Türkiye ekonomisinin önemli yapısal sorunları var. İşsizlik, büyümenin kaynakları, gelir dağılımı, enflasyon ve borçluluk gibi yaşamın kalitesini bozan, bireylerin ve toplumun refahını her geçen gün daha da aşağı çeken önemli meseleler, çözülmeyi bekliyor. Bunun böyle gitmeyeceği her krizde çıkarılması gereken bir ders olarak belirgin hale gelse de, dar bir azınlık sesleri kısılmış yığınların şikayetleri, talepleri, istekleri bastırarak bildiğini okumaya devam ediyor.

Bu önemli meseleler, sanki hiç yokmuş gibi, sanki olmuyormuş gibi, ekonomi gündeminin varı yoğu batık kredileri nasıl kurtaracağız meselesi oluveriyor mesela. Sanki bu kredilerin vatana millete hayrı dokunmuş, örneğin teknoloji yatırımı yapmış, istihdam sağlamış, çevre kirliliğini önlemede önemli bir yatırımı olmuş da devlet de bu kredilere sahip çıkacakmış gibi peşine düşülüyor. Bu kredilerin nerelerde kullanıldığı, hangi nitelikteki yatırımlarda kullanıldığı önemini yitiriveriyor. Örneğin bir üretici firma kullandığı kredi ile gidip bir rezidans yapmışsa, batık hale gelen bu kredisinin maliyetinin halkın omuzlarına yüklenmemesi gerektiği meselesi de gölgede kalıyor.

Nitekim dikkatler Orta Vadeli Program’a (OVP) çekildi, buradan bir kurtarma paketi çıkar mı diye umut edilmekte.

Peki, OVP’de örneğin işsizlik yer alacak mı?

Keza buradaki sorun büyük. Haziran ayında açıklanan işsizlik verilerine göre Mayıs ayında %11,6 olan tarım dışı işsizlik oranı Haziran ayında %12 oldu. İşsiz sayısı 179 bin artarak 3 milyon 315 bin kişi oldu. 15-24 yaş arası gençlerde, ne eğitimde ne de istihdamda yer alanların sayısı 1 ayda 282 bin arttı ve 2 milyon 868 bin oldu. Rakamlarda okunması kolay olsa da, yanlış değil ülkemizde sayıları 3 milyona yaklaşan genç ne eğitim de ne istihdamda yer alıyor. Bu gençlerin 220 bini ise okur-yazar değil. Her ne kadar TÜİK resmi rakamlarla işsizliği %10,2 olarak yayınlamış olsa da, gerçek işsizlik yaklaşık olarak %16’ya ulaşıyor. Çünkü TÜİK, iş aramaktan umudunu kesen ve kabul ettiği kurumlar aracılığı ile iş aramayanları işsiz olarak tanımlamıyor. Dolayısıyla resmi rakamların gerçeğin sadece bir kısmını yansıttığını hafızada tutmak gerek.

OVP, işçileri de görecek mi?
Peki, OVP’de üçüncü havalimanı işçilerini köle yerine koyan düzenin insani bir çalışma yaşamına dönüştürülmesi yer alacak mı?

Uzun bir süredir ülkemizde çalışma koşulları, esnek-kuralsız ve denetimsiz bir yapıda yeniden inşa ediliyor. Bu yapı üzerinde vasıflı vasıfsız tüm çalışanlar işsizlik tehdidi ile hakları yok sayılarak çalıştırılıyor. Habersiz şekilde işten atmalar, fiziksel koşullar, aylardır yatmayan maaşlar, iş ve can güvenliğinin olmayışı örneğin sadece 3. havalimanı işçilerinin değil, aynı zamanda plaza işçilerinin, hizmetler sektöründe çalışanların da sorunu. İnsani çalışma koşullarının sağlanmadığı bir ülkede yayımlanan bir OVP, neyi ifade eder sormak lazım.

Diğer bir yandan faizler yüzde 30’lara gidiyor. Kredi kartı ve ihtiyaç kredisi kullananların büyük bir kısmını asgari ücret ve orta gelirli çalışan kesim oluşturuyor. Yani insani şartlardan yoksun bırakılan kesimden. Dolayısıyla şöyle bir soru beliriyor. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan işçilerin, emekçilerin yüksek faizin altında ezilmemeleri için bir çalışma yapılacak mı?

Enflasyonla mücadele?
Diğer bir soru… Enflasyon ve zamlarla birlikte ücretli kesim evine ‘ekmek’ götüremez oldu, denetimsiz ithalata açılmalarla sağlıksız hale gelen eti yiyemez oldu. Bu gıda sıkıntısını gidermede OVP bir çözümü ortaya koyacak mı? Devlet, sağlıklı ve erişilebilir gıda konusunda fiyat ve nitelik denetimleri görevini yerine getirecek mi ve ne şekilde getirecek?

Tüm bu soruları birçok başlıkla devam ettirebiliriz. Dolayısıyla finansal sermayenin içini rahatlatacak, kazançlarını garanti altına alacak bir OVP yerine, ülkenin önceliklerini dikkate alacak bir OVP’ye ihtiyacımız var. Ama her şeyden önce uygulanan, hayata geçirilen bir OVP’ye... Bugüne kadar OVP’de yer alan hedeflerin yüzde kaçı hayata geçirildi diye sorsak cevabı hüsrana yol açar. Dolayısıyla sadece iş sadece OVP hazırlamakla yetmiyor, bir de onu hayata geçirecek irade ve kurumlara ihtiyaç olduğu kesin.