Füsun Çetinel, son romanını gençler için yazdı. Duvarda 3 Hafta adlı kitabında okurunu, Türkiye’den başlayıp Almanya’ya uzanan bir yolculuğa davet eden yazar, ilk kalp çarpıntıları ve türlü aksilikler eşliğinde gülümseten bir büyüme hikâyesi anlatıyor

Paylaşmak insanı çoğaltıyor

BARIŞ SARIKAŞ

Öyküleriyle ve yazı atölyeleriyle tanınan Füsun Çetinel, ortak amaç uğruna bir araya gelen gençlerin farklı kültürleriyle zenginleşen romanında, özgürlük, sorumluluk ve dayanışma üzerine düşündürüyor. Ayasofya Konuştu ve Sırlar Yolu adlı çocuk romanları çok sevilen Füsun Çetinel ile konuştuk.

-Günışığı Kitaplığı’ndan daha önce çıkan kitaplarınız Ayasofya Konuştu ve Sırlar Yolu ile çocuklarla buluşmuştunuz. Sırada gençler var. Melisa yaşındaki gençlerin bir arada çalışması, birlikte üretmesi ve deneyimlemesi, kitapta sesi en çok çıkan sözcüğü önümüze getiriyor: Büyümek. Nasıldır o yaşlarda büyümek?

Tek başına kalmayı isterken yalnızlıktan ölesiye korkmak, her sabah aynaya kaç sivilcem var diye korkuyla bakmak, niye ben onlar gibi mavi gözlü değilim diye dertlenmek, diğerlerinin gittiği okula neden gidemiyorum diye tasalanmak, gözlerin kendi üstünde olduğuna sinirlenmek ama hemen arkasından kimse beni güzel bulmuyor diye hüngür hüngür ağlamak. Sevdiklerin seni kucaklayıp öpmeye çalıştıkça onları uzaklaştırmak ama onların en yoğun olduğu zamanlarda bir kedi gibi sırnaşıp sokulmak. Ana baban gibi olmak istemezken tam da onlar gibi olduğunu fark edip köpürmek. “Büyüyünce ne olacağım, bir işe yarıyor muyum, niye yaşıyoruz?” sorularının dehşeti. Devamlı büyüyen eller, ayaklar, orantısız bir yüz. Değişen ses. Duygular, kokular. Sorumluluklar. Görevler. Roller. Ayaklarının altında hızla dönen bir dünya. Büyümek bitiyor mu peki? Asla!

-Yurtdışında ya da yurtiçinde bir yolculuğa çıkmak, kampa gitmek isteyip de deneyimlememekten gelen bir cesaret eksikliği olabiliyor gençlerde. Duvarda 3 Hafta, bu anlamda önemli bir kapıyı aralayacak gibi görünüyor. Genç okura, “Hadi!” diyen bir kitap diyebilir miyiz?

Cesaret vermeyi, insanları harekete geçirmeyi seviyorum. Birçok yetişkin arkadaşım bu kitabı okuduktan sonra bana telefon açıp kamplara katılım koşullarını öğrenmek istedi. İçlerinde dizginlenemez bir macera ve yeniden âşık olma arzusu doğmuş. Hemen hemen hepsi de gençliklerinde böyle bir kampın hayalini kurduklarını ama ailelerinin kesinlikle izin vermeye yanaşmadığını söyledi. Kimi genç okurlarım mesajlar yazdı, kitap fuarında ziyaretime geldiler. Hatta bir genç kızımız iki yıl önce katıldığım Berlin Kampına gitmek için benden gezi notlarımı ödünç aldı. Öğretmenlerden, ana babalardan cesaretlendirici geri bildirimler alıyorum. Bu kamplara katılan/katılmayı arzulayan her okurumla birlikte ben de kaçırdığım gençlik maceralarımın hıncını alıyorum sanki…

-Gençlik, bir işe yaramak, bir ekibe dahil olmak, birey olmak, gerektiğinde hayır diyebilmek gibi uyanmaların da zamanı. Gerçek hayattaki bu uyanmalarla Melisa’nın uyanışı nasıl örtüşüyor ya da farklılaşıyor?

Bu tür kamplar aslında bir çeşit mikro dünya veya bir çeşit yaşam laboratuvarı gençler için. Kendini ve çevresini tanımasının, bulmasının en etkili yolu. Melisa, alışık olduğu dünyadan ayrılınca ilk uyanışını yaşıyor, “Başka başka insanlar, düşünceler, dünyalar varmış demek” diyor. “Hayır” diyen insanları görerek “hayır” diyebiliyor. Çevresinde yetişkinler olmasa da kurallara uyulması gerektiğini anlıyor, farklı kültürlere saygı göstermeyi öğreniyor. Evde daha odasını toplayamazken burada koca bir duvarı örmenin gururunu yaşıyor. Taş üstüne taş yerleştirirken kendi duvarlarının ayırdına varıyor Melisa.

-Kitaplarınızı okuyanların mutlaka fark edebileceği bir nokta: Yurtdışı bağlantısı, “Almanya gezisi, Almanya’dan yolculuk, Almanya’ya gitme,” hikâyelerinizde mutlaka var. Bunu açıklar mısınız?

Almanya değil ama Almanca on bir yaşımdan beri hayatımda. Avusturya Ortaokulu’na başlar başlamaz Almanca duydu kulaklarım. Gündüz, Goethe, Schiller, Hesse, Grass, Mozart, vals, Apfelstrudel; okul çıkışında ise daracık Kuledibi sokakları, simit, çay, troleybüsler, Kemalettin Tuğcu, Ömer Seyfettin arasında oradan oraya savruluyordum. Liseye başladığım yıl ablam ve eniştem bir süreliğine Köln’e taşındı. Yine iki farklı dünya arasındaydı algım. Sonra yurtdışı lisan okullarında grup liderliği, gençlik kampları, sosyal sorumluluk projeleri, gidip gidip dönmeler. Belki de bundandır Almanya’yı romanlarıma, öykülerime konu etmem.

-Yolculuk öncesi bambaşka bir ruh halinde olan Melisa’nın, gençlik kampı sonrası duygu ve düşüncelerinde önemli bir değişim gözlemleniyor. Bugün böyle bir kampa, böyle bir yolculuğa çıkamayan gençlere bir öneriniz olur mu? Yolculuk nerede başlar, nerede biter?

Çeşit çeşit yolculuk var. Birinin bittiği yerde bir diğeri başlıyor. Çok uzaklara gitmeye, çok para harcamaya gerek yok. Adını hiç duymadığımız semtler, farklı giysili insanlar, konuşmalar, dükkânlar, hikâyeler var. Sonra rüyalar, hayaller, günlükler, resim defterleri, düşünceler var. Kitaplar, filmler, tiyatrolar. Vapurlar, trenler. Gidilecek kasabalar, köyler var. Lise yıllarında AFS, YES; üniversitede ise Erasmus gibi öğrenci değişim programları var. Arzu edene yolculuk her an, her yerde.

-Sosyal medyayı da aktif kullanan bir yazarsınız, takipçileriniz aynı zamanda okurlarınız ve yazı öğrencileriniz. Onlarla sosyal medyada, edebiyata, kitaba, yazarlığa ya da okurluğa dair nasıl bir dünya paylaşıyorsunuz? Okurlarıyla iletişimi iyi olan bir yazar olarak mutlaka getirileri vardır yaratıcılığınıza, değil mi?

Paylaşmak insanı çoğaltıyor. Beni derinden etkileyen kitapları, söyleşileri, sergi ve filmleri paylaşıyorum. Gözüme takılan ve iyi bir yazı malzemesi olabileceğine inandığım bir fotoğrafı. Kulağıma çalınan ilginç bir diyaloğu. Her paylaşımım insanlarda ufak bir duygu çatlağı yaratabilmek, onları yazmaya cesaretlendirmek için. Bunun karşılığında ben de onların değerli yorumlarından fikirler üretiyorum pek tabii.

Artık yazarla okur sosyal medya sayesinde çok daha kolay bir araya gelebiliyor. Onların olumlu veya olumsuz yorumları düşünmemi sağlayıp, üzerinde çalıştığım metni farklı yönlere sürükleyebiliyor. Dünyanın dört bir yanından, her yaştan çok değerli öğretmenler, yazarlar, çizerler, öğrencilerle tanıştım. Kitapları, malzemeleri, bilgiyi yeni şeyler üretmek için paylaşıyoruz. Uzaklar yakınlaşıyor. Paketler, mektuplar, fikirler, projeler gidip geliyor aramızda. Paylaşmak sözcüğünü çok seviyorum.