AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, “Kanal’sız Köprünün(!) temelini Kanal İstanbul adına atarken” söylediği iddialı söz, yeni bir gündem yarattı.

Muhalefetin, “Kanal İstanbul inşasını yapanlara paralarını ödemiyeceğini” açıklaması üzerine, Erdoğan; “Londra’daki tahkim kurulu aracılıyla söke söke sizden paralarını alırlar!” dedi…

Bu sözlerden aslında 2 sonuç çıkıyor.

1-Erdoğan gidici olduğunun farkında. Muhalefetin iktidar olabileceği korkusu içine yerleşmiş…

2-Kanal İstanbul için yandaşların çıkarı ülke çıkarının önünde!

***

Hadi “Söke söke alırlar!” sözlerinden iyi anlam çıkaralım…

Ve diyelim ki, Erdoğan hiç olmazsa bu konuda hukuka inandığını beyan ediyor…

O zaman hangi hukuk sorusu? Akla geliyor…

Değişen rejimde ülkemizde yargı bağımlı ve taraflı!

Ayrıca anayasal devlet olmaktan çıktık.

Çünkü Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararları kabul etmeyen bir anlayış hüküm sürüyor.

İktidarın küçük ortağı ise “Anayasa Mahkemesini kaldıralım” diyor.

O zaman Erdoğan’ın hukuku, bizim değil başkalarının elindeki tahkim hukuku!

***

“Söke söke kavgası”, bilmeyenleri yeni bir hukuk kavramıyla tanıştırdı!

Tiksindirici Borç!

“İğrenç Borç, Gayrimeşru Borç veya Korkunç Borç” diye adlandırılan bir hukuk kavramı.

Bir ülkenin despotik hükümetinin yerine gelen demokratik hükümetin kendinden önce gelen yönetimin edindiği borçların devletin yararına değil; “Mevcut ulusal ve uluslararası kanunlara uymayarak veya kanunları kendi işine yarayacak şekilde esneterek yolsuzluk içinde diktatörün kendisinin veya bir zümrenin çıkarlarına yönelik yapıldığını öne sürerek geri ödemek istemediği borçları” ifade eder…

Uluslararası yasalar çerçevesinde bu borçlar, devletin borcu olarak kabul edilmez ve kişisel borç kapsamına girer.

Tiksindirici borçlanma yapan despotik hükümetlerin temsilcileri, büyük oranda kişisel olarak da zenginleştiği için alacaklılar, borç tahsilini söz konusu dönemin yöneticilerinden tahsil etme yoluna gider.

Borçların kesinleşmesi durumunda ise “devleti zarara uğratmak” gerekçesiyle diktatörler yargılanır.

***

Tam bu tartışmalar sürerken Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, “Mesleki Hayat Bağlamında Özel Hayata Saygı Hakkı” başlıklı sempozyumun açılışında dikkat çeken bir açıklama yaptı.

Arslan, “Mahkemelerin adalet arayışına cevap veremediği, bağımsız ve tarafsız yargılama ilkelerine uygun bir şekilde uyuşmazlıklara çözüm üretemediği bir yerde hukuk dışı arayışların ortaya çıkması kaçınılmazdır” dedi.

Yani Türkiye’de yargıya olan güvensizliğin temel nedenini, en yüksek yargı organı başkanının ağzından yorumsuz öğrendik!

***

Dahası Aslan, bugünkü iktidarın gerçek yüzünü anlatan önemli bir konuya dikkat çekti.

Dedi ki; “Devlet, yönetmek adına bireylerin özel hayatını gözetim altında tutma eğiliminde olmuştur. Başka bir ifadeyle devletin gözü daima bireylerin üzerindedir. Anayasa’nın 20. Maddesi’ne göre herkes, özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.”

***

Gerçekten özel yaşamımızın dokunulmazlığı var mıdır?

Ne gezer!

Zühtü Aslan; “Özel hayata saygı hakkıyla korunan hukuki değerlerin başında kişisel bağımsızlık gelmektedir. Bu hak bireyin kişiliğini gerçekleştirmesi ve geliştirmesi bakımından hayati derecede önemlidir.

Kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasından, kişisel verilerinin işlenmesine, başkalarıyla mahrem ilişkilerinden mesleki hayatına müdahalelere kadar, bir dizi konu özel hayata saygı kapsamına girmektedir” demektedir.

Ama öyle değil.

Özellikle karşıt görüşlülerin hukuk dışı bir şekilde özel hayatları ve aile fertleri her an her yerde takip edilmektedir. Banka hesapları, yaşam biçimi, sosyal medyası izlenmekte, telefonların pervasızca dinlemektedir…

***

Anayasayı koruyan mahkeme, yani AYM, adeta Aslan’ın beyanlarını çürütürcesine; “Cumhurbaşkanın, İletişim Başkanlığı’na, Devlet kurumlarından tüm yurttaşların kişisel özel bilgilerini isteme yetkisini, “Kişisel verilerin, temel haklardan olmadığı, üstelik olsa bile, Cumhurbaşkanlığı zaten sadece gerekli gördüğü bilgileri isteyecektir.” Diyerek Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yetkisini iptal etmemiştir...

Başkanın özel yaşamla ilgili sözleri ve mahkemenin tam tersi uygulaması!

Bu ne perhiz? Bu ne lahana turşusu!

***

Çok uzatmadan bitirelim. AYM Başkanı Zühtü Aslan’ın; "Vesayet altındaki yargısal akıl, adaleti tesis edemez. Fikri ve vicdanı hür olmayandan hâkim olmaz. Aklını ve vicdanını başkalarına kiralayan veya iradesine ipotek konmasına izin veren kişiden hâkim olamaz. Hukuk devletinde, uzaktan kumandalı yargı da yargıç da düşünülemez” sözleri galiba, bugünün yargısını net bir şekilde anlatıyor!