Paris yanıyor. Hakkında binlerce şey söylenip binlerce şey yazılacak. Buradan bir devrim devşirmeye çalışanlar olacağı gibi, gerici bir dalganın ayak sesleri olarak okuyacaklar da olacak.

Yaygın, örgütlü ve hegemonyası güçlü olanın zaferle çıkacağına şüphe yok. Ama bu zafer diğer arzu, istek ve taleplerin yok edileceğinin garantisi asla değil, olamaz. Toplumların ve halkların talepleri de insanların arzuları gididir. Kısa süreliğine bastırılabilir, yönlendirilebilir, farklı bir nitelik ve içeriğe kavuşturulabilir ama asla yok edilemez. Faşizmin kitle ruhunda yarattığı en önemli başarı tam da burada ortaya çıkar. Faşizm ve otoriter/totaliter bütün rejimler arzunun başarılı bir şekilde yönlendirilmesiyle ortaya çıkar, ayakta kalır ve bir gün mutlaka -yetersiz kalacağı için- o arzunun ve kendi yarattığı canavarın elleri arasında can verir.

İnsanlık tarihi zulme ve adaletsizliğe karşı mücadelenin tarihidir. Ateşin yine, yeniden, her defasında tanrılardan alınıp insanlara verilmesinin tarihidir. Prometheus’un tanrılara karşı kibrinin tarihidir. Dünyada adalet yoktur. Adalet, varlığına inanılan, ancak asla daimi olmayacak, kendiliğinden ortaya çıkıp kendiliğinden yaşamaya devam etmeyecektir. Adalet güçtür. Modern ulus devletleri ortaya çıkaran açık-gizli bütün sözleşmelerin temelinde insanların birbirlerinin gücünden duydukları korku yatar. İnsanların birbirlerine yapabilecekleri kötülüklere karşı temkinli olma durumu adil olma denilen davranış biçimini şekillendirir. Güçlüyseniz bu adalet çemberinde kale alınabilirsiniz.

Uluslararası ortamda adaletin yalnızca bir masal olduğunun en güzel göstergesi de Sovyetlerin çöküşü ve dünyanın birbirinden çekinen iki kutbunun yarattığı korku dengesinin bozulmasıdır. Herakleitos hala haklıdır. İnsanların hayatlarında da, toplumların tarihlerinde de her şey savaşla doğmuştur ve savaşla yok olmaktadır. Oluş ve süreklilik yalnız ve ancak savaşla mümkündür. Ve her şey akar. Oluş asla durdurulamayacak ve engellenemeyecek tek şeydir. Bu savaş kavramını elde silah ötekinin öldürüldüğü bir duruma indirgemek kuşkusuz doğru değil. En basit haliyle savaş bir ağacın kökünden sökülürken, o söküme direnmesidir. Yürürken yolun size direnmesi, ayaklarınızın yolu zorlaması; sözünüzü söylerken kelimelerinizin bir kurşuna dönüşmesidir. Ölümcül bir hastalığın pençesinde ölüme direnmek; sömürüye direnmek, direnmek, direnmektir.

Paris yanıyor. Ve buradan bir devrim çıkmayacağını herkes biliyor. Ama mesele bir kez daha yeniden netleşiyor. İktidarlar sözleşmeleri istedikleri zaman, diledikleri anda tek taraflı yırtıp atabiliyorsa, bu sözleşmenin diğer tarafındakiler de kendilerine dayatılan senaryoyu bir paçavra gibi tarihin çöplüğüne savurabilmelidir. Kazanıp kazanmamanın ötesinde ve öncesinde olması gereken budur. O yüzden Paris’in yanması gerekiyorsa yanmalıdır. Çünkü hiçbir şehir, hiçbir taş insan onurundan daha değerli değildir.