Kılıçdaroğlu o gün Fatih Cami’nde öldürülebilirdi. Bu ne kadar bir çalkantı yaratırdı memlekette, kaç zaman akılda kalır ve üzerine soğuk su içilir, günlük yaşama dalardık artık emin değilim. Hiçbir olay derin bir iz bırakmıyor, duygular uçucu, bu da çağın bir sonucu demek: Gamsızlık hastalığına tutulan, salgın bir virüsle uyuşmuş insanlar topluluğuyuz. Bizi ortaklaştıran ne var, bize halk denir mi?

Ortak tasalarımız yok artık. Oysa toprağımıza ektiğimiz tohum, sağlıklı büyüyüp yemiş vermiyor. Toprak hasta, su pis! Gökyüzüne baktığımızda aynı renkleri görmüyoruz, hava kirli, gözlere mil çekilmiş. O gün, o camide bilerek ve isteyerek, iç savaş ikliminin ipucu verildi. Ülkenin kurucu partisinin, ana muhalefetinin başkanı güvende değil, sen hiç olamazsın, denildi. Böylesi daha önce görülmedi. Ortak kaygıları olan insanlar değiliz. Ölüm herkese yakın…

Kılıçdaroğlu: “Artık kendi önlemimizi kendimiz alacağız” dedi. Yani? Kürtler öldürülüyor, bölge halkı kendi başının çaresine bakmak zorunda. Uzak sanılmaktaydı o diyarlar, gözden de gönülden de ırak! Bir kent yok ediliyor, harabeye bayrak asarak zafer çığlığı atılıyor! Yoksul, çaresiz insanlar ne etsin! Şimdi İstanbul’da, Ankara’da CHP kendi önlemini alacak. Peki, ya kimsesiz halk ne yapsın? Kendini nasıl korusun?

Yavaş yavaş yayılır bu korku. Biri diğerine fısıldar: “Aman dikkat et, etraf tekin değil, baksana Kılıçdaroğlu cami avlusunda yirmi dakika mahsur kaldı, ulu orta konuşma, gece falan bir yerlere çıkma” diye. Sonra? El ayak çekilir, insanlar kafayı kuma gömer. Böylece faşizm hâkim olur önce sokaklara, sonra bedenlere ve en sonunda ruhlara. Esir düşer insan kendi memleketinde! Başı sıkışınca adaletten yardım almak zorunda olan kimse, artık buna inancını yitirmişse zorbalık başlar. Herkes mafya müşterisidir artık.

Ramazan ayındayız. İnanç ve ibadet özgür olmalı değil mi? Peki ya tersi, inanmamak ve günahkâr olma hakkı yok mu? Din bile tanır bu hakkı da, okul müdürleri, devlet dairesinde esen gürleyen yöneticiler ne zulmeder zulmederler çalışanlara? Yine ramazan dayakları başladı, cinayetler yakındır… Artık kimse göze batmak istemiyor. Oysa okulları zorla imam hatip olan insanlar, ülkenin dört yanında ayakta. Bunun haber yapılamıyor olması, gerçeği ortadan kaldırmıyor. Bu ayrı bir gerilim! Deprem gibi, gün gelir gaz açığa çıkar, büyük olur patlama!

Kılıçdaroğlu inat ve ısrarla cenazelere katılmaya devam ediyor, edecek. Kendini algı yönetimi ustası sayan AKP kadroları, nasıl bir riskli işe kalkıştığının farkında değil, kumar bu. Toplumun büyük kısmı öfkeyle besleniyor ve karşılıklı bir nefret içinde. Buradan geçici süre, iktidarın getirdiği sarhoşlukla mutlu olanlar, biraz tarih okusalar, kibirden sıyrılıp azıcık gözlerini açsalar, nasıl bir felaketin içinde olduklarını görürler. Kentlerin göbeğinde bombalar patlıyor, ölüm günlük olağan halde ve sıranın nerede olduğu belli değil. Böyle bir ülkenin kutlu davası nedir mesela?

Artık bir diploma olmadığı iyice çıktı ortaya. Yandaşların “Diplomayı halk verdi ona” tezleri şimdilik vaziyeti idare diyor gibi. Oysa bu suç, hukuksuzluk! Günün birinde yeniden hukukçular adaleti anımsarsa, zor zamanlar bekliyor hepsini. Minareyi çalan kılıfını hazırlar, diye bir söz vardır. Bazen de kılıfı deler geçer minare, akıllarında bulunsun. Saray koridorlarında ne tür sinsi tezgâhlar kurulduğu ispiyoncularla sızdırılıyor kamuoyuna. İntikam duyusuyla kuduran eski suç ortakları pusuda bekliyor sultanın. Kirli bir oyun, pis kumar. Çok çocuk öldü be, vicdan hiç mi sızlamaz!

Her fırsatta düşman yaratmak zorunda RTE. Bir anlık boşluk alaşağı edecek onu, biliyor. Şimdi en uygun düşman Kılıçdaroğlu! Ordu bitti, Cemaat bitti, Kürtler bitti, yeni düzenin tamamlanması için tek engel kaldı: CHP! Bu kolay olur mu, emin değilim. Milyonlarca yandaşı, bir çıkar ortaklığıyla yan yana tutmayı başardı RTE. Karşısında iyice kenetlenmiş milyonlar var artık. Herkesi tek tek zindanlara tıkmak, ‘ya boyun eğer, teslim olursunuz ya da sonunuz felaket olur’, demek ne denli başarılı bir siyaset, kuşkuluyum. Önce teslim olur gibi durur halk, sonra birden ayağa kalkar, şahlanır.

Bazısı zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmadığını zaten bilir, kimi de acı deneyimlerle öğrenir. Ama mutlaka öğrenir.

Cami avlusuna bırakılan kurşun çok kimseyi uyandırdı.