Birçok ülkede futbol, genellikle işçi sınıfı hareketlerinin bir parçası olarak, önemli bir politik rol oynadı. Fakat günümüzde futbol; politik elitler, kirli kulüp sahipleri ve yöneticileri eliyle enkaz haline dönüştürüldü. Tribünler ırkçılık, etnik nefret ve şiddete sahne olarak toplumun gerilimlerini de yansıtır hale geldi.

Partizanlar sahada

Jelena Đureinović

Avrupa Süper Ligi fiyaskosunu yaşadığımız bugünlerden doğru bakarsak, futbolun sosyalizmle bir ilişkisi olduğunu hayal etmek neredeyse imkânsız gibi. Ancak yine de dünyada pek çok ülkede futbol, genellikle işçi sınıfı hareketlerinin bir parçası olarak, önemli bir politik rol oynamıştır.

Yugoslavya’da futbol, 2. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında sosyalist devrimle derinden ilişkiliydi. Ancak günümüzde bunun anlaşılabilmesi çok kolay olmayacaktır. Zira Yugoslavya sonrası ülkelerde futbol; politik elitler, kirli kulüp sahipleri ve yöneticileri eliyle enkaz haline getirilmiştir. Tribünler ise milliyetçilik, etnik nefret ve şiddete sahne olarak toplumun gerilimlerini de yansıtır hale gelmiştir.

Ancak bu durum hep böyle değildi. Futbolun devrimci tarihinin mirası, bir zamanlar Yugoslavya olarak adlandırılan bölgede hala bulunabilir. Lig listelerine baktığınızda işçileri, emeği ve Yugoslav sosyalist devrimini onurlandıran pek çok kulüp ismiyle karşılaşabilirsiniz. Bugün bu kulüp isimleri, futbolu yöneten elitler ve bölgenin hakim sağ güçlerinin kaçamadığı bir geçmişin tuhaf bir şekilde korunmuş kalıntıları durumunda.

Radikal kökler

Futbol ve işçi hareketi arasındaki bağlar, Yugoslavya Krallığı’nın iki savaş arası dönemine kadar gider. Krallık döneminde futbol; kentli orta sınıflar ve ayrıcalıklıların sporu olarak ortaya çıkmışken, Yugoslavya Komünist Partisi’yle (YKP) birlikte devrimci mücadele potansiyeli olarak kabul gördü. 1919 yılında kurulan parti; Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı yönetimleri tarafından ertesi yıl yasaklandı.

YKP’yi yasaklayan genelgenin arkasındaki isim olan, İçişleri Bakanı Milorad Drašković, militan komünist örgütlenmesi Kızıl Adalet üyesi Alija Alijagić tarafından suikasta uğradı. Bu, krallıkta zaten sağlam temelleri bulunan anti-komünizmi daha da güçlü ve baskıcı bir hale getirdi. Bu durum karşısında YKP yeraltına çekildi ve İspanya İç Savaşı’na gönüllüler göndererek İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki örgütlü isyan için hayati önemde olan ağları oluşturmaya başladı.

İşçilerin futbolu, iki savaş arası dönemde gelişmeye başladı. YKP pek çok spor kulübü kurdu ve bu kulüpleri yönetti veya en azından bu kulüplerle ilişki içindeydi. İşçilerin futbol kulüpleri politik eğitim platformları olarak işlev gördü, üye ve oyuncular genellikle yasaklı politik faaliyet içerisinde yer aldılar. Futbol ve sosyalizm arasındaki yakın ilişki anlaşılınca, devlet makamları işçilerin spor kulüplerini baskılamaya ve hatta kapatmaya çalıştı.

2. Dünya Savaşı, Nisan 1941’de tam anlamıyla başladı. Mihver devletleri Yugoslavya’yı işgal ederek işbirlikçi yönetimler eliyle ülkeyi ayrı parçalara böldü. Bunun karşılığında YKP yeraltı ağlarını kullanarak silahlı direniş başlatmaya hazırlandı. İşgal kuvvetlerine ve yerli işbirlikçilerine karşı Partizan mücadelesi olan Halk Özgürlük Savaşı, aynı zamanda savaş sırasında Sosyalist Yugoslavya’nın kuruluşuyla sonuçlanan paralel bir devrimdi. Ve yine futbol, ilk radikal politik çalışmalarda olduğu gibi bu mücadelenin de içsel bir parçası haline gelmişti.

Futbol Yugoslavya Krallığının işgal ve yıkımı sırasında da bitmedi. Bunun yerine işgalci yöneticiler, işgal altındaki topraklardaki kulüpleri kendi liglerinde birleştirdiler. Örneğin, Sırbistan’da spor, Alman işgali ve işbirlikçi idarenin ideolojik ve eğitimsel amaçlarına hizmet etti.

Günümüz Sırbistan’ının kuzeyinde Maceristan’daki Vojvodina’da, kapatılmayan kulüpler Macar ligine entegre edildi. Faşist Ustaşa hareketi tarafından yönetilen kukla Hırvatistan Bağımsız Devleti’nde ise FIFA tarafından tanınan bir ulusal takım vardı. Çoğu bölgede futbol, Hırvatistan örneğinde Sırpların durumundaki gibi, Yahudi ve Romanları dışlıyordu. Öte yandan Hırvatistan’ın o zamanlar İtalya işgali altında olan kıyı şehri Split’te, iki savaş arasında kurulan Hajduk kulübü ismini değiştirmeyi ve İtalyan ligine katılmayı reddetmişti. Kulüp bu nedenle egemenler tarafından dağıtıldı.

Yugoslavya’da sosyalistler, hem Mihver işgali hem de azgın anti-komünist yerli işbirlikçileri tarafından saldırıya uğruyor, infaz ediliyorlardı. Öte yandan, tek faşizme karşı, direniş hareketini temsil eden Partizanların Yugoslavya halkı arasında destekleri hızla büyüyordu. YKP’nin 1941 Temmuz’unda yaptığı örgütlü direniş ve silah altına girme çağrısı, aslında Partizan birliklerinin kadro üretme temeli olan futbol kulüplerinin çoğu üyesinde karşılık buldu. Çoğu kulüp üyesi ve sporcu Partizanlar olarak savaşırken öldü ve pek çoğuna savaş sonrası “Halkın Kahramanı” madalyası verildi.

İkinci Dünya Savaşında 120 üyesi öldürülen, inanılmaz bir devrimci tarihe sahip bir futbol kulübü olan RSK Split’in 13 oyuncusu da Mirko’nun trajik kaderini paylaşmıştı; 24 Partizan esir alınıp tutuklanmış, 13’ü Dalmaçya’da Ruduša köyü civarında infaz edilmişti. Vasilije Kovačević Čile savaştan sağ kurtuldu ve savaş esnasında YKP’nin illegal politik çalışması için önemli bir cephe olan Radnički’nin dirilişine yardımcı olmaya gitti. Çoğu üye ve oyuncu, Partizanlara katılarak işgal altındaki Belgrad’da illegal faaliyetlerine devam etti ve bunlardan on birine Halkın Kahramanları unvanı verildi.

İspanyol İç Savaşı’nın Yugoslav savaş pilotu Božidar Boško Petrović de Belgrad ve Novi Sad’da pek çok kulüpte futbol oynamış bir sporcuydu. 1930’ların başlarında Belgrad’da bir öğrenciyken, YKP’ye katıldı. Futbol efsanesi Milutin Ivković ile birlikte, 1936 Berlin Olimpiyatları’nın boykotunu örgütledi.
Petrovic, Belgrad’da bir yeraltı matbaasında basılan sahte pasaportla “Fernandez Garcia” ismini almasının ardından Cumhuriyetçi Hava Kuvvetleri La Gloriosa’ya katıldı. 1937’de bir çatışmada öldürüldü. Montevideo’daki 1930 Dünya Kupası’nda oynayan yoldaşı Ivković ise, Sırbistan’da Halk Özgürlük Hareketi’yle ilişkisi nedeniyle işgal güçleri tarafından işkenceye uğradı. 1943’te Gestapo tarafından yakalanıp infaz edildi. Bu iki insanın anısına yapılan büstler, Belgrad’da FC Partizan’ın Yugoslav Halk Ordusu Stadyumu’nda yan yana durmaktadır.

partizanlar-sahada-888186-1.

Faşizm sonrası futbol

Futbol kulüplerinden partizan mücadeleye katılımlar, spor ve Yugoslav devrimi arasındaki tek ilişki değildir. Partizanlar özgürleştirdikleri bölgelerde diğer kültürel ve politik etkinliklerinin yanı sıra futbol maçları da yaptılar. Pek çok birimin futbol takımı vardı ve maçlar, savaşçıların moralini yüksek tutmak için zaferleri kutlama yöntemiydi.

İki savaş arası dönemin kulübü Hajduk’un yeniden canlanması, devrimci spor olgusunun vücut bulmuş hali oldu. İtalya’nın 1943 yılında yenilgiyi kabul etmesinden sonra, Partizanların karargahı ve YKP’nin Merkez Komitesi Hırvat Vis adasına taşındı. Çoğu eski futbolcu adadaydı ve bir takım kurarak civarda konuşlanmış müttefik askerlerine karşı oynamaları an meselesiydi. YKP bir kez daha davaları için futbolun önemini kabul etmişti. Kısa süre içinde Hajduk’u, Halk Özgürlük Hareketinin takımı olarak yeniden diriltme fikri doğdu. Partizanlar arasındaki eski futbolcular aranıp bulundu ve adaya kaçırıldı ve böylelikle Hajduk, Mayıs 1944’te resmen yeniden doğdu. Yugoslavya’da Hajduk propagandası yapılarak, başından itibaren futbol ile YKP gelecek vizyonu arasında varolan ilişki bilince çıkarıldı.

Hajduk, İtalya’da bir tanıtım turnesiyle Yugoslav devrimine borcunu ödemeye başladı. 1994 Eylül’ünde Bari Della Vittoria Stadı’nda İngiliz askerlere karşı yapılan maçı yaklaşık 40 bin kişi izledi. Yugoslav devlet sosyalizmi için bu maçın sembolik bir kurucu anlamı vardı. Hajduk maçı kaybetmesine rağmen, Yugoslavya’nın kırmızı beş noktalı yıldızlı bayrağı dalgalandı ve yeni devletin milli marşı stadyumda yankılandı.

Hajduk, Tito’nun Yugoslavya’sının uluslararası seyirci karşısında imajını güçlendirip kamuoyunda büyük ilgi uyandırarak turnesine devam etti. 1944 Kasım’ında yeni özgürleştirilen Split’e dönüşleri kitlede büyük coşkuyla karşılandı. Birinci Dalmaçya Tugayı’na karşı maçlarına binlerce insan geldi; bunu İngiliz Ordusu’na karşı maçlarında daha büyük bir kalabalık izledi. Partizan birimleri, kutlama maçları ve turnuvalarıyla özgür sosyalist Yugoslavya’yı tanıtmaya devam ettiler. Yeni bir toplum, hem sosyalizm hem de onun kalbinde futbolla yeniden inşa ediliyordu.

Savaş sonrası dönemde işçi hareketi ve anti-faşist mücadele içinde kökleri bulunan futbol kulüpleri hızlıca yeniden kuruldu. RNK Split gibi bu takımlardan bazılarına, Halkın Özgürlük Savaşı onuruna “Halk Liyakat Madalyası” verildi. Ancak devlet tutumunda netti: Şimdi futbol halkın sporuydu ve halka karşı işbirlikçilere geçit verilmeyecekti. İki savaş arası dönemin burjuva kulüpleri veya işgale ve hain işbirliğine dahil olan gerici kulüpler ya kapatılacak ya da yeni politik momente uygun bir şekilde isim değişikliğine gideceklerdi. Yeni spor kulüpleri Yugoslav sosyalizmini temsil etme sorumluluğuyla kuruldu; bunların en bilindik örnekleri Kızılyıldız ve Partizan Belgrad’dır.

Yıkım ve son

Takip eden on yıllarda Yugoslav sosyalistleri için spor asla önemini kaybetmedi. Sporun altyapısının geliştirilmesi, savaş sonrası yeniden yapılanmanın temel bir boyutu oldu. Sovyetler Birliği’yle gerginlik döneminde de futbol takımlarının Yugoslav devlet sosyalizminin elçileri olarak rolleri yoğunlaştı.
İlk olarak, ulusal takım ve kulüpler, 1953’te Stalin’in ölümüne kadar Doğu Bloku’yla maç yapmayı bıraktı ve yüzlerini Batı’ya döndüler. 1961 yılında Bağlantısızlar Hareketi kurulup Yugoslavya jeopolitik odağını değiştirdikten sonra, ulusal takım ve kulüpler dünyayı gezdiler ve futbol koçları Yugoslavya’dan Bağlantısız ülkelere gönderilen binlerce uzman arasında yer aldı.

Yugoslav futbolcular tüm kıtaları gezdi. 1950’lerin başlarında Yugoslavya, gelecekte bağlantısız olacak ülkelerle ilişkilerini zaten güçlendirmeye başlamıştı. Josip Broz Tito, Afrika ve Asya ile işbirliğini güçlendirmek için ziyaretlerde bulundu; uzmanlık ve kültürel transferler şekillenmeye başladı. Futbol, Bağlantısızlar Hareketinin resmi kuruluşunu öncelleyen ittifakların ilk aşamasının bir parçasıydı.

Tüm Yugoslav cumhuriyetlerinden kulüpler Mısır, Fas, Suriye, Lübnan ve Endonezya’ya gittiler; büyük kalabalıkların ilgisiyle karşılaşan bu kulüpler ülkelerin liderlerinin özel mülklerinde ağırlandılar. Çeşitli bağlantısız liderler Yugoslavya’yı ziyaret ettiğinde, önemli maç ve derbilere katıldılar. Cezayir Savaşı sırasında Ulusal Özgürlük Cephesi Futbol Takımı, mücadelelerini kamuoyuna anlatan uluslararası turneyi Yugoslavya’da gerçekleştirdi. Futbol devrimin temel arenalarından biri olduğu için, Partizan lider ve başkan Josip Broz Tito’nun 1980’de ölümünden sonra ortaya çıkan genel krizin de bu spor üzerine büyük etkisi oldu. Toplum parçalanmaya doğru sürüklenirken, örgütlü taraftar grupları radikal biçimde politize oldu ve futbol stadyumları milliyetçi mobilizasyon için verimli bir saha teşkil ediyordu. Hajduk, Kızılyıldız, Partizan gibi Yugoslav devlet sosyalizminin simgesi olan kulüplerin tribünlerinden, Partizanların savaş zamanlarındaki düşmanlarının lehine tezahüratlar inlemeye başladı.

Karanlık çok hızlı çökmüştü. Taraftarlar arasında sağcı ve aşırı sağcı radikalleşme süreciyle futbol için de ülke için de geri dönüşü olmayan bir süreç başlamıştı. 1990 Mayıs’ında bağımsızlık yanlısı Hırvat partilerin ilk defa çoğunluk kazanmasından haftalar sonra, Dinamo Zagreb ve Kızılyıldız Belgrad arasında gerçekleştirilen bir maç, adeta ayaklanmaya dönüştü. Dinamo’nun kaptanı Zvonimir Boban, kulübün taraftarlarından birine kötü davranıldığı gerekçesiyle bir polise tekme attı ve ultra taraftarlar tarafından etrafı kalkan gibi sarıldı. Boban ilk olarak davranışında herhangi bir milliyetçi güdüsü olduğunu reddetse de, bir Hırvat milliyetçi ikonu oluşmuştu.

Savaşın korkularının yanı sıra, 1950’lerde olan yolsuzluk ve şike sorunları, 1990’ların başlarında ülkenin ulus devletlere bölünmesiyle hızla yoğunlaştı. Organize suç, sermayenin çıkarları ve yolsuzluğa bulaşmış politik elitler kan gölü içerisinde, yüzyıllık devrimci ve özgürlükçü mirası yok ederek futbolu ele geçirdi. Ancak bu tarih tam olarak silinemez: Yugoslavya’da futbol hâlâ tam anlamıyla halkın sporudur.

BirGün Çeviri Kolektifi