Seçim kampanyasının; biri üzerinden iktidarın, diğeri üzerinden de muhalefetin ilerleyeceği iki ana ekseni olacak. AKP’nin seçim kampanyasını başlattığı Sivas’taki konuşmasında, Erdoğan bu iki ekseni de somutladı. Erdoğan, “domates-patlıcan-patates-sivri biber” diyerek; ekonominin durumuna ve krizin artık bıçak olup tencere kaynatabilmek için pazar pazar dolaşan vatandaşların kemiğine dayanmış olmasına işaret ediyor. Muhalefetin politikasını bu eksen üzerinden yürüteceğini görüyor. […]

Seçim kampanyasının; biri üzerinden iktidarın, diğeri üzerinden de muhalefetin ilerleyeceği iki ana ekseni olacak. AKP’nin seçim kampanyasını başlattığı Sivas’taki konuşmasında, Erdoğan bu iki ekseni de somutladı.

Erdoğan, “domates-patlıcan-patates-sivri biber” diyerek; ekonominin durumuna ve krizin artık bıçak olup tencere kaynatabilmek için pazar pazar dolaşan vatandaşların kemiğine dayanmış olmasına işaret ediyor.

Muhalefetin politikasını bu eksen üzerinden yürüteceğini görüyor. Dahası, her şeye karşın hala AKP’ye oy verecek olsalar bile, kendi seçmenlerinin de yaşadıkları hayattan sadece şikayet ederek kendilerinden uzaklaştığının farkında.
Domates-biber-patlıcan, AKP’li seçmenin elinde de iktidarı vuran bir silaha dönüştü!

31 Mart’tan sonra memleketi çok daha ciddi sıkıntılar bekliyor. İş çevrelerinde; Yunanistan ve Portekiz gibi ağır kriz yaşamış ülkeler yüzde 1,5 faiz oranıyla dış borç bulabilirken, Türkiye’nin yüzde 9 gibi bir faiz oranıyla bile borç bulamadığı konuşuluyor.

AKP hükümetleri bugüne kadar her ekonomik sıkıntıya bir dış adres gösterdi. Bugün ise, hamasetle vatandaşların “milli duygularına” seslenerek domates- biber-patlıcandaki fiyat artışlarının Türkiye’nin terörle mücadelesinin, Suriye’de girişilen savaşın bedeli olduğu tezine sarılıyor!

Görünen o ki, 31 Mart’a kadar bir yandan AKP’li belediyelerin semt pazarlarına alternatif olarak kurduğu çadırlarda daha ucuza domates-biber-patlıcan satmaya çalışırken, öte yandan da her mitingde, domates-biber-patlıcancılara “Siz bir merminin fiyatını biliyor musunuz?” diye yüklenecekler.   

Erdoğan, “domates-biber-patlıcancı” diye yüklenip, “İki ay Afrin’de leblebi, çekirdek mi kullandık?” diye muhalefete hesap sorar gibi yapsa da, o sözlerin ucu onun mitinglerine gelip kadro talep eden vatandaşa da dokunuyor.

Deniz bittiği için artık ne kadro dağıtmak kolay, ne de domates-biber-patlıcanı ithal etmek!

Vatandaşlar, gıda fiyatlarındaki artışın, sebze ve meyvedeki pahalılığın nedeninin atılan mermiler olduğuna ikna olunca, “O halde o mermileri neden attın? Suriye’de ne kazandın?” diye sormayacaklar mı? “İşi üç beş ayda bitirecek, Şam’da namaz kılacaktık, ne oldu?”nun cevabını aramayacaklar mı?

Suriye’de gelinen noktanın itirafı, rejimle asla görüşülmeyeceğini söyleyen Erdoğan’ın “Suriye ile alt düzeyde politika yürütülüyor” cümlesidir. “Alt düzeyde politika”dan kastedilen istihbarat örgütlerinin görüşmeleri ve herhalde bu ilk günden beri olan bir şeydi. Şimdi olansa, Suriye’de geri vitese takıldığının ilk ağızdan ifadesinden başka bir şey değil.

Dış politikasıyla da iç politikasıyla da iflas etmiş bir iktidar var ve kendisinden başka herkesi “terörist” ilan ederek ayakta durmaya çalışıyor. Sonunda, teröristin kapsama alanı hallerde sebze-meyve işiyle uğraşanlara kadar genişledi ve onlar da namlunun ucuna kondu: “Kendini devletten güçlü zanneden varsa, devlet nasıl teröristlerin Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’te mağaralarda işini bitirdiyse, halde terör estirenlerin de işini bitiririz.”

AKP’nin geldiği nokta patlıcana mermi sıkmaktır ve patlıcana sıkılan mermiler ona oy veren kitlelere de değiyor.

Göç kuramları insanların yurtlarını terk edip başka diyarlara gidişlerini “itici” ve “çekici” faktörlerle açıklarlar. İnsanların bir yerden bir başka yere doğru yollara düşmeleri için, onları bulundukları yerlerden “iten” ve gidecekleri yere “çeken” nedenler olmalıdır. 

Patlıcana mermi sıkılması, AKP’de “itici” nedenlerin fazlasıyla varlığının kanıtı. Eksik olan, “çekici” bir muhalefet adresi!