O, evde, sokaklarda artık her yerde sıkılıyor. Davranışlarını biyonik bir hale sokmaktan. Kaçış çizgilerinde var olma zorunluluğundan

O, evde, sokaklarda artık her yerde sıkılıyor. Davranışlarını biyonik bir hale sokmaktan. Kaçış çizgilerinde var olma zorunluluğundan ama en çok yalnızlıktan.
O, kentin birinde, dönüp dönüp kendi izini arıyor. Caddelerde, meydanlarda dolanıyor. Banklarda soluklanıyor. Geceye yazgılı öykülerde kayboluyor. Gün ışığı belirdiğinde, ait olduğunu zannettiği hadiseler, kentin öyküsüne karışıyor…
Zamanların sonu üzerine yazılan ve yazılabilecek bütün sözcükleri tüketmiş  bir hikâye anlatıcı gibi kalakaldığında; uçuşan, dağılıp çoğalan sadece fotografik anımsamalar-anlardır. Parça parça, sözcükler ve bakışlardır.
Önünden çıkıp, ardına koyulan insanlar. Dünyanın dayattığı görevler, tanımlar. Zamanı donduran olaylar. Durduran ve hep bitimsiz kılan. Kayboluşta açılan yaralar, kapılar. Kimle ve kimlerle olduğunu bilmediğin, binlerce taş ve imgeyle yüklü mitolojik masallar.
“Paradis”in sayfalarına gizlenmiş, yüzyılın başında, bir kentte asılı kalanlar… Levent Özçelik, kendi kadrajını aktarırken, paylaşırken; O’nun, benim, kenti yaşayan pek çok kişinin kadrını da yansıtmaktadır. Bilinmezlik içinde, adımlarını sıklaştıran, biteviye yürüyen, kendi’liğinin.
Özçelik, kentin fotoğrafını öznelliğinde dondururken, siyah-beyaz karelerde, bir o kadar nesneli yakalar. Hakiki, fazlaca tanıdık… Bizlerin bildiği bir gerçek. Peki, kim bu biz? Gece insanları, başkaldıran, uçurumdan atlayan, bir türlü uzlaşamayan… Sağnak yağmurda, fırtınanın ortasında, yürüyen. Açılarını, kenti kar kapladığında netleyen…
İşte bir parça tuhaf denen. Esrarlı, dumanlı şafaklarda, ağız dolusu kahkahalarla güneşi bekleyen… Hiç tanımadan, konuşmadan durduğun mekânda, birbirine bakıp; kadehleri boşalttığın, garip bir birliğin eklemlileri-yabancıları. Durum, literatüre “kentin, parçalanmış insanları” diye geçmiş.
“bir kış günü (eğer) ben…”, “Paradis”; Stüdyo İmge yayınlarından çıkan iki kitap. Fotoğraf ve cümlelerin paralel aktığı. Kentlerin, İstanbul ve Paris’in öykülerinin arandığı. Levent Özçelik’in öykülerinin. Ama, bu tanım doğru olmaz sanırım. Hissim bana ait öykülerinde fotoğraflandığı. Ve her farklı göz için aynı mekânlarda başka öykülerin hatırlanacağı ve “benim”de anlarım dedirtebilen bir çalışma. Kupon ve kıymetli iki kitap. Hafızalarımızda, kentte bir aralık yaratma hali…      
Belirtelim, “Aralık” kuramı iki şey, varlık, durum, oluşum arasındaki uzaklığı ölçen “mesafe” kavramından farklı olarak, birbirinden çok uzak olan herhangi iki şey arasındaki “yakınlık” derecesini ölçmeye adanmıştır. Böylece Aralık “ayrılmanın”, “uzaklaşmanın”, “yabancılaşmanın” keskin eleştirisinin temel kavramıdır.
Bu iki kitap (üçüncüsü yolda), bahsedilen keskin eleştirisinin estetize halidir; göze alabilenler, yola çıkabilenler için.
*PARadİS-Stüdyo İmge-2009/www.leventozcelik.com