Eğitim sendikaları hep bir ağızdan ve benzer gerekçelerle Öğretmen Performans Değerlendirme ve Aday Öğretmenlik İş ve İşlemleri Yönetmelik taslağının geri çekilmesini istiyor. MEB ise öğretmenlerin mesleki yeterliliğini öğrenci ve velilerine danışarak test etmekte ısrarcı. Bakalım sendikalar öğretmenliği meslek olmaktan çıkaran bu son öldürücü darbeye karşı direnebilecekler mi?

Eğitim Sen itirazını, performansa göre değerlendirmenin esnek ve güvencesiz istihdam politikasına geçiş adımı olmasına dayandırıyor; piyasa kavramı olan performansın kamusal hizmetlerin değerlendirilmesinde kullanılamayacağını öne sürüyor.

Eğitim Bir Sen, uygulamanın eğitimin niteliğine ve öğretmenin mesleki gelişimine hiçbir katkısının olmayacağını; kurumsal bütünlüğü, çalışma barışını ve iş birliğini zedeleyeceğini öne sürüyor.

Türk Eğitim Sen’in kaygısı, uygulamanın, öğretmenler üzerinde Demokles’in kılıcı gibi baskı aracı olarak kullanılacak olması…

Eğitim sendikalarının geri çekilmesini istediği, öğretmenlerin performansına göre değerlendirilmesini getiren Performans Değerlendirme Sistemi birdenbire ortaya çıkmadı. Pilot uygulamasına 2011’de başlandı ve Eğitim Sen hariç, öğretmenlerin yarısının üyesi olduğu diğer iki sendika bu sistemi destekledi.

Bugün “Bu konular ayaküstü karar verilecek işler değildir. İstişare edilmeden, paydaşların görüşleri alınmadan atılan adımları, uygulamaya konulmak istenen çalışmaları doğru bulmuyor, desteklemiyoruz” diye açıklama yapan Eğitim Bir Sen’in o zamanki genel başkanı, eğitimin liberalleşmesine verdiği desteğin karşılığını milletvekili olarak aldı!

Türk Eğitim Sen ise karşı çıkmak bir yana, “Performans Yönetim Sisteminin öncelikli amacının performans kültürünü oluşturması” gerektiğini savundu. Uygulamada “performansa göre ödüllendirmede bariz farklar oluşturmasına dikkat edilmesi” gerektiğini MEB’e yazılı olarak bildirdi.

Öğretmenler, performansına bakarak öğrencisine not vermesi istendiğinde, sonraki adımın kendi performansını değerlendirmek olduğunu anlayamadı. Eğitim hak olmaktan çıkartılıp pazar yerine çevrilirken itiraz etmeyen öğretmenler, sıra kendi çalışma koşullarının piyasa kurallarına göre düzenlenmesine gelince anladılar işin vahametini. Öyle ya; öğrenci müşteri ise müşterisinin personeli hakkındaki memnuniyet derecesini öğrenmek işletmecinin hakkı olsa gerek! Çünkü neoliberal eğitimde lokantada garson neyse, okulda da öğretmen odur.

Öğretmenlik, oldukça ciddi bir saldırı altında; iktidarın amacı kamu görevi yapan bir meslek grubunun işini hakkıyla yapıp yapmadığını test etmek değil, bütün öğretmenleri piyasadan uyarlanmış ölçütlere uydurmak, her birini aynı standarda getirmek. Biri diğerine benzeyen (standart) öğretmenin elinden çıkan çocuklar da haliyle standart yurttaşlar olacak. Standardı tutturmak için yapay katkı maddeleri gıda ürünlerini ne hale getirdiyse, aynısı insanların başına gelecek. Kaldı ki standardı belirleyen siz olmuyorsunuz, hepimiz bir veya birkaç egemenin beğenisine göre şekillendirilmiş olacağız. Bunu kimse istemez, istememeli.

Neyse ki geç de olsa, derin anlayış farkı bulunan eğitim sendikalarının sadece öğretmelik mesleğini değil, sosyal çeşitliliğimizi yok edecek bu hükümet politikası karşısında aynı kaygıya kapıldıklarını görüyoruz. Sanırım yapmaları gereken bu ortak kaygıyı ortak eylemle bertaraf etmenin yollarını aramak. Sendikalar, hükümetin uzun süredir ve ısrarla üzerinde durduğu bu projeyi kapalı salonlarda her birinin ayrı ayrı basın metni yayınlamasıyla engelleyemeyeceğini anlamalı, acilen bir araya gelip ortak mücadele kararı almalıdırlar.