Pandemi döneminde haklarını savunmak isteyen işçilerin karşısına Kod-29 ve ücretsiz izin çıkarıldı. DİSK Genel Sekreteri Serdaroğlu, “Sendikal örgütlenme, yasadışı örgütlenme ile eşdeğer tutulmaya başladı” dedi.

Patronun korkusu sendikal hareket

Deniz GÜNGÖR

İktidarın pandemi döneminde izlediği politikalardan en çok zarar görenler emekçiler oldu. Emekçiler, salgın süresince ağır şartlar altında çalıştırıldı. Yaşadıkları hak gaspları nedeniyle sendikalaşmak isteyen emekçilerin karşısındaki bir sonraki durak ise işverenin örgütlenme yönündeki engellemelerinden olan Kod-29 ve ücretsiz politikası oldu. Sendikalı oldukları için ücretsiz izne gönderilen işçiler ise işten çıkarma yasağının 1 Temmuz’da kalkmasıyla beraber işsiz kaldı.

Konuya ilişkin BirGün’e değerlendirmelerde bulunan Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Sekreteri ve Birleşik Metal İş Sendikası Başkanı Adnan Serdaroğlu, salgın sürecindeki 1,5 yıl içerisinde emek hareketinin zayıfladığına dikkat çekti. Serdaroğlu, pandemi döneminde işçilerin baskılarla çalışmaya devam ettiğini vurgulayarak, “Emek hareketinin tekrardan güçlenerek, işçilerin pandemi süresince yaşadığı sıkıntılar için aktif çalışmalar gerçekleştirmesi geriyor” ifadelerini kullandı.

ANAYASAL HAKTIR

Türkiye’de sendikalı işçilere yönelik baskılar emekçilerin, örgütlenmeye yönelik çekincelerinin temelini oluşturuyor. Serdaroğlu, örgütlü işçilere yönelik baskıların arttığı son dönemde ülke içerisindeki sendikalı işçilerin yüzde 10 oranında olduğuna dikkati çekti. “İşçiler pandemi döneminde yoğun bir baskıya maruz kaldı. Örgütlü olan yüzde 10’luk kesim kendisini yoğun baskıdan kurtardı. Ancak, Türkiye’de yüzde 90’ları bulan sendikasız kesim var” diyen Serdaroğlu, “Türkiye’de örgütlenme dendiği zaman insanlar ürküp kaçıyor. Sendikal örgütlenme, yasadışı örgütlenme ile eşdeğer tutulmaya başladı” ifadelerini kullandı. Serdaroğlu, sendikalı olmanın işçilerin anayasal hakkı olduğunu ancak işverenlerin örgütlenme konusundaki tutumlarının sendikalaşmanın önüne geçtiğini belirterek, “İşçiler sendikalı oldukları için işten çıkarılıyor ve örgütlü emekçilerden tüm işverenler haberdar artık. Sendikalı olanlar işe alınmıyor. Onun için örgütlenme bu ülkede yaşayan insanların temel hedefi olmalı” diye konuştu.

Kayıtdışı çalışanların büyük çoğunluğunu oluşturan işçiler göçmenlerden oluşuyordu ancak şimdi sendikalı oldukları için işten çıkarılan emekçiler de kayıtdışı çalışmaya yöneliyor. Pandemi dönemiyle beraber kayıtdışı çalışan işçilerin arttığına değinen Serdaroğlu, kayıtdışı çalışanların oranın pandemi öncesinde yüzde 33 oranlarında seyrederken salgın sürecinde yüzde 37’ye yükseldiğini belirtti. Kayıtdışı çalışmanın işçinin, hem ucuz işgücü olmasına hem de hiçbir sosyal haktan yararlanamamasına neden olduğuna değinen Serdaroğlu, “Türkiye’de kayıtdışı çalışma sistematik olarak büyüyor. Kayıtdışı çalışanların içerisinde göçmen işçilerin yanı sıra işten çıkarılan emekçilerde bulunuyor. Hiçbir güvencesi olmayan, işverenin iki dudağının arasında bir yaşama mahkûm olmuş bir işçi kitlesi var” diye konuştu.

İktidarın pandemi döneminde tanıdığı Kod-29 ve ücretsiz izin uygulaması, işverenin örgütlenmeye karşı kullandığı bir silaha dönüştü. Çalıştıkları işyerlerinde maruz kaldıkları haksızlıklara karşı sendika çatısı altında haklarını savunmak isteyen emekçilere, ya Kod-29 ya da ücretsiz izin dayatıldı. Bu konuyu da değerlendiren Serdaroğlu, pandemi döneminde Kod-29 ile günlük 500, aylıksa 15 bin işçinin işten çıkarıldığını, yaklaşık 2,5 milyon emekçininse ücretsiz izin dayatmasına maruz kaldığını belirtti. “Ücretsiz izin ve Kod-29, işverenin hem sendikalaşmayı engellemek hem de işverene tepkili olan işçileri ‘terbiye etmek’ için kullandığı bir yöntem oldu” diyen Serdaroğlu, “İşverenler, salgın döneminde işçilerin sendikalaşmasının önüne bir engel koydu. Kod-29, ücretsiz izin ve kayıt dışı çalışmaya doğru bir yönelime fırsat tanıdı” ifadelerini kullandı.

Ücretsiz iznin Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirten Serdaroğlu, ücretsiz izne çıkarılan işçilerin 1 Temmuz tarihinde kısa çalışma ödeneğinin kalkmasıyla beraber işten çıkarıldığını hatırlatarak şunları söyledi: “1 Temmuz’dan sonraki 1-2 ay içerisinde işsizlik oranlarının ne kadar yükseldiğini göreceğiz. Bunu istedikleri kadar perdelesinler, zaten Türkiye’de devlet kurumlarının sonuçlarına kimse inanmıyor, işveren örgütleri de aynı şekilde. Herkes artık kendi verilerini açıklıyor.”

Salgın döneminde işçilerin kısa çalışma adı altında fabrikalara getirilip tam zamanlı çalıştırıldığına değinen Serdaroğlu, “Yaklaşık 3,5-4 milyon işçi kısa çalışma ödeneğinden faydalandı. Burada işverenler tamamen bir pandemi fırsatçılığı yaptı. İşçiler, tam çalıştırılmasına rağmen ücreti kısa çalışmadan ödeneğinden verildi. Fazla mesai ücretleri verilmedi ve sosyal ödeneklerde birçok kısıtlamalar yaşandı” dedi.

EMEK GÜÇLENMELİ

Pandemi döneminde emek hareketinde yaşananları da değerlendiren DİSK Genel Sekreteri Serdaroğlu, “1,5 yıl içerisinde emek örgütleri kabuğuna çekildi. Hiçbir şekilde fabrikada yaşanan sorunlar, hükümetin ortaya koymuş olduğu yalan yanlış verilere karşı duruşlar, açıklamalara karşı gerçeği ortaya koyma çabaları olmadı” dedi. DİSK olarak 1,5 yıldır sahada olduklarını belirten Serdaroğlu, “Sadece sendikalı veya DİSK üyesi işçiler için değil, tüm işçilerin sorunlarını gündeme getirmeye çalışıyoruz. Birçok konuda bakanlıklarla ve parti yöneticileriyle görüşmeler yaptık. Bizim dışımızda bu tür talepler sunan ve aktif olarak çaba gösteren sendikalar olmadı. Emek hareketi tekrardan güçlenmeli” diye konuştu. Örgütlenmenin önündeki siyasi kaygılara da değinen Serdaroğlu, “Bu ülke artık adım adım uçurumun kenarına gidiyor. Toplumda bir işbirliği oluşturulması lazım. Konfederasyonların ve emek örgütlerinin gerçek işlevleri doğrultusunda bir süreci toplumun muhalif kesimleriyle paylaşmaları ve yol haritası bulmaları gerekiyor.”

Son olarak Serdaroğlu söyledi: “Pandemi süresince işçilerin yaşadığı her türlü sıkıntıyı dile getirmeye çalıştık. Hükümet bize diş bilemedi mi? Biledi. İktidarın yanlışlıklarını bizim bilimsel verilerle ortaya koymamız onları rahatsız ediyordu. Bunun hırsını ise sahaya çıktığımızda bizden çıkardılar.”