Pazar günü Türkiye’de bir ilk daha yaşandı.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bir siyasi partinin Genel Başkanı oldu!..

•••

Daha önce AKP’ye üye olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin 3.Olağanüstü Kongresi’nde partisinin Genel Başkanı seçildi...

Referandum sonrası mühürsüz oylarla kabul edilen Anayasa değişikliğinin düzenlediği iki konu yerine getirildi.

•••

Önce; 13 üyeden oluşan “Hâkîmler Savcılar Kurulu” üyelerinin yedisi Cumhurbaşkanı’nın partisi tarafından TBMM’de seçildi.

Kalan altısından dördü ise partili Cumhurbaşkanı’nca belirlendi. Diğer ikisi de yine partili Cumhurbaşkanı’nın en yakın adamlarından Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve onun müsteşarı.

Böylece; yargının bütün kurumlarını belirleyecek olan bu en “üst Kurul,” bir siyasi parti tarafından iş başına getirilmiş oldu.

Şimdi oluşan kurul; il ve ilçelerde başsavcılar, savcılar ile hâkimler ve mahkeme başkanlarını atayacak.

Yeni mahkemeler kurulmasına ya da mevcutların değiştirilmesine karar verecek, daha da önemlisi Yargıtay üyeleri ve Danıştay üyelerinin 4’te 3’ünü seçecek.

Kısaca adalet; artık bir partinin inisiyatifinde, denetiminde, vizyonunda ve de meşrebinde oluşacak!..

Yani yargının işleyişi, partinin politikasına uygun bir hal alacak!..

•••

Hemen aklımıza şu sorular geliyor!..

Bundan böyle mahkemelerde savunmaları kim dinleyecek ve kararları hangi ilkeler ışığında kim verecek?!.

Yargıçlar mı? İl ve ilçe başkanları mı?.

Evrensel hukuka mı uyulacak, yoksa parti programı ve geleneklerine göre mi hareket edilecek?..

•••

Neden derseniz!.

Siyasi partilerin işleyişine bakılırsa, görüş ve talimatlar yukarıdan aşağıya doğru iner.

Hele sağ partilerde biat vardır. Emir komuta zinciri tek ve tamdır!..

Devleti yönetenle, partiyi yöneten aynı kişi olunca, olaylara bakış ve çözüm yöntemi de aynı olacaktır!..

Yani CB/Genel Başkan (Genel ya da Cumhur fark etmiyor!) yerelde kimi kendi yerine gerçek vekil tayin etmişse onun yargısı adaletin oluşmasını sağlayacaktır!..

•••

Bu durumda anayasanın yasalar önünde “herkes eşittir” ilkesinin de güme gittiği aşikardır!..

Zaten netameli olan “eşit yurttaş” konusu da “yok sayılarak” hepten çözülecektir!..

CB/Genel Başkan’ın partisi dışındaki partililerin durumunu isterseniz bundan böyle tartışmayalım…

•••

Gelelim ülke idaresine;

Bundan böyle CB/Genel Başkan, ülkenin en üst düzey yöneticilerini atadığı gibi, partisinin de merkez yönetim ve karar organlarını da belirleyecektir.

Atamalarda liyakat mı? Partililik mi öne çıkacaktır?..

Ayırım yapılması zor bir durum!..

Müsteşar ilçe başkanının, vali parti üyesinin karşısında nasıl duracaktır?..

Partili, orman müdürüne kafa tutarsa ne olacaktır?

•••

İl ya da ilçe emniyet müdürlerinin durumunu hiç düşünmek istemem.

Ya partinin emrinde olacak diğer tüm yurttaşlara kan kusturacak!

Ya da görev yapmaktan vazgeçecek!..

Diyeceksiniz ki; ya da devletin memuru olacak!.

Artık “Yok öyle bir şey!”

Bundan böyle “Devlet bir partinin emrindedir!..”

Yani; devlet partisi yoktur. Partinin devleti vardır!..

•••

Aklımı kurcalayan bazı sorular sormak istiyorum.

CB/Genel Başkan yeniden yemin edecek mi?!

Çünkü bugünkü Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı tarafsız olacağına dair yemin etti.

Ama şimdi bir partinin Genel Başkanı, yani alenen tarafsız değil!..

Yemini geçersiz mi?

Geçersizse, şekil şartı yerine getirmediği için meşruluğu tartışılan biri olarak bundan böyle nasıl imza atıp ülkeyi yönlendirecek?!

Geçerliyse, tarafsızlık üzerine namus ve şeref katılarak edilen yemin tutulmayacağına göre, bu vahim durum nasıl çözülecek?!

•••

CB/Genel Başkan, salı günleri Meclis’te grup toplantılarına konuşma yapmak üzere gelecek!..

İçtüzüğe göre askeri törenle karşılanması gerekiyor!..

CB/Genel Başkan her gelişinde yanında bir Meclis Başkanvekiliyle birlikte mi grupta konuşacak!?

Her grup konuşmasında muhalefet partilerine günlük siyaset üzerinden demagoji mi yapacak?! Yoksa siyaset düzeyini daha yukarılara mı taşıyacak?!.

•••

Bir türlü açıklayamadığım asıl sorular ise;

CB/Genel Başkan;

Öncelikle, partisinin mi yoksa ülkenin mi çıkarlarını düşünecek!?

Yönetimini, partisinin programına mı yoksa Anayasa’nın kurallarına mı uyduracak!?

Karar verirken, partisinin yöneticisini mi yoksa devletin bürokratını mı dinleyecek!?

Ülke felaketle karşılaşırsa, olayların sorumlusu olarak partisini mi yoksa devleti mi suçlayacak?!..

Bir partinin Genel Başkanı, Başkomutan olabilir mi?

Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yönetirken parti Genel Başkanı mı olacak, yoksa Cumhurbaşkanı mı?

Örneğin TSK bir savaşa girdiğinde Cumhurbaşkanı’nın partisinin çıkarları adına mı, yoksa ülke çıkarları adına mı bu savaşa girdiğini kim, nasıl belirleyecek?

•••

Tüm sorulara “hamasi” cevaplar verileceğini biliyorum!..

Ancak gerçekten merak ettiğim;

“Türkiye laik demokratik bir ülke olarak kalacak mı?!”

“Yoksa parti devletinde mi yaşayacağız?!.”

Sorularıma bazılarının nasıl yanıt vereceklerini çok merak ediyorum!..

Suskun olsalar da; hukukun üstünlüğüne inanan, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve insan haklarına sahip çıkanların bu sorulara söyleyeceği sözler belli!..