Edebiyat alanında olduğu kadar, siyasal hayatımızda da çok önemli yeri olan bir dergi.

Kırklı yılların başında Türkiye Komünist Partisi’nin legal yayın organı.

Yazarlarından Ali Rıza (Çelik), yani Reşat Fuat Baraner, TKP’nin Genel Sekreteri.

Yine yazarlarından Zeki Baştımar ise daha sonraki yıllarda TKP’nin genel sekreteri olacaktır.

Dergiye şiir ve yazılarıyla katkıda bulunanların çoğu TKP üyesi ya da sempatizanı...

Adı geçen dergi ‘Yeni Edebiyat’.

Suphi Nuri İleri, ‘Yeni Edebiyat’ dergisinin bir fotografisini çıkardığı çalışmasında şiir, öykü ve yazılardan bir seçmeyi ‘Yeni Edebiyat / Sosyalist Gerçekçilik’ başlığı altında bir araya getirmiş...

İleri, kitabını beş bölümde düzenlemiş:

Realizm Tartışmaları, Edebiyata Dair, Şiirler, Suat Derviş’in Yazıları ve Yeni Edebiyat Yazarları...

Kitabın ilginçliğinden çok, edebiyat tarihimiz açısından önemli bir belge niteliği taşıyan Rasih Nuri İleri’nin ‘Önsöz’ünden söz etmek istiyorum.

O günleri şöyle anlatıyor Rasih Nuri İleri:

“Komünist Enternasyonal kararı ile 1936 yılında Parti ‘Separat’ çalışma şekline, yani ademi merkeziyetçi bir duruma girmişti. Bu gelmekte olan İkinci Dünya Savaşı konjonktüründe Sovyetler Birliği tarafından öngörülmüş bir tedbirdi. 1942 yılında ise dünyada Komünistler, ‘Anti Faşist Demokratik Cepheler’ kurma görevini üstlenince, Türkiye’de de parti bu amaçla yeniden merkezi çalışma düzeyine girdi. ‘Yeni Edebiyat’ bu dönemin hazırlık safhasını teşkil eder.”

İşte bu ortamda Abidin Dino ile Reşat Fuat arasında cereyan eden ‘Sosyalist Gerçekçilik’ tartışmaları ilgiyle izlenmeye değer...

Dino, dört yılını Sovyetler Birliği’nde sinema çalışarak geçirmiş bir ressam.

Yazı ve resimleriyle dergiyi süslemekte…

Ve “partili bir aydın” olarak genel sekreteriyle çatışır.

Fakat Reşat Fuat, “Edebiyatın ve sanatın objektif realiteye bağlılığını inkârı sürrealizmin ta kendisidir” diyerek bir süre sonra tartışmayı kesecek, Dino’nun daha önce ilan edilen yazıları yerine de başkaları yayımlanacaktır.

Çünkü söz konusu olan Reşat Fuat ya da Dino’nun haklı ya da haksız olması değil, parti görüşüyle, daha doğrusu 1924’te Lenin’in ölümünden sonra Sovyetler Birliği’nde gelişen sanat görüşüyle çelişip çelişmediğidir.

Suphi Nuri İleri’nin derlediği ‘Yeni Edebiyat Şiir Antolojisi’ne ‘önsöz’ niyetine “Yeni Edebiyat şiirlerinin anımsattığı unutulmuş günler”i yazan Rasih Nuri İleri, Hasan İzzettin Dinamo’nun bir başka ilginç yönünün perdesini aralamaktadır.

Nâzım Hikmet’in şiirleri adeta bir parti bayrağı misali dalgalanırken Nâzım, Komintern kararıyla Türkiye Komünist Partisi’nden dışlanmış durumdadır.

Bu dönemde parti, Nâzım’ın yerine yeni bir “Parti Şairi” aramak gereğini duyar.

Bu şair de Hasan İzzettin Dinamo’dur.

Rasih Nuri’nin dediği gibi “Bu ise hiç de kolay bir görev değildir”.

Rasih Nuri, İstanbul Emniyet Müdürlüğü 1. Şube Müdürü Parmaksız Hamdi’nin “Bu komünistler bizi uyuttu, Dinamo’nun düğününü atladık, önemini anlayamadık” diye hayıflandığı Dinamo’nun “olay”lı düğününden de söz eder.

Dinamo, TKP Politbüro üyesi Halil Yalçınkaya’nın kızı ile evlenecektir. Yalçınkaya, yıllarca polisi uyutabilmiş, tutuklamaların dışında kalmış, ancak 1950 tevkifatında gerçek sıfatıyla ele geçirilebilmiştir.

“Oysa” diyor Rasih Nuri, “benim neslim komünistlerinden her biri için Dinamo’nun düğününde bulundum diyebilmek adeta bir icazet, bir unvan niteliği taşımaktaydı. Gizli Parti’nin bütün yöneticileri, ileri gelenleri o düğünde bulunmuş, düğün adeta bir parti toplantısı, genel kurulu niteliği kazanmıştı. Reşat Fuat’tan Abidin Dino’ya kadar...”

Yani TKP, bir anlamda bu düğünle kongresini yapmaktaydı...

Rasih Nuri’nin de altını çizdiği gibi “Dinamo’nun gerçek ve psikolojik hayat romanı mutlaka yazılmalıdır.”