“Seçtiğim kişiliklerin hiçbirinin politik özelliği olmamasına özen gösterdim. Örneğin Tesla, bilimsel bir kişilikti benim için. Aynı şekilde Çek Cumhuriyet’inde yaşamış ayakkabı üreticisi Tomas Bata, sevdiğim bir edebiyatçı olan Kafka…”

Patrik Prosko ile anamorfizm ve Atatürk üzerine...

Sine Aras Akten

Yakın zamanda anamorfizmin önemli ustalarından biri ile sanata dair bir söyleşi yaptık. Sergilendiği bütün ülkelerde ziyaret edilme rekorları kıran, heykel sanatını kendine özgü üslubu ile izleyicinin gözlemine sunan Prosko ülkemizde daha da önemli bir sanatçı olma özelliğini Atatürk’ün anamorfizm temelinde çalıştığı sanat çalışması ile elde etti. Kendisi ile bu sanatı ve sanatın yansıması ve seçtiği idolleri ve yaşamına dair her şeyi konuştuk. Heykeltıraş Prosko anamorfizm tekniğini anlattıkça aslında Atatürk’ün bu sanattaki yeri daha da belirginleşti. Söyleşinin detaylarına geçmeden önce anamorfizm hakkındaki bilgilerimizi tazeleyelim. Nedir anamorfizm?

Anamorfizm, Yunanca bir kelime olup ana” arka” ve/veya “tekrar” anlamında olup morphe, şekil ve form anlamına gelmektedir. Anamorphosis – değiştirilmiş, bozulmuş yansıma ile gerçek şekillere ulaşılabilmeyi amaçlamıştır. Yani bilinen bir görüntünün bozularak ya da belli bir bölgeden bakılarak ve/veya özel bir araç ve alet yardımıyla bilinen hale gelmesini amaçlayan bir sanat akımıdır. Leonardo Gözü olarak adlandırılan yapıtıyla ilk uygulayan Leonardo Da Vinci’ydi. Yine 17’nci yüzyılda Niceron ve Andrea Pozzo resimleme tekniklerinde bu akımı benimsemişlerdi. 20. yüzyıla yaklaştığımızda Salvador Dali sürrealist akım etkisiyle bu tekniği heykel ve resimlerinde kullanmaya başlamıştı. Heykele baktığımızda tekniğin 1970’lerden itibaren Avrupa’da Luxor, Felice Varini, Marcus Raetz, Jonathan Borofsky, Jonty Hurwitz gibi öncüler ile yaygın halde teknolojinin de etkin kullanımı ile daha özgün eserlerin tasarlandığını görmekteyiz.
Patrik Prosko sanat yaşamına 1993’te Çek Cumhuriyeti’nde başladı. İlk ilgi alanı seramik ve porselen tasarımıydı. Karşısına çıkan ve hâlâ özlemle andığı hocası, Vratislav Karel Novak, sayesinde heykel yapımına doğru yöneldi. O günler hakkında “Yaşamımın ilk dönemlerinde yapılandırmaya çalıştığım bir tekniğim yoktu“ diyen Prosko, Vaclav Hollar Sanat Okulu için Prag’a gitmesinin verdiği en iyi karar olduğunu belirtiyor. 1996 ve 2000 yıllarında Mimari, Dizayn ve Sanat okuduğu Prag’da bu tekniği öğrenmeye ve benimsemeye başladı. İlk sergisi 1993 Nesneler’di. Sergisi sorulduğunda “hayatım boyunca farklı sanat tekniklerini denemek istedim, bilimsel gerçeklikleri ve dönüşümlü hallerini sergilemekten zevk aldığımı fark ettim” diyor. Bu çalışmaları hiperrealistik heykeller sınıfında değerlendirdi. 2000’lerde anamorfizm – illüzyon sanatı tekniğini kullanmaya başladı ve kendisi bu tekniği “ilk seferde anlaşılamayan ve doğru yere gelince fark edilen gerçekçi yapılar” olarak adlandırılıyor. Bunları geliştirirken Patrik, portrelerden faydalanmayı tema olarak benimseyince, yaratıcı gücü devreye girmiş. Sanatta hikâye anlatıcılığına önem vermesi gerektiğini tema belirlerken fark etmiş. Seçtiği portreler Tesla, Tomas Bata, Jindrichuv Hradec, Kafka gibi güçlü karakterler iken politikadan uzak durmaya özen göstermiş. Seçtiği portrelerin özelliklerini söyle anlatıyor:

“Seçtiğim kişiliklerin hiçbirinin politik özelliği olmamasına özen gösterdim. Örneğin Tesla, bilimsel bir kişilikti benim için. Aynı şekilde Çek Cumhuriyet’inde yaşamış ayakkabı üreticisi Tomas Bata, sevdiğim bir edebiyatçı olan Kafka. Sadece bunlarla sınırlı kalmadım, sıradan insanın yaşamını da bu işin içine kattım, bir bebeği veya ona ait biberonu gibi… Her türlü nesnenin bozulmuş yansımasını yapmaya başladım. Nitelik kazanmaya başladı. Çünkü ben o portreleri yaparken ek hikâye anlatmalarına özen gösteriyorum. Onlara ait nesneler ile daha komplike işler yapmak ve sonucu izleyicinin gözüne atak olacak şekilde izleyici heykel ile resim arasında bırakmayı amaçladım."

Portrelerden söz açılınca konu Londra, Atlanta ve İstanbul’da Rahmi Koç Müzesi'nde sergilenen Atatürk portresine geldi. Portreleri politik özellikleri nedeniyle seçmediğinin altını ciddiyetle çizen Prosko, Atatürk’ü neden seçtiğini tek tek ve samimiyetle açıkladı “İlk başta proje bana geldiğinde politik bir figür olması nedeniyle reddettim. Sonra onu öğrenmeye başladım. Yaptıklarını gözden geçirme fırsatım olduğunda karşımda sadece politik bir figür yoktu. Bir ulusun özellikle de kadınlarının gelişimine olan katkısı beni çok etkiledi. Yakın zamanda Afganistan’da yaşanan kadınlara yönelik vahşeti ve dünyanın her yerinde cehalet sonucu zarar gören kadınları görünce bu konunun Türkiye açısından önemini fark ettim. Sadece o kadar da değil. Çok yönlülüğü sanata düşkünlüğü ve bir ulusu bu değerler ile inşa etmesi. İkinci kez bu özelliklerine bakınca, projeyi kabul ettim.”

“Ne kadar sürede tamamlandığının önemi olmuyor benim için!” diyor Prosko. Projeyi kabul ettiğinde seçilen kişinin önce hangi portre resminin ve ona ait nesnelerin seçileceği gibi incelikli bir çalışma başlıyor. Konu Atatürk olunca Prosko epey detay bulduğunu fakat işlerin onun çok yönlülüğü ile bazen kolaylaştığı bazen de zorlaştığını ifade ediyor. Prosko “Kitap, kül tablası, ayakkabısı, kalemleri… Aklınıza gelebilecek her türlü onu yansıtan özelliği. Bunların tespiti ve edinilmesi. Bunun için İstanbul’daki Kapalı Çarşı başta olmak üzere antikacılar ve bütün eşya depolarını araştırdık. Sonrası bulunan şekillerin cismi, şekli, boyutu ve rengi ile belirlenen katmanlı ve detaylı karmaşık dökümanlama ve odak belirleme, nesne pozisyonlama ile ortalama 3-6 ay kadar süren bir işlem başladı. Aynı anda bu bir sanat ürünü ve kurulması ve taşınması gerekti. Fakat detaylı şekillenme ve notlarım ortaya çıkınca başka bir yerde bu sergiyi, portreyi kurmak sadece 4 saatimi alıyor” dedi. Atatürk portresini 594’e yakın nesne kullanarak ve 350*250*200 cm boyutlarında üretti. Sanatçı, Atatürk’ün bu portesini özellikle Atatürk’ün objektife direkt baktığı resimlerinden biri olduğu için seçtiğini belirtti. “Atatürk’ün size direkt baktığını ancak doğru bir yörüngeye oturduğunuzda fark ediyorsunuz, zaten bu sanatın güzelliği de bu, doğru açıdan bakabilmek!” dedi. Atatürk ile bu sanat arasında ve bu sanatçı arasında hissedilen bir bağlantı olduğunu anlamamı sağlayan bu cümleydi. Doğru resmi görmek için doğru açıdan konuya yaklaşabilmek.

Prosko, bundan sonraki projelerinin Prag’da Sanat Merkezi’nde devam ettiğini ve bozulma teknikleriyle olan gerçekliği uygulamaya devam edeceğini iletti. Gezmeyi ve müziği de seven Prosko, yakın zamanda Tanzanya’da bilimsel objeler üzerine olan gerçeklikleri yapılandırdığı sokak projelerinde de yer alıyor. Yakın zaman hedefleri arasında anamorfizm tekniğini öğretmek de olduğunu ekledi. Hayatında dengeye ve birlikteliklere önem verdiğini belirten Prosko, ülkemizde daha çok sanat galerisi etkinliklerine katılmak istediğini de belirtti. Sanatçı özgür olmalı ve birlik kalabilmeli bu nedenle sosyal gönüllük projelerinde yer almaya devam edeceğini ifade ederek söyleşimizi bitirdi.

Söyleşi sonunda sanat tekniği ile Atatürk’ün bize çizmeye çalıştığı vizyonu, Çek Cumhuriyeti’nde bir sanatçının en sade haliyle anlaması beni çok gururlandırdı. Atatürk’ü tekrar özlemle anarak parçalanmış değerlerimizi toparlayacak bir açıdan bakacağımız yarınlar temennisi ile sözlerime son veriyorum.