Bilim-kurgu edebiyatını yakından takip eden bir okur olarak son zamanlarda en çok dikkatimi çeken şey ‘insanlığa düşman yapay zekâ’ anlatılarının sayısındaki inanılmaz artış oldu. Son aylarda yapay zekâ ve robot teknolojisiyle ilgili olarak medyada yer alan ciddi yorumların çoğu da olumsuz içeriğe sahipti. Öğrenebilen yapay zekânın bir gün insanlığa saldırabileceği, robotların katile dönüşebileceği gibi düşünceler neredeyse Mary Shelley’nin Frankenstein’ı (1818) yazdığı günden bu yana sürekli dile getirilir zaten, ama 2017’nin dünyasında bunu bilimsel veriler yerine hâlâ 19. yüzyıl mantığıyla tartışmaya çalışıyorsanız ortada ciddi bir paradigma sorunu var demektir.

Bu anakronik (zamansal dizgeye uymayan) teknofobiyi postmodernizm üzerinden tartışmak gerekiyor. Entelektüel bir oyun olarak kalsa keyifli olabilecekken tarihselcilik ve rasyonel düşünce karşısındaki konumlanışıyla insanlığın ortak aklını çıkışsız labirentlere sıkıştıran ‘geç-kapitalizmin kültürel mantığı’ özellikle bugün neo-liberal politikanın en güçlü aygıtlarından birine dönüştü. Bu sayede şimdi 1960-1990 arası paranoyak Soğuk Savaş ideolojisinin sağcı politikalar lehine sürekli hortlatıldığı, bilim-kurgu anlatılarındaki bilim ve teknoloji düşmanlığının Trump gibi ‘başgan’ların saldırgan gerici uygulamalarıyla eşzamanlı olarak yeniden gündeme geldiği akıldışı bir dönemden geçiyoruz. Bu hafta 1991 tarihli Terminatör 2: Mahşer Günü’nün, yani açıkça Reagan-Bush döneminin ideolojik kodlarıyla dolu bir filmin Trump döneminde yeniden gösterime sokulması boşuna değil.

1984 tarihli ilk Terminatör ‘80lerin o korkunç boğucu havasını en iyi yansıtan yapımlardandır. Filmin ‘bakire Meryem’in tanrı tarafından döllenip Kurtarıcı İsa’yı doğurması’ hikâyesiyle de ilişkisi vardır -’Sarah Connor’ın gelecekten gelen Kyle tarafından döllenip kurtarıcı John’u doğurması’- ama asıl hedef bilimsel akıl ve teknolojidir. Teknolojinin inanılmaz bir abartıyla kötülük kaynağı olarak sunulduğu filmde mesela silah teknolojisine dair tek bir kare bile eleştiri bulamazsınız ama iletişim ve müzik teknolojileri tümüyle şeytanın oyuncaklarına dönüştürülür. Bir sahnede iyi karakter Kyle’ın robotlarla dolu kâbusu radyodan gelen şu reklamla birleşir: “Bob’ın Stereo Dükkânı’na gelin! En iyi bas ve tiz hoparlörler, en yeni kompakt diskler, grafik ekolayzırlar ve ses dengeleyiciler bizde!” Kyle kabusun tetikleyicisi olan radyoyu kapatır, hepimizi kurtarır. Bir diğer sahnede Sarah Connor’ın ev arkadaşı olan genç kadın ölümden kurtulabilecekken, sırf o dönemin yeni teknolojisi ‘walkman’e takılı kulaklıktan yüksek sesle müzik dinlediği için ölür; ‘keyif veren teknoloji’ tehlikenin gelişini duymasına engel olmuştur. Takip eden sahnede Sarah Connor’ın geleneksel bir Amerikan barında telefon bozuk olduğu için güvende olduğunu görürüz. Ama oradan çıkıp gittiği Tech-Noir (Film-Noir/Kara-Film’e de gönderme içeren bir isim: Kara-Teknoloji) adlı, siyah dekoru ve kırmızı ışıklarıyla cehennemi andıran gece kulübündeki telefon sayesinde katil ona ulaşır.

İlk Terminatör şu sözlerle başlıyordu: “Makineler nükleer savaşın küllerinden doğdu. İnsanoğlunu yok etmek için verdikleri savaş on yıllardır sürüyordu. Ama nihai savaş gelecekte yapılmayacaktı. Nihai savaş burada ve şimdi, bizim zamanımızda olacaktı.” Bu, bir diğer Reagan dönemi filmi olan Back to the Future/Geleceğe Dönüş (1985) serisinin de mottosudur aslında: Geleceğe Dönüş’te 1980’li yıllarda düzgün gitmeyen şeyleri düzeltmenin tek yolu geçmişin Amerikan değerlerine dönmektir. Terminatör’deyse geleceğin kötü olup olmaması bugün alacağımız kararların ne kadar muhafazakâr olacağına bağlıdır. Terminatör 2’de buna bir de uluslararası Amerikan operasyonlarına yapılan olumlayıcı göndermeler -Sarah Connor’ın Nikaragua’da öğrendiği gerilla taktikleri vd- eklenir, ideolojik çember tamamlanır.

Bu Reagan’ın, Thatcher’ın, Bush’un, Trump’ın, Putin’in, RTE’nin anlatısı… Sürekli gündemde tutulduğu için ürkütücü tabii, ama Terminatör’den yayılan pas kokusunu algımamak da imkânsız. Yani, bugün onlarındır belki ama insan aklı neo-liberal prangalardan kurtuldukça dünya değişecek, yarına bu canavarların paslı parçalarından başka bir şey kalmayacaktır...