Peki “Bukalemun medyası”nın manşetlerini nereye koyacağız?

Hükümetin, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden önce “FETÖ ile bağlantı” için 17 Aralık operasyonunu milat göstermesi sebepsiz değildi. 17 Aralık’tan sonra AKP saflarından Şamil Tayyar gibilerin “hocaefendi”; Hayati Yazıcı ve benzerlerinin “Paralel devlete inanmıyorum” demeçleri cılız da olsa yükselmeye devam ediyordu. Yine de, bugün terör örgütü ilan edilen Cemaat’e ne istediyse verenler, hukuki sorumluluklarını ortadan kaldırmak için 17 Aralık tarihini bir milat olarak ortaya koydular. Mesela, bir o kadar tehlikeli olan MİT krizini milat saymadılar.

Düşünsenize, bir cinayet şebekesinin bütün katliamlarına yardımcı oluyorsunuz. Şebekeyle aranızın bozulduğu tarihi milat sayıp, önceden işlenen bütün suçlardaki sorumluluğunuzu yargı denetimi dışına alıyorsunuz. Hukukun koyacağı kuralları, siyasetin koyduğu milatlarla belirliyorsunuz.

“Her kesimde vardır” derken?
Bu milat meselesine dair, dün yandaş gazetelerden birinde ilginç bir makale vardı. Fethullah Gülen’in, kendisine geçmiş olsun diyenler ilanında teşekkür ettiği isimlerden biri olan Star Gazetesi Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak, FETÖ ile mücadelede 17 Aralık’ın milat olmasını -şaşırtıcı ve kendisi açısından tehlikeli bir şekilde- eleştiriyordu: “Asıl mesele 17/25’ten önce kimin nerede durduğu önemlidir…”

peki-bukalemun-medyasi-nin-mansetlerini-nereye-koyacagiz-320779-1.

AKP’nin koyduğu milada ürkek sözlerle de olsa karşı çıkan Albayrak, bugünlerde FETÖ düşmanı kesilenleri ise “bukalemun”lu cümlelerle dövüyordu:

“Geçmişte, FETÖ’ye karşı olanlara yapmadığını bırakmayan ama şimdi FETÖ düşmanı kesilen (!) karaktersizler… (…) Nice eski militanlar, 17/25’ten sonra FETÖ’den uzaklaşarak (!) kendisini kurtarmıştır. (…) Bu tür bukalemunlar toplumun her kesiminde vardır.”

Bir “karaktersiz” vardı, ne oldu ona?
Eveeet… Albayrak’ın tespitlerini okudunuz. Gülen’in ilanlı teşekkürüne mazhar olan bu zatın yazısında altını çizdiği bir mesele çok önemli. “Gülencilerle mücadele edenlere zamanında saldıranların, bugün FETÖ düşmanı kesilmesinden” dem vuruyor. Bu kaypaklığa katılmamak mümkün değil. Ama şu anda yayın yönetmenliğini yaptığı gazetenin, tescilli FETÖ kumpasları sırasında attığı manşetleri kendisine hatırlatmayı da görev biliyoruz.

Çoğunluğu Gülencilerle mücadele eden eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ başta olmak üzere, Silivri zindanlarında mağdur edilenler için atılan bu başlıkların unutulacağını mı sanıyorsunuz?

6 Ağustos 2013: “Derin devlete müebbet.”

7 Ağustos 2013: “Rütbeleri de sökülecek…”

Albayrak, “Bukalemun” derken tam olarak bundan mı söz ediyor yoksa? Hani “geçmişte FETÖ’ye karşı olanlara yapmadığını bırakmayan ama şimdi FETÖ düşmanı kesilen karaktersizler”e bu manşetleri atanlar da giriyor mu? Bir sonraki makalesinde, açsa da öğrensek.

***

Bu sözleri söyleyenler yarın yine”Hocaefendi” diyebilir

peki-bukalemun-medyasi-nin-mansetlerini-nereye-koyacagiz-320780-1.

15 Temmuz alçaklığının üzerinden tam bir yıl geçti. 250 insanımızı kaybettiğimiz o gece demokrasimizin aldığı yara hâlâ açık.

Buna yol açanların kökünü kazımakla görevli olanların attıkları bazı adımları görünce, gerçekten niyetin “darbe ile mücadele” olduğundan kuşku duyuyor insan.

Mesela Meclis’teki Darbe Komisyonu, muhalefete haber vermeden raporuna, “Darbenin siyasi ayağı CHP” gibi bir ifade eklemiş. Adliye ve emniyetin anahtarını neredeyse cemaatçi kadrolara verenler değil, muhalefet sorumlu yani…

Diyanet de, “FETÖ’nün sebebi radikal modernleşme” demiş.

Bu ifadeleri okuyunca, şu akla geliyor… Bunları söyleyenler, yıllarca iş tuttuktan sonra bugün hain, terörist ilan ettikleri Gülen’e yarın yeniden “Hocaefendi” övgüleri düzerlerse şaşırmayacağız. Ahmet Hakan’ın annesinin dediği gibi, “Onlar yarın barışır, olan bize olur” yine.

***

Binali Yıldırım’a kısa bir soru

peki-bukalemun-medyasi-nin-mansetlerini-nereye-koyacagiz-320781-1.

Biliyorum, akredite muhabir arkadaşların istediklerini sormalarına izin verilmiyor. Sorarlarsa da başları derde giriyor. Ama Başbakan Binali Yıldırım’ın yaptığı bir açıklama gerçekten kafamı karıştırdı. Buradan yöneltelim soruyu…

“Sayın Başbakan, “Uluslararası 15 Temmuz Sempozyumu”ndaki konuşmanızda şöyle dediniz: “FETÖ ile iki lider mücadele etmiştir. Birisi rahmetli Erbakan, diğeri Recep Tayyip Erdoğan’dır.”

Şimdi Erbakan bu örgütle mücadele etmişse, onun siyasete kazandırdığı isimlerden biri olan Erdoğan’ın, bu mücadeleden habersiz olma ihtimali var mı? Hal böyleyken, “ne istedilerse” niye verildi sonradan? Erbakan bu mücadeleyi tamamen gizli verdiyse, sorumu geri alıyorum. Teşekkürler.

***

“Pijama” kaderdir!

peki-bukalemun-medyasi-nin-mansetlerini-nereye-koyacagiz-320782-1.

Hükümet yanlısı medyanın en büyük klişelerinden biridir. “Hortum kesildi, artık medya patronları başbakanları pijama ile karşılayamıyor.”

Bu geyiğe kaynaklık eden fotoğraf, işadamı ve medya patronu Aydın Doğan’ın 1997 Temmuz’unda dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ı kendi evinin bahçesinde karşılaması sırasında çekilmişti. Aslında fotoğrafa bakarsanız, Aydın Doğan’ın üzerinde pijama değil, kumaş pantolon üstü yazlık bir tişört vardı.

Neyse, kendisini savunmak bizim işimiz değil. Ama o kareden 20 yıl sonra, yani 2017’nin Temmuz’unda çekilen bir kare, o efsaneyi tuz buz etti. Aydın Doğan’ın malum fotoğrafını yıllardır kullanan Sabah gazetesinin Yayın Yönetmeni, Başbakan Binali Yıldırım’la önceki günkü görüşmesinde “pijama” giymişti. Elbette Erdal Şafak’ınki de pijama değildi, Aydın Doğan’ın 20 yıl önce giydiği gibi yazlık bir polo tişört vardı üzerinde.

Neymiş? Başbakanlar değişiyor ama pijamalar asla. Ya da, pijama kaderdir.

NOT: Binali Yıldırım’ın görüştüğü tüm gazete yöneticileri, birlikte çektirdikleri fotoğrafları gazetelerinde bastı. Erdal Şafak ise “pijama”lı karesini okurlarıyla paylaşmamayı “tercih” etmiş.

***

O gece yandaş ekrana çıksaydı?

peki-bukalemun-medyasi-nin-mansetlerini-nereye-koyacagiz-320783-1.

15 Temmuz gecesinin kritik anlarından biri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CNN Türk ekranlarına FaceTime ile bağlanıp halkı sokağa çağırmasıydı. Erdoğan ekrana çıkmasaydı, spekülasyonlar darbeci alçaklara yarayacak, daha kanlı bir sabaha uyanacaktık belki.

O günden bu yana merak ettiğim bir şey var… Erdoğan, sahibini seçim meydanlarında yerden yere vurduğu Aydın Doğan’ın CNN Türk’üne değil de, kendisine neredeyse tapan medyaya neden bağlanmadı?

“Erdoğan’a aşığım, kendisi yeni muhteşem Süleyman” diyen AKP MKYK Üyesi Ethem Sancak’ın Kanal 24’ü ve diğerlerine çıksaydı, 15 Temmuz’un seyri ne olurdu acaba?
Merak işte.

***

Yazıcı kadeh kaldırmamış
Çarşamba günkü köşede, yandaş basının “Büyükada toplantısında İngiliz parmağı” başlığını eleştirmiştik. Madem parmakları var, baskın akşamı bakanlarımız ve Genelkurmay Başkanı, İngiliz Kraliçesi’nin doğum gününde neden kadeh kaldırdı, diye sormuştuk. Kadeh kaldıranların fotoğrafında olmayan Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın ekibinden bir mesaj geldi. Yazıcı, Büyükelçilik’teki Kraliçe’nin gıyabi doğum gününe 5 dakika katılıp ayrılmış, diğer bakanlardan farklı olarak kadeh kaldırma merasimine katılmamış. Okurlarımızın dikkatine.