Paris’ten yaşam için ses var

Bu hafta feministin çantasında dünyanın dört bir yanında kadınların yaşamak ve bir kişi daha eksilmemek için büyüttüğü isyanın seslerinden biri var.

Fransa’da bu yılın başından itibaren kadın cinayetlerinin sayısı 100’ü geçerken, #NousToutes (Biz Hepimiz) adlı feminist örgüt, katledilen kadınların isimlerini taşıdıkları dövizlerle Paris’te cinsel şiddeti protesto etti. Şimdi, Fransa’da kadınlar, kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete karşı 23 Kasım’da büyük bir yürüyüşe çağrı yaparken şöyle söylüyorlar: “Cinsel şiddetin son bulması için, hükümetin yapısal olarak değişmesi ve bu konuyla alakalı tüm alanlarda kamu politikalarının birbiriyle ilişkilendirilerek ele alınması gerekiyor: eğitim, sağlık, ekonomi, çevre, barınma, kültür, güvenlik... Şiddet karşıtı bir kamu politikası ancak, tüm toplumun davranış ve düşüncelerini değiştirmeyi hedefleyen politikalar ve radikal yollarla sağlanabilir.”

Fransa’da kadınların uzun yıllardır var ettiği mücadele birikiminin bu konuya dair oluşturduğu taleplerin birkaçı ise şöyle: Esas olarak eğitimde ilkokuldan üniversiteye kadar toplumsal cinsiyet eşitliği ve şiddeti önlemeye yönelik derslerin zorunlu ders olarak müfredatta olması; tepkiyle birlikte başlatılan gelip-geçici sözlerin ve iletişimin ötesine geçen ulusal bir kadına yönelik şiddeti önleme kampanyası; şiddete maruz bırakılan kadınların başvurabileceği merkezlerin ve sığınma evlerinin çoğaltılması; öğretmenler, sağlık çalışanları, polisler gibi kamuda çalışan kişilere gerekli eğitimlerin verilmesi...

Fransa’da kadınların cinsel şiddetin son bulmasına ilişkin bütünlüklü bir kamu politikası vurgusundan hareketle bir kez daha altını çizmek gerekiyor ki, kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet bir savaş bilançosuyla hayatlarımızı kuşatırken, sadece ağustos ayında 49 kadın öldürülmüşken, her seferinde ‘idam’ yaygarası kopartanlar, kadınların yaşamlarının çalınışının sistematikliğini örtmeye münferit, bireysel suçlar olarak göstermeye çalışıyor. Oysa siyasal İslamcı hükümetin toplumsal, siyasal, kültürel olarak Türkiye’de gerçekleştirdiği dönüşüm; hukuktan eğitime, ekonomiden sağlığa tüm alanlarda söylem ve uygulamalarla sürekli biçimde yapılan ‘cinsler arası eşitsizlik’ vurgusu yaşamlarımızı tehdit eden şeyin bir devlet politikası olduğunu gösteriyor. Yaşamak için tam da bu politik yanın altını çizerek, bu sistematik kuşatmayı yıkarak kuracağımız bir mücadeleyi büyütüyoruz...