Çaresizlik kötüdür; panik ataklara yol açabilir. Tıp kitapları anksiyete, yani kaygı, endişe, sıkıntı, daralma hissi ile kendini gösteren bir hastalık olarak tarif ediyorlar. Öyle görünüyor ki, toplumsal sıkıntılar, hızla artan yoksulluk, insanın kendisini çaresiz hissetmesi, sorunların çözümsüzlüğü, çevresinde de benzer sakıntıların giderek arttığını gözlemlemesi, kısacası yalnızlık hissinin yoğunlaşması en önemli panik atak nedenleri arasındadır.

***

Peki siyasette panik atak yaşanabilir mi? Belirtiler varsa, seçim kaybetme kaygısı, üstesinden gelinmesi güç sorunların yarattığı sıkıntılar iyice daraltmışsa, içerde eski dostlar, dışarda cümle alem karşınıza geçmişse, halk da “eh yeter artık” demeye başlamışsa, kapıyı çalan panik atak olabilir. Kısacası yanlış, tutarsız politikalardan vazgeçmeden durum düzelmeyecekse, hatta o zaman bile düzelmeyecekse politikacının panik atak yaşaması kaçınılmazdır.
Üstelik tedavi süresi uzun, sancılı kimi zaman imkânsız oluyor siyaset meydanında panik atağın.

***

Siyasette panik atak belirtileri, baskının artırılması, hekim sözü dinlemek yerine hakimlerin işe koşulması, komploların birbirini izlemesi olarak ortaya çıkıyor. Son zamanlarda sık sık komedi öğeleri ağır basan, insanı gerçekten gülümseten ya da kahkahayla karşılanan akıllardan uzak sözler, eylemler, üzerinde düşünmemiz gereken, köşeye sıkışan kurt meselini çağrıştıran belirtilerdir.

***

Gülümsetenleri bir yana bırakalım, Panik atak belirtisi iki olay var: Birincisi Cumhuriyet yazar ve yöneticileri için Yargıtay’ın verdiği beraat kararına yerel mahkemenin “dediğim dedik” diyerek direnmesidir. Doğalı Yargıtay’ın gerekçeli kararına direnilecekse bile yine aynı ciddiyetle yanıt verilmesi olurdu. Öyle olmadı, Mahkeme savcısına nasıl bir mütalaa vermesi gerektiği ne olur ne olmaz kaygısıyla direktif olarak Başsavcı tarafından gönderildi. Yargıçlar da tartışma, yazma, basma ve açıklamayı yarım saate sığdırarak rekor kırdılar. Böylece baskı sürsün hala konuşan da sussun demiş oldular. Tamam kurt köşeye sıkışmış olabilir, ama halkın durumu farklı mı?

***

İkincisinde bu kez doğrudan ana muhalefet partisi hedef alındı. Ama öyle ucuz bir mizansen kurgulanmış ki, ihtimal senaryoyu yazanlar amaçlarının tam tersinin gerçekleştiğini görecekler; attıkları taş ürküttükleri kurbağaya değmeyecektir. Ayrıntısına girmeye gerek yok, artık herkes duydu, bir “gazeteci”, önce birine, o kuşkulanıp reddedince bir diğerine kıyak yapmış, “haber” hediye etmiş; her gördüğü boşluğa atlayıp burada “gazetecilik yapılır, fikir önemli değil, boşluk önemli” diyen “duayen” magazinci de üstüne atlamış, şimdi de herkes “hani bunun ilk sahibi” diye merak içindeymiş.

Pusuda bekleyen müzmin aday da “işte nihayet geldi zamanım” diyesiymiş.

***

Tuhaf şey, iktidar partisi oldukça ağır bir kriz içinde, çaresizlikten ne yaptığını bilemez halde çırpınıyor da siz komplonun sahibini mi arıyorsunuz? Kimileri “kime yarıyor, sorusunun yanıtı sahibi gösterir” diyor; göstermez. Kimileri de kaos teorisine bağlıyor; Çin’de kanat çırpan kelebeğe yüklüyor sorumluluğu, zavallı kelebeğin ne suçu var! Kumpasın komplonun nedeni siyasi iktidarın yaşadığı panik atak, kaynağı da cin fikirli danışmanlardır.

Ama besbelli kumpasçılar yalnızca cinli cinsiz fikir bulmakta değil, eleman bulmakta da zorluk çekiyorlar. Cumhuriyet komplosunda kullandıkları elamanı yeniden görevlendirdiklerine göre durum vahim.

Panik atak kötüdür, eleman önemlidir, bak ellerine yüzlerine bulaştırdılar, tutmadı bu iş, eğitim şart...