İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılayamaması durumu olan yoksulluğun da halleri var; mutlak olanı, göreli olanı... Açlıktan ölme ve barınacak yeri olmamak da yoksulluk; gıda, giyim ve barınma olanaklarının insanın yaşamını devam ettirmesine yettiği halde toplumun genel refah düzeyinin gerisinde bir yaşam sürmesi de.

Bu ikinci hali de hafife alınacak şey değil yoksulluğun. Farkı etkenlerle bir araya geldiğinde o da öldürücü olabiliyor.
Dört kardeş bir ilkokul öğretmeni baba ile ev kadını bir annenin çocuklarıydık. Hiçbir anlamda yoksulluk hissetmedik çocukluğumuzda. O yıllarda memurluk çok ciddi bir statü, güvence ve gelir demekti. Bir memur ailesi olarak mahallemizin zenginlerinden de sayılabilirdik.

Dört çocuğunu da başka şehirlere yatılı okullara gönderdiğinde zorlandı babam. Biz de memleketin mahallemizden ibaret olmadığını, bizimkinden çok farklı hayatlar olduğunu gördük. Yorganımızın bir boyu olduğunu, ayağımızı ona göre uzatmamız gerektiğini şiddetle hissettik.

Tatil dönüşleri evden ayrılacağımız gün, babam ne kadar para istediğimizi sorar, biz bir şey söyle(ye)mezdik. O da cebindeki bütün parayı çıkarıp ortaya koyar ve ne kadar lazımsa alın derdi.

En kahredici andı o anlar. Alabileceğimiz en az miktarı alırdık zaten az olan paranın içinden. Okulda üç beş gün ya yeter ya yetmezdi.

Neyse ki müthiş bir dayanışma vardı okuduğumuz yatılı okullarda. Birimizin parası hepimizin parası, birimizin ceketi pantolonu hepimizin ceketi pantolonu dediğimiz arkadaş grupları içindeydik. Kimi yokluklarımız, yoksunluklarımız olduysa da hiç dert etmedik.

Bir ya da iki pantolonum vardı. Her gün aynı pantolonu giymekten birinin ağı aşınmış, delinmişti. Umurumda değildi ama, bacaklarımı kapatarak oturuyordum delik görünmesin diye, o kadar.

Bir gün okula gelen babam pantolonun o halini gördü. Yüzü darmadağın oldu. Ağır bir depresyona girdi sonra, çocuklarıma pantolon alamıyorum diye.

Belki başka nedenleri de vardı depresyonunun, ama ben o pantolona bağladım en çok. Depresyonun ne kadar ağır, ne kadar acı veren bir hastalık olduğunu babamda gördüm.

“Çocuğuma okul pantolonu alamıyorsam yaşamanın bir anlamı yok” diyen Kocaelili İsmail Devrim’in intiharı ardında da başka bazı nedenler olabilir. Ama, intiharı öncesi ilan ettiği bir neden var işte: Pantolon!

Eğitim-Bir-Sen yöneticisi de Valilik de trafik kazası, psikolojik sorunlar gibi nedenleri sıralayıp “Kriz mıriz yok” diyen devlet büyüklerinin yanında konumlandı Devrim’in intiharı ardından.

Kriz mıriz yok!

Yoksulluk çok ama... Ve öldürüyor. Dünkü BirGün’de CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin bir araştırmasına yer verilmiş ve ekonomik nedenlerle insanların bunalıma girdiği, 2017’de gerçekleşen 3 bin 69 intihardan 223’ünün nedeninin “geçim sıkıntısı” olduğu belirtilmişti.

Yok denen kriz iktidarın kitle desteğinin en önemli nedenlerinden biri olan sosyal yardımlarda da kısıntılara yol açıyor.
45 yaşında intihar ettiğinde üzerinden 20 TL çıkan İsmail Devrim’in geçim sıkıntısı çektiği ortada ve o, intiharı medyaya yansıyan yoksullardan ilki de değil.

Bir yıldır işsiz bir babanın eşi 26 yaşındaki Emine Akçay da 8 aydır kirasını ödeyemedikleri evde çocuklarını ısıtmak için fön makinesini çalıştırdıktan sonra yan odada kendini asmıştı. Manavın önünden geçerken çocuklarının gözünü kapatan babaların haberini okumuştuk. Daha birkaç gün önce Şanlıurfa’da bir adam “İşsizim ve açım” diyerek kendini yaktı.
Krizin mırizin olmadığı Türkiye’den insan manzaraları bunlar!

ÖDP’nin Parti Meclisi Toplantısı ardından yayımlanan sonuç bildirgesinde yaklaşan yerel seçimlerde tüm devlet imkânlarını da kullanacak AKP – MHP blokuna karşı yerel direniş ve dayanışma meclislerinin inşası ve Kriz Masaları kurulması öneriliyordu.

O meclislerin ve masaların yerelde pantolon alamayan babalara, çocuklarını ısıtamayan annelere ve işsizliğin yaktığı gencecik insanlara dokunması şart.

Şimdi bir şeyleri değiştirebilmek biraz da dayanışma ağları içinde pantolon da alabilmekten geçiyor!