Paris’te tam kapanma kararı ve hareketlilik

Meriç KIRMIZI*

Fransa'nın başkenti Paris’te 20 Mart’ta bir ay sürecek olan sokağa çıkma yasağı başladı. Bu bir ay boyunca dışarı çıkmak için geçerli bir gerekçeniz ve izin kâğıdınız olması bekleniyor. Fransa’daki güncel Covid-19 vaka ve ölüm sayılarını düzenli olarak pek izleyemesem de, işlerin kötü gittiği bu tam kapanma kararından anlaşılıyor. Öte yandan, aşıya erişim burada da hâlâ çok sınırlı ve her isteyen aşı olamıyor. Hazır araştırma için buradayken aşı olabilir miyim diye çevreme sorduğumda “daha biz bile olamadık!” diye sorumu çabucak geçiştirmeleri bundan kaynaklanıyor.

Sokağa adımımızı her attığımızda doldurmamız gereken izin kâğıdı koşulu burada yaptığım ‘hareketlilik’ konulu araştırmamla da yakından ilişkili. Bütün bu sınırlamalar hareket özgürlüğümüzü büyük ölçüde kısıtlıyor. Sokağa çıkma yasağı ve izin belgesi bu açıdan ‘bardağı taşıran son damla’ysa, öncesindeki maske, kişilerarası uzaklık, akşam sokağa çıkma yasakları da diğer kısıtlama örnekleri. Önümüzdeyse, Avrupa’nın yaz ayları için hedeflediği aşı pasaportu uygulaması söz konusu… Geçmişteki savaş dönemlerinde ekmeğin karneyle dağıtılması gibi, görünen o ki bugün de, insanlar ancak aşı karnesi varsa, yolculuk edebilecek.

BUNALAN İNSANLAR

İnsanların hareket özgürlüklerinin kısıtlanması yalnızca bugüne özgü bir konu değil elbette, geçmişte de olağanüstü durumlarda örnekleri yaşanmış. Bugünün başını alıp gitmiş, önü alınamayan pandemi koşullarının yasaklarıysa, sokakta gözlemlediğim kadarıyla insanları epey bunaltmış durumda… Öyle ki Paris sokaklarında insanlar öbek öbek; marketler desen, dolup taşıyor. Sokakta maske takmayanlar sıkça görülebildiği gibi, sözde maske takanlarınki de yarım yamalak. Hele ki soğuğun sürdüğü ilkbahar başlangıcında azıcık güneş yüzü gören, anında kendini arkadaşlarıyla Seine kıyısına atıp, piknik yapıyor, maskeler yine fora!

Yani Fransız hükümetinin tam kapanma kararını anlamak güç değil. Öte yandan, eski sosyal yaşamlarını özleyen Parislileri anlamak da öyle… Paris’in filmlerden aklımızda kalmış imgesinden şimdilik gerçek yaşamda eser yok. Her koşulda şen şakrak olmayı başarabilen Parisliler, nehir kıyısında açık olan tek tük sahaf ve aynı lezizlikteki kruvasanlar dışında… Müzeler, tiyatrolar, sinemalar hep kapalı. Paris’in olmazsa olmazı, bütün toplumsal yaşamın döndüğü kahvelerde hüzünlü bir ıssızlık egemen… Eski, ünlü kahvelerden Les Deux Magots’un camekânlı bahçe masalarına kurulmuş oyuncak ayılar kentteki az sayıdaki turiste fotoğraf mankenliği yaparken, bir yandan da önlerindeki masada açık duran kitapları okuyorlar. Biz insanlarsa kahvenin karşı köşesindeki kaldırım büfesinde ayaküstü birer espressoyla ısınmaya çalışıyoruz.

HAREKET YOKSULLARI

Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo sayesinde Paris kent merkezinde en özgürce hareket edenler yayalar, bisikletliler ve elektrikli scooter kullananlar. Arabayla merkeze inip, biriyle buluşmak ya da işini halletmek isteyenler için Paris otopark sorunu nedeniyle tam bir zulüm… Bir park yeri bulana dek arabayla dönüp duruyorsunuz ve belli ki bu bilinçli bir seçim. Bugünlerde herkesin hareketliliğini pandemi zaten kısıtlasa da, Paris özelinde, arabalılarınki iki katı kısıtlanmış durumda diyebiliriz. Tertemiz yeraltı trenlerindeyse, belirli bir yoğunluk en azından, bu son tam kapanmaya dek sürüyordu. Hatta yerin üstünden çok, altındaki trenlerde insan görme olasılığınız, soğuk havanın da etkisiyle daha yüksekti. Yer altı ulaşımı özellikle kentin banliyölerinde yaşayanlarca kullanılıyor.

Hareketlilik yazınında hareketlilik eşitsizlikleri önemli bir sorun olarak değerlendirilir ve hareketlilik adaletini sağlamaya yönelik öneriler üzerinde ağırlıkla durulur. ‘Hareketlilik yoksulları’ aynı zamanda çoğunlukla sosyo-ekonomik anlamda da yoksul olan kesimdir, çünkü ulaşıma erişimlerini sınırlı bütçeleri belirler. Mimi Sheller gibi hareketlilik uzmanlarına göre, sabah gün aydınlanmadan banliyölerdeki evlerinden yollara dökülüp, kent merkezlerindeki düşük ücretli hizmet işlerine akanlar da bu yoksul çoğunluktur. Pandemiden en çok etkilenenler de bunlardır.

Hareketliliğin başlıca biçimi olan yürümenin siyasal işlevini de unutmamak gerekir. Nereden aklımda kaldığını anımsamasam da, yürümek Fransızların ulusal sporudur. Bu nedenle de, insancıkların tam kapanma, kişilerarası uzaklık, maske, vb. pandemi koşullarına ayak uydurmakta bunca güçlük çekmelerine ve ayak diremelerine belki de şaşırmamak gerek. İnsan nasıl başta iki ayağı üzerinde dikilip, yürüyerek insan olduysa, hareketlilik, hareket etme özgürlüğü ve bu özgürlüğün insanlar arasındaki eşit dağıtımı insanlığın geleceği için de kritik konular olmayı sürdürecek gibi görünüyor.

*Akademisyen