BAŞLARKEN… İstanbul’un bir zamanlar ‘kalbi’ olan Beyoğlu, uzun süredir eski günlerinden bihaber. Ancak bu çöküş, yeni değil. Zira AKP Lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde, yüzde 25,19’luk oy oranı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi sonrasında başlayan ‘dönüşüm’, bugün doruğa ulaştı. Örneğin İstiklal Caddesi… Tarihi boyunca birçok değişime uğrayan Cadde, hiçbir zaman […]

Parsel parsel yok edildi

BAŞLARKEN…

İstanbul’un bir zamanlar ‘kalbi’ olan Beyoğlu, uzun süredir eski günlerinden bihaber. Ancak bu çöküş, yeni değil. Zira AKP Lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde, yüzde 25,19’luk oy oranı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi sonrasında başlayan ‘dönüşüm’, bugün doruğa ulaştı. Örneğin İstiklal Caddesi… Tarihi boyunca birçok değişime uğrayan Cadde, hiçbir zaman bu iktidar döneminde yaşadığı tahribatı yaşamadı. İstiklal’deki “kültürel doku”, birbiri ardına yükselen oteller, AVM’ler ve turistik işletmeler için yok edildi. AKP’li Beyoğlu Belediyesi’nin bizlere sunduğu “gri, betondan” caddedeki tarihi binalar ranta kurban edildi. Kültür, sanat ve eğlence merkezi özelliği silindi. Hacıhüsrev Mahallesi’nden Tarlabaşı’na birçok noktada iktidar ve ona yakın sermaye gruplarının iş birliğiyle, “kentsel dönüşüm” adı altında insanlar mağdur edildi. Okmeydanı ve çevresine “rantcı ve talancı” bakış açısıyla imar planları hazırlandı. Mahallelerin kendilerine özgü yapısı hiç dikkate alınmazken, Sütlüce ve Örnektepe’de benzer tablo açığa çıkarıldı. Biz de Galataport’tan Haliç’e, sermayenin ve iktidarın iştahını kabarttığı bölgeye mercek tuttuk. Üç gün sürecek dosyamızda, dönüştürülen, kimliğini kaybeden Beyoğlu’nu ele aldık. Uzmanlar, akademisyenler, sanatçılar, siyasetçiler ve mağdurlar anlattı.

***

AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ile yine AKP’li Beyoğlu Belediyesi’nin politikaları sonucu bir süredir çöküş yaşayan İstiklal Caddesi, eski günlerini arıyor. Beyoğlu iktidar eliyle, renklerinden arındırıldı, gri bir hal aldı. Oteller, AVM’ler derken, cadde, “turistik mekânlar” için yeniden dizayn edildi. 2005 yılına geldiğimizde, ağaçlar söküldü, “Çin graniti” döşendi. Kamu kaynakları boşa harcandı. Sonra o taşlar da kaldırıldı. Beyoğlu’nun ziyaretçi sayısında büyük düşüş meydana geldi. 2011’de de başta Asmalı Mescit olmak üzere İstiklâl’de adeta bir “zabıta devri” başladı. AKP’li Beyoğlu Belediyesi’nin zabıtları, baskın niteliğindeki “denetimlerde” ruhsatlı işletmelerin masa ve sandalyelerine el koydu. Caddenin orta yerine Demirören AVM açıldı. Caddenin kültür merkezinden, tüketim merkezine dönüşmesinin ilk işaretçisiydi. Milyonların Gezi Direnişi’nin sonrasında caddede TOMA’lar kol gezdi. Meydan düzenlemesi adı altında tarihi alan, şantiyeye çevrildi. Beyoğlu’ndaki büyük dönüşümün ilk habercisi, Emek Sineması’nın rant için kurban edilmesiydi. Bununla da sınırlı kalmadılar: Ahmet Hamdi Tanpınar ile Bedri Rahmi Eyüboğlu’na ev sahipliği yapmış Narmanlı Han, “restorasyon” adı altında bambaşka bir hal aldı. Atatürk Kültür Merkezi (AKM) yıkıldı. Muammer Karaca Tiyatrosu ve Devlet Tiyatroları ile Aziz Nesin Tiyatrosu kapatıldı. Alkazar ve Sinepop gibi “kültür sinemaları” tarihe karıştı.147 yıllık Hazzopulo Pasajı’ndaki bilmece ise devam ediyor. İstiklal’in şu anki manzarası, AKP’nin yerel yönetim pratiğini de en yalın biçimiyle gözler önüne seriyor. Ben de vitrinleri kiralık ilanlarıyla dolu caddenin son halini yerinde gözlemliyorum.

MEYDAN, CAMİNİN AVLUSU OLDU

İlk olarak Bağımsız Araştırmacı Cihan Uzunçarşılı Baysal ile İstiklal Caddesi’ni turlamak için buluşuyorum. Caddeyi gezmeden önce, Taksim Meydanı’ndaki cami inşaatını ve AKM’yi gözlemleme fırsatı buluyoruz. Baysal, camiyi göstererek, “Meydan, caminin avlusu olmuş vaziyette” yorumunda bulunuyor ve ekliyor: “Caminin önünde Cumhuriyet Anıtı minnacık kalıyor. Emek güçlerinin 1 Mayıs Meydanı’ndan, başka bir şeye dönüştürülüyor burası. Hafızaya da çizik atılmış oluyor.”

Yeni Osmanlıcı kentin inşası

Baysal, AKM’ye ilişkin de değerlendirmede bulunuyor: “AKM’yi de yıktılar, temeli atıldı, yapılır mı bilmem. Ama orada yükselen binanın içinde sembolik bir cami kubbesinin olması da bize bir şey söylüyor. Burada, yeni Osmanlıcı kentin inşasını görüyoruz. El atılmamış ne kaldı? Gezi… ‘Beyoğlu’nda Festival Zamanı’ diyerek kurdukları sahne de kitlelerin akışını engelleyecek şekilde tanzim edildi.”

MAKSİM’DE RANTSAL DÖNÜŞÜM

Maksim Gazinosu’nun olduğu yere geldiğimizde ise, “Bu rantsal dönüşüm tabii” diyor. Devamında da caddeye girer girmez, “Açık hava AVM’sine dönüştürdüler burayı” ifadesini kullanıyor: “Bölgede kitapçılar kapandı, Beyoğlu için çok önemli olan filozof esnaf vardı, saatlerce konuşurdunuz onlarla. Kentle dertleri, ekonomik getiri ve rant. Sanat ve kültür değil.” Demirören AVM’nin önüne geldiğimizde ise şöyle konuşuyor Baysal: “Bu, İstiklal Caddesi’ni çirkinleştirerek dönüştürüyor. Osmanlı’nın karikatürü haline getiriliyorlar”

Cihan U. Baysal

Cihan Uzunçarşılı Baysal, Narmanlı Han’a ilişkin ise, “Ne kadar acı değil mi?” sorusunu yöneltiyor ve devam ediyor: “Bir çöküntü alanı burası. Dokuyu yok ettiler. Griliği burada görüyoruz. Mor salkımlarıyla, kedileriyle de pekâlâ elden geçirilebilirdi. Ama burada insansız bir mekân görüyoruz şimdi.”

ESNAFI KÜSTÜRDÜLER

Baysal’ın ardından uzun dönem eski Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği (BEYDER) Başkanı Tahir Berrakkarasu ile buluşuyorum.

Tahir Berrakkarasu

Berrakkarasu, şunları aktarıyor: “2006’da esnafın üzerinde kurdukları ciddi baskıyla başladı her şey. 2005’te ruhsat Emniyet’ten alınıyordu, o belediyeye geçti. Ruhsat yenileme adıyla bize baskılar kuruldu, mühürlemeler yapıldı. Aylık 7 lira olan eğlence vergisi, bir gecede yattık kaktık 465 TL’ye çıktı. Yüzde 6 bin 660 oranında bir artış. Davalar açtıysak da bir yerde tıkandı. Eğlence vergisi alıyor ama ne yapıyor belediye? Bize kemancı, darbukacı falan mı gönderiyor? Tabii bunlar sektörün batışını getirdi. Eğlence sektörünün sivrilmesi onları rahatsız etti. Önce sigara yasağı ardından da 2011’de Türkiye’nin hiçbir yerinde olmayan masa sandalye yasağı geldi. Bu yasak, Beyoğlu’nun kalbine hançeri vurdu. Bunları nakış gibi, ince ince işleyerek geldiler. Esnafı küstürdüler.”

zarar ediyorum, kapatacağım

Tahir Berrakkarasu, şöyle sonlandırıyor konuşmasını: “Müşteri profili de değişti, birçok üyemiz Beşiktaş’a, Kadıköy’e dükkân açtılar. Hayatım Beyoğlu’nda geçti, şu ana kadar yürürken 25 tane boş dükkân saydım. Yaşadığımız kaosun tesadüf olması mümkün değil, hesapları 15 sene önceden yapılmış. Kira ödemediğim dükkânda zarar ediyorum, işçinin sigortasını, kendi sigortamı bile ödeyemiyorum oysa biz o dükkândan kazanarak büyüdük. Kesinlikle kapatacağım”

Tahir Berrakkarasu’nun sonrasında mevcut BEYDER Başkanı Aydın Kalaycı ile konuşuyorum. Kalaycı, “Masa sandalye yasağı derken, şimdi de alkol zammı eklendi. Esnaf ortalama 35-40 bin TL arasında kira ödüyor. Her tarafta Arapça tabelaların olması, biraz mecburiyetten. Ne yapsın, dükkânı mı kapatsın? Sorun şu, toplamda 14 tane nargile sunum belgesi olan mekân varken nargile sunumu yapılan mekân 700’ü buluyor” diyor.

5 KİŞİDEN 3’Ü BIRAKIYOR

Aydın Kalaycı

Kalaycı, şu çarpıcı aktarımda bulunarak noktalıyor sözlerini: “Bir mekâna uğruyorum. Mekân sahibi, ‘biri çıkarsa dükkânı devrederim, yapamıyorum’ diyor. Esnaftan 5 kişiden, 3’ü böyle diyor. Çünkü borçlar birikmiş, kira borçları…

***

Tarihten bir ses: Beyoğlu deyince içim acıyor

Ayhan Işık Sokak’taki ufacık bir dükkânda tarih ayağa kaldırılıyor. Dükkânın adı, “Bidav Telestine”, sahibi Erdoğan Bidav, 81 yaşında. 60 senedir, sinema dünyamızda olan Bidav, 16 ve 35 mm’lik kopyaları kurtarıyor, eski Türk filmlere yeniden hayat veriyor. Şöyle anlatıyor kendisini: “1962’de Adana’dan geldim, Yeşilçam’a sinema makinelerini tamir etmek için. Yeşilçam’da dükkân açtım. Yıllarımı verdim, o stüdyo senin bu stüdyo benim çalıştım. Eski günlerimi arıyorum, düşündüğümde gözümden yaş geliyor.”

Erdoğan Bidav

Emek sineması… Gençliğim…

Emek Sineması’nı Bidav’a soruyorum, “Beyoğlu deyince içim acıyor” şeklinde yanıt veriyor: “Önceden İstiklal Caddesi’nde papyonlu, kravatlı, efendi insanları görürdünüz. Rumlar, Ermeniler, kardeş gibi geçiniyorduk. Şimdi yolda adam sana çarpıyor, öylece gidiyor. Bir özür dileme bile yok. Korkuyorum artık, bir sürü kabadayı cirit atıyor. İçim acıyor çünkü Emek Sineması aklıma geliyor, Dükkânım, gençliğim gözümün önüne geliyor.”

Bidav, şöyle sonlandırıyor sözlerini: “Emek’te büyük bir tarih yatırıyordu. İstanbul’un Atlas’la en güzel sinemasıydı. Yıktılar, yeniden bir şey yaptılar ama daha gitmedim, nasıl bir şey olmuş diye bakmaya. Bir gün bile ayrılmadım Beyoğlu’ndan.Emek Sineması’na oturduğun zaman, o tarihe bakıyordun. O oymalara, renklere, tavana, sinemanın perdesinin açılışına…Şimdi nerede bunlar? Bitti, yok oldu.”

***

‘Eskiye döner miyiz? Endişeliyim’

Usta sanatçı Rutkay Aziz’e de soruyorum Beyoğlu’nu, şöyle yanıtlıyor: “Ben Beyoğlu’nun eski kültürel ve sanatsal zenginliğini özlemiyor değilim. Hem tiyatro, hem sinema, hem de söyleşi etkinlikleri, doğal olarak özleniyor. Yeniden o günlere dönebilecek miyiz? O konuda endişelerim var.”

***

‘Gezide gördük: Bu böyle gitmeyecek’

Karikatürist Tuncay Akgün, 1991 yılında LeMan dergisini kuruluş sürecine değinerek başlıyor sözlerine. “Üs olarak Beyoğlu’nu seçtik” diyor, Akgün. Devamında da “O zamana kadar yayıncılığın kalbinin attığı Babıâli’de açmıştık gözümüzü. İstiklal’de ise araba trafiğinin kaldırılması çalışması sürüyordu. Tahminlerin üzerinde uzamış, herkesi bezdirmişti. Beyoğlu’ndan bugünkü gibi bir kaçış vardı, buna rağmen şimdiki binamızı bulduk ve yerleştik. Beyoğlu bizi çekiyordu” diye ekliyor

Akgün, şöyle sürdürüyor konuşmasını: “Aynı sıralarda Hayal Kahvesi, ardından da Kemancı açılacaktı. Beyoğlu küllerinden doğuyordu. Biz de Tuncel Kurtiz’in açtığı yoldan, gösteri sahnemiz patlarken, Hayal Kahvesi ve Kemancı’da müthiş müzik grupları parlıyordu. Ferhan Şensoy Tiyatrosu, caddeye taşan aksiyonlarıyla coşkusunu hissettiriyor, sinema festivali eşsiz bir şölen gibi herkesi sarhoş ediyordu. Gençler ülkede kendilerini en iyi hissettikleri yerde eğleniyor; sinema, tiyatro, konser, gibi etkinlikleri izliyor, yaşıyordu. Biz yazıp çiziyor, özgürlük yelkenine nefesimiz yettiğince üflüyorduk. Beyoğlu’ndan bütün ülkeye yayılan bir kültür vardı.”

Tuncay Akgün, Gezi’yi hatırlatarak sonlandırıyor sözlerini: “Gezi’den sonra cezalandıran ve neşesini boğmak için elinden geleni yapanlar, son birkaç yılda başarılı oldular, evet. Ama bunun böyle gitmeyeceğine, ülkenin son 30 yılına tanıklık eden bizler, biliyoruz.”