Onların adını ilk olarak Ahmet Davutoğlu’nun istifa ettirilmesi sürecinde duyduk. Pelikancılar olarak bilinen yapının çimentosunu rant ilişkileri oluşturuyor. Teşkilat içerisinde farklı bir teşkilat gibi çalışan yapının merkezinde Damat Berat Albayrak ile Turkuaz grubunun başındaki isim Serhat Albayrak var. 31 Mart seçimlerinde AKP İstanbul’u kaybedince Pelikancılar yine kamuoyunun gündeminde kendilerine yer buldu. Seçimlere ilişkin provokatif söylemler […]

Pelikancıların İstanbul savaşı

Onların adını ilk olarak Ahmet Davutoğlu’nun istifa ettirilmesi sürecinde duyduk. Pelikancılar olarak bilinen yapının çimentosunu rant ilişkileri oluşturuyor. Teşkilat içerisinde farklı bir teşkilat gibi çalışan yapının merkezinde Damat Berat Albayrak ile Turkuaz grubunun başındaki isim Serhat Albayrak var.

31 Mart seçimlerinde AKP İstanbul’u kaybedince Pelikancılar yine kamuoyunun gündeminde kendilerine yer buldu. Seçimlere ilişkin provokatif söylemler bu kliğin yayın organları tarafından basına servis edildi. Söz konusu yapıyı Gazeteci Barış Terkoğlu ile konuştuk. Terkoğlu Gazeteci Barış Pehlivan’la birlikte Türkiye’deki tarikatların devlet kademesinde nasıl örgütlendiklerini gösteren Metastaz kitabını da yazdı.

• Seçimler sonrasında özellikle Pelikan olarak tanımlanan çevrenin, sosyal medya üzerinden provokatif bir itiraz süreci başlattığını gördük. Pelikan olarak tanımlananlar kimler?

Türkiye’de siyasette köklü bir değişim var. Belki bugün yaşarken göremiyoruz. Ancak Erdoğan, sistematik şekilde Türk siyasetini iki kutuplu hale getirdi. Ve kendi cephesini de merkezinde Saray’ın olduğu bir yapıya kavuşturdu. Bugün bakanlar ne iş yapar bilmiyoruz, bürokrasi nerede başlayıp nerede bitiyor tanımlayamıyoruz. Ancak bildiğimiz şey bugün Saray merkezli siyaset aslında çok partiyi barındırıyor. Pelikan denilen bana göre “yeni paralel devlet” örgütlenmesi de bu partilerden biri.

Merkezinde Albayrak kardeşler var. Bakan Berat Bey’i ve Turkuaz’ı yöneten Serhat Bey’i kastediyorum. Medya ayağı Sabah-Atv yapılanması. Hilal Kaplan ve Eşi Süheyb Öğüt başta olmak bir dizi yazar çizerleri var. Boğaziçi Küresel Çalışmalar Merkezi denilen bir merkezi perde olarak kullanıyorlar. Binlerce trol hesabı sosyal medyada kontrol ediyorlar.

Bir isim listesi vererek uzatmayalım. Ama Emniyet içerisinde de yargıda da uzandıkları yerler var. AKP teşkilatını da Saray’ı da kendi kadrolarıyla doldurmaya çalışıyorlar. Bir açıdan “biz” dedikleri ayrı bir yapılanma var.

Kimse programlarını tüzüklerini bilmiyor. Asıl niyetlerini anlamıyor. Bana göre Erdoğan sonrası için bir iktidar hazırlığındalar. O güne kadar bir tür gizli parti gibi şekilleniyorlar.

Hatırlayın, Ahmet Davutoğlu hükümetini muhalefet değil bu oluşum devirdi. Bir bildiri yayınladılar ve Davutoğlu istifa etti. Konuştuğum birçok AKP’li il teşkilatlarına bile müdahale ettikleri için bunlardan yaka silkiyor. AKP destekçisi bir yazar tabloyu “televizyonda program yapanlar tesadüfen seçilmiyor. Bu grupla uyumlu politika izliyorsanız kendinize yer buluyorsunuz” sözleriyle resmediyor.

BARIŞ TERKOĞLU

Bir de ilginç bir şey var. Bu yapılanma düşmanlarına kimi zaman devlet eliyle kimi zaman çeşitli ayak oyunlarını kullanarak operasyonlar yapıyor. Çoğunlukla itibar suikastini tercih ediyorlar. En çok yaptıkları suçlama ise “FETÖ’cü”. İşin ilginç tarafı tamamının geçmişinde FETÖ ile ilişkiler var.

Nereye kadar uzandıklarına dair bir ipucu vereyim. Bakın Osman Kavala aylardır hapiste. Bu yapının başını çektiği oluşum sonun sürekli Soros ilişkisini, Açık Toplum bağlantısını gündeme getiriyor. Peki Açık Toplum’un Başkanı kimdir? Can Paker. Sorosçuluğun Türkiye ayağı kimdi? Can Paker. O nerede diyeceksiniz? Pelikan Yapılanmasında. Nihayetinde bu yapının sağladığı kalkandan fazlası var. Devşiriyor ve kullanıyorlar. İçlerinden çıkan itirafçılarla haklarında daha çok şey öğreniyoruz.

• Seçimlere itiraz sürecinde, Sabah’ın 30 sandık görevlisi gözaltında, Hilal Kaplan’ın tüm oylar yeniden sayılacak vb hamleleri aynı hızla emniyet ve valilik tarafından yalanlandı. Buradaki çelişkileri nasıl değerlendirirsiniz?

Biliyorsunuz seçimden sonraki pazartesi gecesi önce “YSK tüm oyların yeniden sayılmasına karar verdi” diye adını söylediğiniz elemanları paylaşım yaptı. Devlet yalanladı. Ardından İstanbul’da 30 sandık başkanının operasyonla gözaltına alındığını duyurdular. Hem Valilik hem Emniyet Müdürlüğü yine yalanladı. Medya yapılanmaları “Gaziosmanpaşa’da şok görüntüler! CHP’liler polise saldırdı” diye haber yaptı. Bu kez Kaymakamlık devreye girdi yalanladı. Yine düğmeye basılmış gibi bazı yerlerde güruhları devreye girdi, Üsküdar’da seçim kurulu önünde bekleyen CHP’lilere saldırdı. Polis havaya ateş açtı, durdurdu. Bu kadar değil. Hatırlayın aynı grup seçimde görevli bir hakimi hedef aldı, eşi üzerinden FETÖ’cü ilan ettiler. HSK Başkanvekili yalanladı.

Bu iyi mi evet iyi. Ne mutlu ki hala bu yapının ülkede provokasyonlarını frenlemeye çalışanlar var. Umarım başarırlar. Ama gerçekçi olursak Pelikan Yapılanması seçim sonrasında bir dizi provokasyonla gerekirse şiddet kullanarak seçim sonuçlarını tanımamaya oynadı. Devlet içinde bunlarla iyi anlaşamayan bir başka grup ise bunu durdurdu. Hep provokasyonları söyledik ancak farkında mısınız durduranlar da bir başka odaktı. Tüm bunlar önümüzdeki dönem 31 Mart hesaplaşmasının iktidar içinde derinleşeceğinin de işaretlerini veriyor.

• İstanbul’u teslim etmemeye çalışmanın arkasında, Pelikancılar için bir rant-para ilişkisinden söz edilebilir mi?

Tabii. Klasik tez burada da geçerli: Altyapı üstyapıyı belirliyor. İstanbul’a sevgilerinin, İstanbul için silah çekmelerinin, İstanbul için gerekirse suça bulaşmalarının arkasında İstanbul’un Türkiye’nin en büyük rant şehri olması var. Bakın bu yapının kontrol ettiği bir sermaye var. Toplandıkları yalının kaynağı da burası.

Zor değil. Sabah’ın sahibi Kalyon İnşaat’ın internet sayfasına girin. Projelerine bakın. İstanbul’da yaptıkları milyarlık ihaleleri görün. Mecidiyeköy-Mahmutbey metro hattı, Hasköy’deki tünel, içme suyu projeleri, Başakşehir Stadyumu inşaatı, dere ıslahı, orman içine villa ya da Çağlayan Meydanı’nda otopark hep bunların işi. 3. Havalimanı gibi onlarca projeyi de merkezi hükümetten alıp belediye ile iş yapıyorlar. Belediyeden bir sürü reklam alıyorlar. Yetmiyor hergün belediye kafelerine kadar binlerce gazete satıyorlar.

İşin aslı şu ki bu yapı İstanbul’u rant için istiyor. İstanbul kaybolursa bu rantı yönetmekte inisiyatifimiz kaybolur korkusundalar. Bunun için saldırıyorlar. Kimseye “rant ne güzel siz de gelin” diyemedikleri için, “beka” diyorlar, “terörle mücadele” diyorlar, “istiklal savaşı” diyorlar. Yoksul çocuklar da bunların ürettiği yanılgının peşinden gidiyor. Dediğim gibi asıl dertleri sevgi değil, İstanbul’un rantına el koymak. Bana sorarsanız ise İstanbul’u seven müteahhitleri uzak tutsun.

• Seçim sonrasında ilk işaretlerini burada almaya başladığımız AKP içi bir kapışma ihtimalini nasıl görüyorsunuz?

Bir kere şu çok net: 31 Mart’ın doğru ya da yanlış muhasebesini yapacaklar. Erdoğan’ın balkona tek başına çıkması tesadüf değil. Sorumlular tespit edilecek. Bazı teşkilat yöneticileri, bakanlar ve parti kurmayı harcanacak. Kabak birilerinin başına patlayacak. İşte burada bir partiler savaşı yaşanacak. Anadolu Ajansı Genel Müdürü dediğiniz kişinin Bilal Erdoğan’la sadece okul arkadaşı olduğunu mu sanıyorsunuz? Ya da İstanbul İl Başkanı’nı neden Pelikancılar bu kadar seviyor? Binali Yıldırım neden kendi ekibini kuramadı? Neden seçim sonrasında bazıları ısrarla Süleyman Soylu’yu eleştiriyor. Süleyman Soylu’yu sevenler neden damat bağlantılı isimlere yükleniyor? Sonuçta Osmanlı’da da böyleydi. Tanzimat bir Partiydi. Tanzimat karşıtları başka partiydi. 31 Mart’ın ardından da biz iktidarı bölüşen partilerin savaşını göreceğiz. Geçmişte Erdoğan’ın metinlerini yazan, eski Ankara Milletvekili Aydın Ünal’ın son dönemdeki açıklamalarına dikkat ediyor musunuz? Biliyorsunuz kendisi Pelikancılara kızıp yazarlığı bile bıraktı. Ve açıkça 31 Mart sonrası hesaplaşma mesajı verdi. Aydın Ünal Pelikancıların AKP’yi böleceğini açıkça söylüyor. O günleri görür müyüz bilmem.

• Olası bir AKP içi tartışmada Erdoğan nasıl tavır alabilir?

Erdoğan, bu kavgada birleştirici unsur. Yani bu fraksiyonları Erdoğan bir arada tutuyor. Erdoğan varken kimse kafasını uzatıp da liderlik taslayamaz. Ama Erdoğan’ın masada oturması masanın altından atılan tepkilere engel olamaz. Sonuçta dikkat edin AKP’nin tüm fraksiyonları kendisini “en Erdoğancı” olarak pazarlıyor. Eminim ki Erdoğan da bundan pek rahatsız olmuyor. Ama görülüyor ki Erdoğan 17 yıllık iktidarına “tek adam”lığının yanında “programı ve tüzüğü olmayan” ve muhtemelen kendisinden sonra tüm savaşlara açık bir örgütle giriyor. Ve bu bölünmüşlüğün sorumlusu o. Çünkü Türkiye’yi bu şekilde yönetmeyi seçti. Göreceksiniz, nasıl yıllar sonra “paralel devlet”i tartıştıysak, birgün “paralel AKP”yi ya da AKP’leri de tartışacağız.