Şimdi başlığa bakıp diyeceksiniz ki “Ne yani en kritik anlarda sosyal medyanın engellenmesi asıl sorun değil mi?” Evet o elbette asıl sorun. Ancak, o aynı zamanda ‘ortalıkta güvenilecek ve herkese hitap eden bir geleneksel medya aygıtı bırakmadık’ itirafı sayılabilir. Eğer insanlar eksik bilgilendirildiklerini düşünüyorlarsa daha fazlasını isterler. İdlib’deki saldırı sonrası yaşananlar da tam böyleydi. O akşam ateşli bir gribal enfeksiyonun orta yerindeydim. Elime telefonu alacak mecalim yoktu. Bir ara saate bakmak için telefon ekranını açınca Whatsapp’ta çok sayıda bildirim olduğunu gördüm. Ancak yeni bir bildirim alamıyor ve gönderemiyordum. Olağanüstü bir şeyler olduğu belliydi. Herkes birbirine soruyor, gerçek kaybı öğrenmeye çalışıyordu. Anlaşılan açıklananlar kimseyi tatmin etmemişti. Böyle durumlarda medyanın içindeki insanlara “Sen gazetecisin bilirsin” tarzı sorular çok sorulur. Bu durumlarda, sahada muhabir değil medya üzerine yazan basit bir köşe yazarı olduğumu açıklamaya üşenir, bildiğim kadarını anlatırım. Bu kez hem bilmiyordum hem de yüksek ateşle seyreden bir gribal enfeksiyonun ortasında olduğum için cevaplayacak mecalim yoktu. Üstelik aradığım sosyal medyaya ulaşılmıyordu. Ancak görülen o ki; insanlar CNN Türk’ü, Ahaber’i falan açıp izlemek yerine birbirlerine soruyorlardı.

Sosyal medya engelini eleştiren eleştirene. O konuda yeni bir yazı yazmak sadece yer işgali olacak. Onun yerine bu haftaki Köşe Vuruşu’nda haberi sosyal medyadan alma alışkanlığımızın sakıncaları üzerinde durmak istiyorum.

HABER Mİ İSTİYORUZ, KENDİMİZİ İFADE ETMEK Mİ?

O gece tabii çok merak ettiğim için sosyal medya engellenmesine rağmen başsağlığı bildiren devlet büyükleri hangi yöntemle girdiyse ben de o yöntemle sosyal medyaya girdim. Doğrusu aynı yöntemle girenlerin öfkeli yorumları içinde arada gerçek habere ulaşmak çok zordu. Sosyal medyanın her zaman şikâyet ettiğim yankı odası, bu acı gelişmenin ardından daha katlanılmazdı. Çünkü rafineleşmişti. Çelişkili rakamlar havada uçuşuyor, doğrulanamayan bazı ses ve görüntü kayıtları hızla yayılıyordu. Doğrusu böyle bir ortamdan haber almak istemediğimi düşündüm. Yerli yabancı güvendiğim ya da güvenmeye yatkın olduğum bazı haber sitelerine tek tek girerek gerçek haberleri almaya çalıştım. Evet, ben de çok üzülmüş ve öfkelenmiştim. Ancak bunu ifade etmekten önce, gerçekten ne olduğunu ve olayın boyutlarını anlamaya ihtiyacım vardı. Önce ‘kendimi, duygularımı ifade edeyim’ gibi bir derdim yoktu. Bu belki kimilerine iyi geliyor ama bana iyi gelmediğini düşünüyorum. Tepki verip etkileşim almak bana epeydir anlamsız geliyor. Zamanında bolca yapmışlığım da var elbette.

SOSYAL MEDYADAN HABER ALINIR MI?

Sosyal medya tüm haber mecralarını da içinde barındırdığı için haber almanın pratik bir yöntemi. Ancak haber mecralarını da kendi temposuna mecbur tuttuğu için bozucu bir etki yarattı. Gazeteciliği hata yapmaya çok yatkın bir şey olan hızla eşdeğer tuttu. Bu da hem gazetecilerin hem de okurun dikkatini dağıttı. Önceden tek parçada aldığımız haberi, onlarca parçaya ayırıp dağınık bir şekilde, yalan yanlış algılama riskiyle alıyoruz. Üstelik sosyal medya, insanları bedelini ödemeden haber almaya da yatkın hale getirdi. Öyle ya, haber sosyal medyadan öylece akıp gidiyorsa kim onun için para ödemeyi düşünsün ki? Hadi geleneksel yayıncılıkta reklamlar giderleri karşılıyordu, dijitalde reklam pastasını sosyal medya devlerinin topladığını düşünürsek, gazeteciler ne yapsın? Daha bireysel takılıp popüler olarak bağış desteği almak ya da Youtuber olmak haricinde pek şansları yok. Elbette bu kısımlarını sorgulamadan biz sosyal medyanın haberciliğe iyi geldiğini düşünmeye devam edelim.

Bana kalırsa haber alma işini sosyal medya akışından bağımsız bir şey olarak düşünmenin vakti geldi, geçiyor. Çünkü sosyal medya akışı ve algoritmaları hem haberin şeklini bozuyor hem de haber kuruluşlarının sağlıklı bir gelir modeli kurmasına engel oluyor. Göstermelik bazı destekler dışında sosyal medya platformlarının haberciliği desteklemek gibi bir derdi olmadığını da biliyoruz. O yüzden sosyal medyanın engellemesini haber alma hakkının engellenmesi olarak görmeyi tam olarak doğru bulmuyorum. Daha çok ifade özgürlüğünün engellenmesi olarak değerlendirilebilir. Çünkü haber alma hakkının engellenmesi daha eski ve derin bir mesele; medyanın ele geçirilmesi gibi.