bu yana ABD’den gelen en büyük yardım.

Gazze’de gerçekleşen soykırımı silah sanayisi için bir deney sahasına çeviren İsrail şirketleri, on binlerce insanın ölümüne yol açan silah ve teknolojileri şimdiden silah fuarlarında pazarlamaya başladı. İsrail 2023’te 13,1 milyar dolarlık silah ihracatında bulunarak kendi yıllık rekorunu kırdı.

Soykırımdan en fazla kâr eden sektörlerden biri de Amerikan silah endüstrisi oldu. 7 Ekim’den bu yana ABD merkezli Lockheed Martin, BAE Systems, RTX, Northrop Grumman gibi şirketlerin hisseleri günlük olarak patlama yaşadı.

Bu şirketler, aynı zamanda İsrail’e silah ithalatında da başı çekiyor. Örneğin Lockheed Martin F-35 yeni nesil jetlerini, RTX ise Demir Kubbe Sistemi ve SkyHunter hava savunma sistemlerini üretiyor.

Silah şirketleri hem Ukrayna Savaşı’ndan hem de İsrail’in bölgedeki yayılmacılığından paylarını alıyor. Henüz soykırımın ilk aylarında Lockheed Martin, yatırımcılarına yönelik bir brifingde her iki bölgedeki çatışmaların hisselerine olumlu yansıdığını açıklamıştı. Şirket CEO’su Jim Taiclet, “ABD ve dünya çapındaki müttefikleri ulusal savunmaya giderek artan ölçüde yeniden odaklanmış durumdalar” diyerek bu yükselişin arka planındaki küresel stratejiye dikkat çekiyor.

2000-2023 yılları arası İsrail silah ihracatı (Kaynak: İsrail Savunma Bakanlığı)

∗∗∗

FAŞİZM, SİYONİZM’İN EN BÜYÜK MÜTTEFİKİ

Yazar ve belgeselci Emrah Cilasun ile geçtiğimiz 1 yılda Avrupa hükümetlerinin İsrail’e tavrındaki ikiyüzlülüğü, gençlerin Filistin ile dayanışmasını, Almanya’da yükselen faşizmi ve genişleyen çatışma ortamının Batı’daki yansımalarını konuştuk.

Avrupa Birliği ülkelerinin büyük çoğunluğu açısından 7 Ekim’den bu yana ısrarla sürdürülen bir ağız birliği var; İsrail’e koşulsuz destek. Soykırımın tüm yakıcılığı içerisinde Avrupa’nın büyük devletlerinin bu kesintisiz, istisnasız tavrını nasıl yorumluyorsunuz?

Avrupa’da izlenen politika şu; birincisi, “Her ne şartta olursa olsun İsrail ve onun müdafaası meşrudur, yediği her zelzele desteklenmelidir.” Avrupalı emperyalistlerin olmazsa olmaz politikası ve mecburiyeti budur. Çünkü Ortadoğu’yu kontrol edebilmek için bu uydu devlete ihtiyaçları var. İkincisi, özellikle Almanya “Biz size çektirdiğimiz acıların faturasını ödüyoruz” diye bir numara çekiyor. Aslında olan ise şu; Almanya’nın baş edemediği Neonazi ideolojisi ve kültürü ile İsrail’in başından beri sahip olduğu Siyonist ideoloji burada yan yana geliyor ve kendisine yeni karşıtlıklar oluşturmaya başlıyor. Ortadoğu’da bu Siyonist devletin yayılmacı politikasıyla paralel giderken Avrupa’da ise özellikle üçüncü dünyadan gelen göçmenleri hedefleyen yeni bir düşman oluşturma hedefine hizmet ediyor, 20. yüzyıldaki Yahudi düşmanlığı şimdi İslamofobiye dönüşüyor. 7 Ekim’den bu yana Avrupa’da geçerli olan politika bu; emperyalist kapitalist sistemin uydu devletinin müdafaası için karşısında çıkan her türden sesin susturulması. Bundan nasibini sanatçılar, entelektüeller de alıyor, soykırım sebebiyle infiale uğramış sıradan insanlar da.

Emrah CİLASUN
Araştırmacı yazar

Avrupa’da özellikle genç kesimler Filistin’e destek veren birçok eylem gerçekleştirdi. Bu eylemler bahsettiğiniz bakış açısında bir kırılma yaratabilir mi?

Feministlerden LGBTİ hareketlerine ve göçmenlere kadar birçok grubu içine alan geniş bir protesto dalgası gelişti. Bu protestolara iki cepheden baskılar var. Biri devletin kolluğu tarafından, diğeri ise Avrupa’da hortlayan Neonazi ideolojisi tarafından. Yabancı, kadın, LGBTİ düşmanlığı ile harmanlanarak, sözde Avrupa değerleri savunusu oluşturuluyor. Burjuva demokratik diktatörlüğün kolluğu ve hukuku bir tarafta, bu diktatörlüğün hükmünün geçmediğini, ona alternatif olduğunu söyleyen faşistler diğer tarafta bir ittifak içerisinde İsrail ve Siyonizm karşıtı protestoları ezmek ve kırmak istiyor.

İkincisi, geçtiğimiz günler Almanya Anayasası’nın 75. yıl kutlamalarında sıkça tekrar edildiği üzere, “Nasıl Weimar Cumhuriyeti’ni dönemin faşizmi ve komünizmi yıktıysa şimdi de karşımızda aşırı sağcılar ve Filistin yanlısı antisemitistler var” deniyor. Burjuva demokrasisi böyle bir taraflaşma ile muhafaza edilmeye çalışılıyor.

Lübnan’ın işgaliyle çatışmanın daha da derinleştiği bir atmosferde Avrupa’nın yaklaşımında nasıl bir değişiklik bekliyorsunuz?

Siyasal, ekonomik krizler, göçmen krizi… Bu krizler ortamında, Avrupa’da faşistler adım adım geliyor. İktidara gelirlerse değişmeyecek tek şey İsrail politikası olacaktır. Kayıtsız şartsız İsrail’i desteklemeye devam edeceklerdir. Daha önemli bir problem, İran ile olan çatışmanın içerisine Türkiye de çekilip yeni bir Ortadoğu savaşı çıkarılır mı? Türkiye içerisinde olsun olmasın bölgeyi yeniden dizayn edecek bir savaşa da evrilebilir. Tüm bu şartlarda da Avrupa, İsrail’i kayıtsız şartsız destekleyecektir; bunu yapmak zorundalar. Protestolar büyürse bu destek zorlanabilir ancak öte yandan hem Filistin ile dayanışmayı hem de kadın hareketlerini, LGBTİ hareketini ezmeyi hedefleyen bir faşizm de gelmekte.

Berlin’de 7 Ekim’in yıldönümünde Filistin’e destek eyleminde polis, göstericilere sert müdahalede bulundu.
(Fotoğraf: AA)

∗∗∗

SAVAŞIN YILDÖNÜMÜNDE İSRAİL SALDIRILARI SÜRÜYOR

Gazze’den Lübnan’a sıçrayan savaş bir yılı geride bırakırken İsrail’in saldırıları nedeniyle bölgesel savaş riski sürüyor. İsrail, Gazze Şeridi ile Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güneyine yoğun hava saldırıları düzenlerken ülkenin güneyindeki “sınırlı” olduğunu belirttiği kara harekatına bir tümen daha gönderdi. 7 Ekim’in yıldönümünde Hamas ve Hizbullah, İsrail’e yönelik roket saldırısı düzenledi. İsrail saldırıları altındaki Gazze’de yaşamını yitirenlerin sayısı 41 bin 900’ü geçerken Hamas, 7 Ekim saldırılarının yıldönümüne ilişkin açıklamasında “direniş mücadelesini sürdüreceğini ve Filistin halkının bağımsız bir devlet kurma hakkı üzerinde pazarlık olmayacağını” bildirdi. Hizbullah’tan yapılan açıklamada ise Lübnan’ın güney sınırı boyunca İsrail’le savaşarak Hamas’ı destekleme taahhüdü yinelendi. Lübnan sınırındaki birlikleri ziyaret eden İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise “Bir yıl önce korkunç bir darbe yedik. Geçtiğimiz 12 ayda, gerçekliği baştan sona değiştiriyoruz” dedi.

∗∗∗

NETANYAHU GAZZE’DEN ÖNCE İSRAİL’İ BİTİREBİLİR

Olan bitenleri İsrail iç siyaseti açısından nasıl görmek gerek?

Dünyada uzun süre iktidarda kalan üç lider var; Angela Merkel, Erdoğan ve Binyamin Netanyahu. Bu uzun iktidar sürecinde Netanyahu toplumu dönüştürdü, popülist politikalarda daha dindar ve sağcı bir İsrail toplumu yarattı. Adım adım ilerleyen bu süreçte kırılmalar olsa da değişim isteyenler başarılı olamadı. Gazze Savaşı’nda, esirlerin tamamının geri gelmediği halde barış anlaşması yapmaması, kimilerinin İsrail ateşiyle öldürülmesine göz yummasıyla aslında kaybetti. Ama diğer yandan Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın öldürülmesinin içeride elini güçlendirdi. Çünkü İsrail’in varlığının tehdit edilmesi, bu korkunun körüklenmesi İsrail’in iç politikada elini güçlendiriyor. İkincisi, 7 Ekim miladi bir tarihe dönüştü. Ortadoğu’nun kendi içerisindeki 11 Eylül’ü gibi. Netanyahu tüm anlatısını bunun üzerine kuruyor. Dünyaya da böyle anlatıyor. Onun bakış açısını benimseyenler de doğal olarak kendilerini koruyabilecek bir güç arıyorlar. Paradoksal bir durum bu. Güçlü bir muhalefet olsa da bunun politikada somut bir karşılığı pek yok. İsrail’de bütün hükümetler koalisyonla kuruluyor ve hepsinin tamamlayıcısı da dindar partiler. Nesiller boyunca koalisyon ortağı olarak eğitim politikalarını dönüştüren dindar partiler toplumu da bir noktaya getirdi. Gelinen noktada iç politikayı belirleyecek hale geldiler.

Doç .Dr. Salih BIÇAKCI
Uluslararası ilişkiler uzmanı

Netanyahu korku politikası ile mi gücünü tahkim ediyor?

Birincisi Netanyahu bütün medyayı ele geçirmiş durumda. Alternatif sesler toplum tarafından duyulmaz oldu. Ben hala 7 Ekim’in nasıl gerçekleştiği konusunda ikna değilim. Ancak Netanyahu buradan bir başarı hikayesi çıkarmaya çalışıyor. Gazze’yi bitirdi, ateşi sönmeden Güney Lübnan’a saldırdı. Hamas lideri Haniye’yi, Nasrallah’ı öldürdü.  Şimdi hedefleri arasında İran’ın nükleer tesisleri olduğu konuşuluyor. Batı’nın İsrail’e yaklaşımı da buna avantaj sağlıyor. Bu İsrail’i korumak üzerine bir yaklaşım ancak İsrail’in korunması hikâyesi Netanyahu’nun iktidarını koruma hikâyesine dönüşmüş durumda ve seneler boyunca inşa edilmiş yapıların yıkımına gidiliyor. İsrail bir politika üzerine inşa edilmişti, Netanyahu tüm bu yapıları bozup yeni bir şey inşa ediyor ve bu süreç sürekli tetikte olmayı gerektiren bir durum. İran ise eski konjonktüre dönmek istiyor. Füze saldırısına da İsrail zorladı. İsrail-İran geriliminin İsrail basınında yansıyan hali ve İran devleti açısından anlaşıldığı hali aynı değil. Netanyahu da uzun süredir bunu sömürüyor. Öyle bir noktaya getirdi ki karşılık vermemek acziyet gibi gözüküyor.

İsrail’in genişlemeci yaklaşımını sürdürecek mi?

ABD ve Avrupa sayesinde İsrail rahat. Ancak birincisi; insan maliyeti farklı. Güney Lübnan operasyonu başladığından beri kayıplar arttı. Bunu çözemezse durum Netanyahu’nun aleyhine gelişir. Tüm bu problemler birleştiği zaman bir yerde tıkanacak. Bu çatışmaların sürekliliği İsrail’i bitirir. Şu an teknolojik üstünlükten yararlanıyor ancak insan insana savaş beklenmedik sonuçlar yaratır. İkincisi, sonuçsuz ve amaçsız savaşlar savaşanları da tüketmeye başlar, hedefleri netleştirmeniz gerekir. Üçüncüsü ne için ne kadar süre orada kalınacak? Gazze’de operasyonlar henüz bitmedi. Başlattığınız savaşların size bir dönüşü olacaktır. En iyi örneği Afganistan ve Irak’ta ABD’nin karşılaştığı sonuçlar. Bu tür operasyonların bir hedefi ve neticesi olmak zorunda. Netanyahu bunu bir yere kadar sürdürebileceğinin farkında. Ordunun yönetici kadrosu yorulmaya ve itiraza başladığı için şimdi oradaki ekibi de değiştirmeye çalışıyor. Tüm bunlar üst üste gelmeye başlarsa kaldıramayabilir. Yalnızca dindarların desteklemesi yetmiyor ve sekülerler Netanyahu’yu desteklemiyor.

Batı’nın İsrail’e desteğinin bir nedeni de İran mı?

Evet ve Netanyahu ocağa kadar çatışmaları sürdürebildiği kadar sürdürecek. Önümüzde çok tehlikeli aylar var. ABD, seçimlerden dolayı paralize durumda. Seçimleri Kamala Harris kazansa bile onun başkanlığı alması ocak ayının başına kadar sürecek. Bu zamana kadar bölgenin dengesi öyle bir noktaya gelebilir ki artık yapacak bir şey kalmayabilir. İsrail İran’ın nükleer tesislerine saldırırsa ya da benzer boyutta bir provokasyona girilirse zaten hassas durumda olan Ortadoğu hızla alev alabilir. Bu alevler de her yere sıçrar. Ortadoğu’da olan Ortadoğu’da kalmaz. Ekonomi, siyaset, göç, her biçimde etkiler. Ancak Netanyahu bunları düşünerek hareket etmiyor. Dolayısıyla çok hızlı biçimde bu çatışma uluslararası bir boyut kazanabilir. İsrail’in korktuğu varoluşsal risklerin gerçekleşme ihtimali var. Netanyahu’nun şu anki davranış biçimi Körfez Savaşı’nı başlatan Saddam Hüseyin’i çok andırıyor, yapmaz denilen her şeyi yapıyor. İran ile savaşta mesafeye güveniyor ancak bu yüzyılda buna güvenmek akıl kârı değil.