Bireylerin manipülasyon biçimleri aracılığıyla edilgen kılınmaları ve düzen siyasetine eklemlenmeleri, düzenin korunması ve sürdürülmesi bakımından yeterli, ancak çoğu zaman eksik bir koşuldur. Bu eksiklik büyük oranda patronaj ilişkileri kullanılarak tamamlanır. Başka bir deyişle, düzen siyasetinde patronaj ilişkileri, yarattığı maddi bağımlılık hali dolayısıyla tamamlayıcı bir işleve sahiptir

Patronaj ilişkileri ve satın alınan oylar meselesi

Önder Kulak - Dr., Felsefe

Bugün işçiler arasından önemli bir kalabalığın kendi çıkarlarına aykırı siyasi oluşumlara destek verdikleri görülebilir. Bu durum önemli oranda sınıfın örgütsüzlüğü ve yanılsama örüntüleri aracılığıyla açıklanır. Lâkin daha tam bir açıklama için birkaç elzem başlığın daha burada düşünülmesi gerekebilir. Bunların başında ise sınıfın örgütsüzlüğüne ve yanılsama örüntülerine dayanan, ancak kuvvetli etkisi bakımından kendi başına görece bağımsız bir koşul da oluşturan patronaj ilişkileri bulunur.

Patronaj kavramı, Antik Roma’da kullanılan patronus sözcüğünden ileri gelir. Patronus ise Türkçe karşılığı baba olan pater ifadesinden türetilmiştir. Anlamca, bir kimsenin “yanında olanı” koruması, kollaması, desteklemesi, kısacası ona yarar sağlaması fiillerini içerir. Bu çerçeve dahilinde sözcüğün birkaç farklı bağlamda kullanıldığı söylenebilir. Bunlardan en sık karşılaşılanı ise, siyasi ilişkiler kapsamında kullanılan patronaj sözcüğüdür.

Siyasi ilişkiler kapsamında patronaj, elinde merkezi veya yerel belirleyici bir güç bulunan bir iradenin, kendisine verilen destek sonucu bir kimse ya da topluluğa kimi maddi ya da koruma, kollama gibi sosyal menfaatler sağlamasını içerir. Başka bir deyişle, söz konusu irade eliyle siyasi destek metalaştırılır ve böylece belirli bir bedel karşılığında satın alınması olanaklı kılınır. Bu durum bir anlamda bireyin emek gücünün ötesinde, beden konusundaki örneklerde olduğu gibi, bir uzvunun metalaştırılmasına müsaade etmesi anlamına gelir. Bu ve benzeri içeriklerin, kimi nüanslar eşliğinde, birçok düşünür tarafından benimsendiği ve kullanıldığı görülebilir. Bu düşünürler arasında Marx da bulunur.

Britanya Parlamentosu’na ilişkin kimi değerlendirmeleri sırasında Marx, patronaj kavramına da yer verir. Örneğin aynı olay örgüsünü ele alan birkaç çalışması dahilinde, Whiglerin, Torylerin parlamentodaki etkisini kırmayı ve kendi etkilerini arttırmayı amaçlarken, Whigler dışından alacakları başlıca destekler için nasıl patronaj ilişkilerini kullandıklarına işaret eder.1 Bu bağlamda, Whiglerin parlamentonun İrlanda kanadını yanlarına almak için onlara sundukları patronajdan bahseder. Whigler, bahsi geçen patronajın sağlanması sayesinde, kendilerine gelen “İrlandalı oylar”ın artacağını düşünüyorlardı.2 Bu düşünceleri patronaj ilişkilerinin kullanılmasıyla büyük oranda gerçekleşmiştir de.3 Marx işte tam burada, dikkatleri Whigler özelinde vuku bulan patronaj ilişkilerinin etkisine çeker.

Marx’ın ele aldığı söz konusu zaman aralığı, 1835 ve 1841 arasındaki yılları kapsamaktadır. Bu yıllar boyunca oy hakkının kimi belirli kıstaslara bağlı olmasından ötürü, işçi sınıfının önemli bir kesimi oy verme fiilinin dışında kalıyordu. Kalan kesimin bir kısmı kendi sınıfının çizgisini takip ederken, diğer kısmı da egemen sınıfın çizgisine dâhildi. Bu noktada işçi sınıfına sağlanan patronaj ilişkileri, siyasi destek konusunda belirleyici etkenlerden biri olarak öne çıkıyordu. Burada sınıfın bilinçli kesiminden yükselen Britanya ölçüsündeki tepkiler, bu belirleyiciliği anlamak bakımından önemli bir gösterge olarak alınabilir. Öyle ki, Çartistler, işçi sınıfının oy hakkı konusunda aleyhine olan tüm kıstasların kaldırılmasını, oy vermeyi etkileyecek her türden patronaj ilişkisinin yasaklanmasını, özgür iradeyle oy verebilme koşulunun güvence altına alınmasını ve aynı minvaldeki diğer istemlerini de Halk Çartı’na dahil etmişlerdi.4 Çartistler, patronaj ilişkilerini, işçi sınıfının hak mücadelesi önündeki en büyük engellerden biri olarak görüyorlardı.

Seçimler ve patronaj
Bugün egemenlerin işçi sınıfına patronaj önerdikleri başlıca uğrağın seçimler olduğu düşünülebilir. Seçimlerden önceki yakın zaman aralıkları ise, sunulan patronajın kalabalıklarca benimsenmesinin amaçlandığı birer hazırlık sürecidir. Bu süreç boyunca başlıca gündem konularından ikisinin, sağlanacağı vaat edilen patronaj ilişkileri ve seçim kampanyası süresince dağıtılan “küçük hediyeler” olacağı düşünülebilir. Bu sürecin tamamlanmasının ardından, sağlanan ya da sağlanacak olan patronaj karşılığında, egemene oy verilmesi ve verilen oy aracılığıyla mümkün kılınan siyasi desteğin sürekli korunması beklenir.
Burada akla gelen ilk patronaj örnekleri tüketim metalarına ilişkindir. Bu gibi örnekler dâhilinde, egemenlerin işçi sınıfının tüketim metaları bakımından en yoksun kesimini kendilerine muhtaç kılmak istedikleri görülebilir. Bireylere belirli tüketim metaları önerilerek, yoksunlukları üstünden bir bağımlılık ilişkisi kurulmak istenir. Bu noktada tüketim metaları gıdadan yakacağa ve dahası beyaz eşya gibi daha pahalı metalara kadar çeşitlenebilir. Metaların seçiminde başlıca ölçünün patronaj sağlayan egemenin ihtiyaç duyduğu siyasi desteğe ve patronaj sağlanan kesimin egemene olan yakınlık ve uzaklık haline bağlı olduğu düşünülebilir.
patronaj-iliskileri-ve-satin-alinan-oylar-meselesi-404617-1.
Patronaj elbette sadece tüketim metalarıyla sınırlı değildir. Pekâlâ, bir koruma, kollama halini de içerebilir. Örneğin bireylerin iş bulma çabası sırasında, verdikleri siyasi destek dolayısıyla kayrılmaları ya da aksi koşulda engellenmeleri sık rastlanan bir veri olarak alınabilir.

Birey verdiği siyasi desteği arkasına alarak, kendisine bir iş bulunmasını ve işsizler ordusundan uzak tutulmasını bekler. Böylece siyasi destek karşılığında iş bulabilme olasılığı artmış olur. Bu olasılık, özel sektördeki ayrımcılık düzeylerine ve kamu sektöründeki kadrolaşma ısrarlarına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bu noktada kamu sektöründe kadrolaşma oranının iktidar eliyle aşırı uçlara çekilmek istenebileceği endişesini duymak için pek çok neden olduğu belirtilmelidir. Örneğin birçok tarihsel örneğe bakıldığında, merkezi ya da yerel iktidarın kadrolar için mümkün olduğunca kendi destekçilerini önerdiği görülebilir. Dahası burada, söz konusu aşırı kadrolaşma sayesinde, üstüne mistik bir örtü geçirilen tanıdık kavramı etrafında, çok daha kapsamlı bir patronaj ilişkisi geliştirildiğine de sıklıkla rastlamak mümkündür.

Bu son bağlam bakımından merkezi ya da yerel resmi kurumların belirli bir eşiğin ardından, yükümlü oldukları sıradan birçok işlemi dahi, ancak siyasi destek ya da o mercide bulunan bir tanıdık referansıyla yerine getirdikleri görülür. Bu durumda, mücadeleler sonucu birer hak olarak edinilmiş, örneğin halk yararına etkinlikler için salon temini gibi çeşitli hizmetlerin başvuruları sırasında, başvuru sahiplerinin desteği ve referansları önem kazanır. Böylece verili koşullar bakımından hukuk askıya alınır ve karşısına içeriği irade tarafından belirlenen bir serbest yasalılık hali koyulur.

Bu ve benzeri durumlar, belirli bir başvuru olmaksızın yerine getirilmesi beklenen hizmetler için de düşünülebilirler. Örneğin en sık rastlanılan vakalar, iradenin beklentisine karşın siyasi desteğini başkasına sunan bir mahalle veya köyün altyapı imkânlarının sağlanmaması, bunların bakım ve onarım çalışmalarının yapılmamasıdır. Böylece söz konusu muhitlerde yaşayan insanlardan vergi gibi yollar aracılığıyla alınan meblağların karşılığı olması beklenen hizmetlerin sağlanması da patronaj ilişkilerine bağlanır.

Patronaj ve tahakküm
Bireylerin manipülasyon biçimleri aracılığıyla edilgen kılınmaları ve düzen siyasetine eklemlenmeleri, düzenin korunması ve sürdürülmesi bakımından yeterli, ancak çoğu zaman eksik bir koşuldur. Bu eksiklik büyük oranda patronaj ilişkileri kullanılarak tamamlanır. Başka bir deyişle, düzen siyasetinde patronaj ilişkileri, yarattığı maddi bağımlılık hali dolayısıyla tamamlayıcı bir işleve sahiptir.

Patronaj beklentisi olan birey, karşısındaki söylev sahibi kimseden kendisine birtakım tüketim metaları ve çeşitli imkânlar sağlanacağını, iradenin hasımlarını maruz bırakacağı engellemelerden muaf tutulacağını duymak ister. Bu duyduklarını -çoğunlukla tutulmasa bile- birer söz olarak kabul eder ve yanılsama örüntülerine eklenen patronaj ilişkileri eşliğinde, karşısındaki iradeye siyasi desteğini teslim eder. Verdiği destek sayesinde, kendi özgücüyle edinemediği çeşitli olanaklara erişeceğini ve aynı zamanda elindekileri koruyacağını umar.

Patronaj ilişkilerinin verili toplum nezdindeki meşruiyeti onun hangi biçimlere bürüneceğini belirler. Örneğin yozlaşmanın arttığı ve patronajın meşru kılındığı bir ortamda, dağıtımın aleni bir biçimde yapıldığına tanık olmak pek mümkündür. Buna karşılık patronajın örtük ya da yarı örtük şekilde dağıtıldığı örneklerin daha yaygın oldukları söylenebilir. Bu koşullar altında patronaj, herkesin var olduğunu bildiği ve kabullendiği, ama açığa vurulması yadırganan bir ilişkidir. Bu gibi örnekler dahilinde patronaj ilişkilerinin daha çok resmi ya da sivil hayırseverlik örtüsü altında yürütüldükleri söylenebilir. Patronajın büsbütün gayri meşru sayıldığı ortamlarda ise çoğunlukla bunlardan daha incelikli örtüler kullanılması beklenir. Bu bağlam bakımından sık karşılaşılan birçok örnek konu edilebilir.

Örneğin işçilerin mücadelesi veyahut fiili ya da potansiyel baskısı sonucu kazanılmış ya da kazanılması muhtemel bir hakkın, egemenler tarafından bir patronaj ilişkisi olarak sunulması söz edskonusu bağlam kapsamında akla gelebilir. Bu noktada egemenin en azından sınıfın manipülasyon dahilindeki kesimini, önerdiği hakkın bir mücadele sonucu değil ancak kendi isteği doğrultusunda önerildiği yalanına inandırmaya çalıştığı görülür. Aslında olan ise, egemenin ya mücadele karşısındaki kaybını veya olası kaybını bir kazanıma dönüştürmesi, ya da sınıfın ilerlemesini önlemek, onu meşgul etmek, bir süre memnun etmek için daha sonra alacağını öngördüğü bir ödün vermesidir. Buna karşın elindeki manipülasyon araçlarını da kullanarak, önerisini bir patronaj olarak sunar ve öyle kabul edilmesini bekler. Bu patronajı da siyasi desteğin karşılığı olarak belirler.

Patronaj ilişkileri üstünden egemenler, bir yandan manipülasyon biçimlerini pekiştiren maddi bir zemin oluştururlarken, diğer yandan sınıfın haklar mücadelesini önemli oranda baltalarlar. Kendileri açısından ancak birer kırıntı sayılabilecek kimi tüketim metaları ve imkânlar önerirlerken, esasen bireylerin otoritelerine boyun eğmelerini sağlarlar. Böylece bireyler, örneğin bir mücadele veya baskı sonucu elde edilen kazanım ya da ödünden farklı olarak, egemenin çizdiği sınırlar içine hapsolurlar. Bu sınırlar içinde, emeğe dayalı köklü bir toplumsal değişime yönelmekten alıkoyulurlar.

Dipnotlar:
1 Karl Marx, “Ireland’s Revenge”, Marx & Engels Collected Works Volume 14 içinde, London: Lawrance & Wishart, 2010, s. 78; “Lord John Russell”, Marx & Engels Collected Works Volume 14 içinde, London: Lawrance & Wishart, 2010, s. 378.

2 Bu noktada bir başka örnek olarak Fransa’daki durum için bkz. Friedrich Engels, “Government and Opposition in France”, Marx & Engels Collected Works Volume 6 içinde, London: Lawrance & Wishart, 2010, s. 61-63.

3 Karl Marx, “Lord John Russell”, s. 384.

4 Bkz. “The People’s Charter.” Marxists.org.
https://www.marxists.org/history/england/chartists/peoples-charter.htm