Papa 16. Benedikt ya da papalık öncesi adıyla Joseph Ratzinger neredeyse her konuşmasıyla gündeme oturan biri.

Papa 16. Benedikt ya da papalık öncesi adıyla Joseph Ratzinger neredeyse her konuşmasıyla gündeme oturan biri. Papa’nın kendinden sıklıkla bahsettirmesinin nedeni sadece katolik kilisesinin AIDS, kürtaj, eşcinsellik gibi konulardaki tutumu değil. Bunlar zaten bir çok dinin hakkındaki hükmünü değiştirmesi zor gözüken sorunlar. Dolayısıyla insan hakları savunucuları ve papalığın bu konulardaki görüşlerinin uyuşması beklenmiyor.

Papa’nın başını en çok ağrıtan konu kiliselerdeki çocuk istismarı. Girilen pedofili krizi, modern zamanlarda Papalığın da girdiği en büyük kriz olarak değerlendiriliyor. Çocuklara yapılan cinsel istismarın üzerini örtttüğü iddiasıyla Papa’ya dava açmaya hazırlanan gruplar, Papa’nın diplomatik dokunulmazlığı konusunu da tartışmaya açmış oldu. Bu da haliyle girilen krizin boyutlarını gösteriyor.

Yaygın çocuk istismarının sistematik bir şekilde gizlendiği iddiası çok ciddi. Bu iddiaya dayanarak Papa’nın hukuki sorumluluğu olduğunu ileri sürmek ve dokunulmazlığının kaldırılmasını tartışmaya açmak ise insan hakları hukukunun geldiği noktayı kavramak için iyi bir örnek. Her ne kadar insan hakları ideolojisiyle ilgili uzun ve derin tartışmalar olsa da artık kurum ve kişilerin geleneksel zırhlarının daha da zayıflayacağını öngörmek mümkün.

Tüm bu çocuk istismarı ve etrafında kopan fırtına daha çok tartışmaya gebe görünüyor. İzlemekte fayda var.

PARODİ
Ancak Papa 16. Benedikt’in son İngiltere ziyaretine damgasını vuran bu istismar hikayesi olmadı. Papa’nın iki açıklamasının din-devlet ilişkisi ve inanç özgürlüğü açısından yarattığı yankı basında daha çok yer aldı.

Londra Hyde Park’ı dolduran binlerce katolik, Papa’nın kendilerini Hrıstiyanlığın ilk çağlarında din uğruna ölen Tyburn şehitlerine benzetmesine şaşırmış olsa gerek: “Hrıstiyanlığa sadakatin bedeli artık asılıp, yakılmak değil köşeye atılmak, gülünçleştirilmek ve parodileştirilmek” diye şikayet etti Papa. Dinin toplum hayatından giderek çekildiğinden hareketle eli arttırıp, dinin etkisinin azalmasının Nazizm’e kadar varabileceğini iddia etti.

Benedikt hazretlerine göre “20. yüzyılın aşırı ateizminden çıkarılacak ders kamusal hayattan dinin, tanrının ve ahlakın dışlanmasının insan ve toplum hakkında çarpık bir vizyon getireceği”. Papa bu çarpık vizyonun insanlığı “tanrıyı insandan ve toplumdan dışlayan Nazizm” gibi bir düzene götüreceğine inanıyor.

Yani Avrupa’da din önemini kaybediyor. Dindarlar aşağılanıp karikatürize ediliyor, insanlar ateistleşiyor ve bunun sonucunda siyasal sistemin Nazizim benzeri bir yapıya sürüklenmesi tehlikesi var.

Tehlikenin farkında mısınız?

BİZDE VE HER YERDE
Her ne kadar sonradan düzeltmeye çalıştıysa da Fethullah Gülen’in ateist-terörist benzetmesi akla geliyor ister istemez. Yani terörist cehennemliktir. Ateist de cehennemliktir. Öte dünyada yanacakları konusunda eşittirler. Potansiyel teröristi ateistle bir tutmakla korkutup caydırmaya çalışan bu anlayış ile ateizmin sonu Nazizm diyen papalık anlayış arasında bir paralellik var.

Dinin kimi yorumlarından çıkan bu insanlar arasında hiyerarşi kuran bakış açısı, cehennem ateşini bu dünyaya taşımadığı sürece sorun değil. Ancak benim dinimin benim inandığım versiyonundan olanlar birinci sınıf, gerisi cehennemlik hiyerarşisi insan onur ve eşitliğini zedeleyici.

Yani bu hiyerarşi kurucu bakış açısı sebebiyle, hukuk düzeninin dünyevi kalması elzem. Bu dünyeviliği/laikliği sağlarken başka bir hiyerarşi kurmamak da aynı şekilde şart. Ne laikliğin ne de dinin bazı yorumlarının insan onurunu yaralamasını engellemeyi ana hedef belirlemek iyi bir temel olabilir.
Bunun da yolları binbir ve bir tanesi de dinin öyle emrettiğini düşünsen de milyonlara “ateistler Nazidir, terörist böyle ateist gibi bir şeydir” yollu açıklamalar yapmaktan sakınmak olsa gerek.