Türkiye’de 12 ilde yapılan araştırmaya göre her 100 kişiden 25’i telefonlarından uzak kalmaktansa 3 gün parkta yatmaya razı! 22’si eşinden ayrı kalabileceğini! 18’i İstanbul Boğazı’nı yüzerek geçebileceğini! 10’u da örümceklerle dolu bir kafeste yatmaya razı olduğunu söylemiş. Çok affedersiniz ama MANYAK MISINIZ!

Perişan durumdayız ama haberimiz yok!

Dün Twitter’da küçük bir anket yaptım. 3 saat içerisinde yaklaşık 1000 kişinin oy kullandığı mini ve hızlı bir anket.

Soru: Cep Telefonunuzu evde unuttunuz!

»Geri döner alırım
»umurumda olmaz, almam

Ankete katılanların %80’i geri döner alırım dedi. Bu soruyu sizde kendinize sorun ve samimi bir cevap verin lütfen. Büyük bir çoğunluğun ilk seçeneği söyleyeceğini tahmin ediyorum. Yetişkinlerin büyük çoğunluğu bir şekilde bu bağımlılıklarını yönetebiliyorlar. En azından yapmaları gereken işleri yapabiliyor, etraflarına çok belli etmeden bu bağımlılıkları yokmuş gibi davranabiliyorlar. Gençlerde durum çok farklı yaşanıyor. Özellikle telefonları olmadan hayatla olan tüm bağları o telefon. Aslında telefon aracı bir makine, internet ve sosyal ağlara olan bağımlılık en büyük sorunları. Pek çok yazımda bu konulardan bahsettim. Sürekli takip eden okurlar konuya en az benim kadar hâkimler. Bugün işin biraz farklı taraflarına girmek istiyorum. Önce kısa bir özet geçeyim;

Kantarın topuzu öyle kaçtı ki teknolojiye biz hükmedecek iken o bize hükmetmeye başladı. Resmen o ne derse onu yapar olmadık mı? Düşünsenize yapay zekâ dönemine giriyoruz. Aslında girdik ama farkında değiliz. Yapay zekâ olmadan biz teknolojinin tutsağı olduysak, kendi geliştirdiğimiz bu teknoloji ve yapay zekâ ile ne hale geliriz.

Geç uyandık duruma, çocuklarımızı teknolojiye kendi ellerimizle kaptırdık, onlara kötü örnek olduk. Şimdi ondan kopartmaya çalışıyoruz. Onlar haklı değil mi? Biz değil miydik cep telefonununu, tableti ellerine tutuşturan, o oyuncaklarıyla oynarken biz elimizde telefon tablet şeker patlatan, komik sesler çıkartan kuşları fırlatarak bölümleri bir bir geçen! O elinde oyuncak bebeği ile bizle oynamak istediğinde “dur şimdi” diyen! Bu çocuk haklı olarak baktı elinde ‘salak bir oyuncak’ var. Attı kenara, yapıştı anasının babasının eğlence kaynağına! O kadar renkli ve dinamik bir dünya ki bu alem insan nasıl vakit geçirdiğinin bile farkına varmıyor. Haliyle çocuğun tüm dünyası oluverdi anında.

Şimdi de diyoruz ki bu çocuklara;

»Bırak o elinde ki telefonu da bana yardım et!

»Servis geldi, kaçıracaksın

»Bizimle sofraya otur da bir yüzünü görelim

»Hep beraber sahile yürümeye gidelim, hayır ben gelmeyeceğim

» Çocuğum yatsana!

Çocuklar artık melatonin salgılayamaz hale geldiği için kendiliğinden uyuyamıyor! Bayılarak uyuya kalıyorlar. Sabahları kalktıklarında gözaltları mor! Yorgunlar! Algıları dış dünyayla ilgili değil ellerindeki telefonlar her şey için yeterli. Ellerinin altında o kadar renkli bir dünya var ki kafalarını kaldırıp dünyaya baktıklarında gördükleri resim soluk, hareketsiz ve sıkıcı. Akılları fikirleri daha eğlenceli şeylerde. O da nerede? Tabi ki sanal dünyada. Gerçek dünyaya girmek istemiyorlar. O kadar çok bu durumda olan genç, çocuk var ki inanamazsınız. Resmin ne kadar korkunç olduğunu umarım biraz anlatabilmişimdir.

Dünya artık yüksek teknolojiyle birlikte, aşırı dijitalleşmeye doğru kontrolsüz bir hızla gidiyor. Hatta gitti bile. Bu konuda yapabileceğimiz pek bir şey yok. Bunu kabul etmek zorundayız. Yoğun teknoloji ve onun getirdiği ‘imkânların’ altında kaldığımız şu dönemde, bizim gibi durumu idare edemeyenlere nasıl yardım edebileceğiz. Bu konuda kimsenin üretebildiği bir çözüm olmaması en büyük korkumuz olmalı.

Sorun gençler, çocuklar. İklim değişikliği, buzulların erimesi, nükleer tehlikeler kadar önemli bir problem. Çocuklarımız, gençlerimiz özellikle 2000 yılından sonra doğanlar ve onların aileleri perişan durumda. Onlara nasıl yaklaşacaklarını bilemiyorlar, bulamıyorlar. Eminim şu satırları okuduğunda “EVET, EVET” diyenlerinizin sayısı epey fazla.

Teknolojik bağımlılık ve onun paralelinde gelişen davranış bozukluklukları konusunda sosyologlar, psikologlar, öğretmenler de anneler babalar kadar yetersiz kalıyorlar. Psikologlar son 15 sene içerisinde temelleri atılan bu yeni dünyanın rahatsızlıklarına karşı bir eğitim almadılar. Hatta onların çocukları ile ilişkilerini bile yönetmekte güçlük çektiğini hatta bizler gibi çaresiz kaldığını düşünüyorum. İşte sorunu çözmeye başlayacağımız nokta tam burası. Bu konuyu dünya çapında masaya yatırıp kafa patlatmamız gerekiyor. Bilgi kirliliği işleri daha da karmaşık hale getiriyor. Özellikle sosyologlar ve psikologlara bu süreçte çok önemli iş düşüyor.

2014’ün bahar aylarıydı sanıyorum. Yine BirGün’deki köşemde bir etkinlik yapmaya çalışmıştım ama bir türlü istediğimiz desteği alamamıştık. Belki anlaşılamamıştım. Şimdi çok daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum.

‘Teknolojiden Arınma Kampı’

Ne kadar doğru zamanda doğru bir fikirmiş aslında. Teknolojiyle aramıza mesafe koyup insan olduğumuzu hatırlayacağımız nefis bir ortam hayal etmiştim o dönem. Şimdi böyle bir hayalin gerçekleşmesini çok daha fazla istiyor insan!

Yanlış hatırlamıyorsam, yapılan bir ‘dijital kullanım raporu’ yayımlanmıştı geçen Eylül ya da Ekim ayında. Mastercard’ın yaptırdığı araştırma sonuçlarıyla anlattıklarımı biraz daha pekiştirmeye çalışayım. Raporda konumuzla alakalı birkaç dikkat çeken detayı söylemem sanırım yeterli olacaktır. Tükiye’de 12 ilde yapılan araştırmaya göre her 100 kişiden 25’i telefonlarından uzak kalmaktansa 3 gün parkta yatmaya razı! 22’si eşinden ayrı kalabileceğini! 18’i İstanbul Boğazı’nı yüzerek geçebileceğini! 10’u da örümceklerle dolu bir kafeste yatmaya razı olduğunu söylemiş. Çok afedersiniz ama MANYAK MISINIZ!

İşte bu hastalıklı hâl hayatımızın her alanına sirayet etmeye başladı. Üstelik ve maalesef bu daha başlangıç!

Birkaç bilgi daha…

Telefon bağımlılığı ile uyuşturucu bağımlılığı arasında inanılmaz benzerlikler olduğu gözlemleniyor. Nasıl uyuşturucu bağımlıları bulamadıkları zaman sıtma nöbetleri geçiriyor, agresifleşerek kendilerine ve etraflarına zarar veriyorlar. Uyuşturucuyu temin edebilmek için onurlarını, insanlıklarını hiçe sayacak davranışlarda bulunuyorlar. Bunları okuduğumuzda “Aman tanrım evlerden uzak” diyoruz. Telefon bağımlılarının da aynı reaksiyonları verdiğini söylesem size. Tek kelimeyle KORKUNÇ! Maalesef durum bu.

Bu hafta sayfamızın formatını biraz değiştirelim. Bu bölümde sorunları ve mevcut durumumuzu ortaya yatırdık. Aşağıdaki bölümde ise kendi kendimize neler yapmalıyız ona bir bakalım. En azından aklımdakileri yazayım, sizlerin de katkılarını Twitter üzerinden alabilirim.

***

Hep birlikte geleceğimizi kurtaralım

Bu bölümde çocuklarımız, gençlerimiz için neler yapabiliriz onları anlatmaya çalışacağım. Ben uzman olarak yazmıyorum, asla böyle bir algı oluşsun istemem. Bir gazeteci olarak, bir baba olarak, bir teknolojisever olarak kişisel görüşlerimi paylaşacağım.

Gençlerin yönü bulması için her zaman elimden geleni yapmaya çalışıyorum, gerek üniversite konuşmalarında, gerek mail olarak gelen sorulara cevaplar vererek tecrübelerimi onlarla paylaşmaya, inandığım şeyleri onlara aktarmaya çalışıyorum. Yukarıda yazdıklarım dışında gençlerimizin bakış açılarını biraz size anlatmak isterim. Bilmeyenler için dijital dünyada epey büyük bir kitle ile temas halinde olduğum için kulaktan duyma bilgiler değil bizzat tecrübe ettiğim bilgilerdir. Rahatsız edebilir ama bunlar benim tespitlerim. Herkes böyle değil elbet ama büyük bir çoğunluk aşağıda ki maddelerin birden fazlasına sahip özellikleri karakterlerinde barındırıyorlar.

»Az çalışarak zengin olmak en büyük hayalleri

»Hem az çalışalım hem çok popüler olalım hem de çok paramız olsun.

»Eğlenceli olamayan hiç bir şey onlar için öncelikli değil.

»Müzik hayatlarının olmazsa olmazı

»Dijital dünyada gördükleri her şeyi neredeyse doğru olarak kabul ediyorlar.

»Kendileri dışında neredeyse herkesin çok iyi şartlara sahip olduğu kanısındalar.

»xxxx yapıyorsa buna benim de hakkım var. Gibi bir bakış açısı maalesef hâkim görüşleri.

»Aile değil arkadaş önce geliyor.

»Popüler değilsen ya da çıkar ilişkisi yoksa buz gibi soğuklar.

»Kendi dünyalarının dışında kalanlarla iletişim kurma gereği duymuyorlar.

»Çevreci değiller

»Tüketim odaklılar

»Kolay özür diliyorlar, hatalarını tekrar etmeye devam ediyorlar.

»Araştırma yapmayı bilmiyorlar, ilk gördükleri sosyal medya paylaşımının doğru olduğuna inanıyorlar.

»Yanlış eğitim sistemimizin de etkisiyle çok boş bir eğitimden geçerek tahsil hayatlarını tamamlıyorlar.

Şimdi elimizde böyle bir kitle var. Bu kitle bizim kitlemiz ve buna sahip çıkmak zorundayız. Bu karanlık tablonun oluşması ve toplumda oturmasının da elbet ciddi sebepleri var. Instagram’da harika hayatlara şahit oluyorlar, YouTuber dünyasının ışıltısına çok kolay sahip olabileceklerini düşünüyorlar. Neden? Cevap çok basit; çünkü onlara bu şekilde empoze edildi. Beyinlerine bu şekilde yerleşmesi sağlandı.

Çözüm önerileri;

»Gençlerimizin yeteneklerinin tespiti çok önemli. İyi oldukları alanları bulup o yönde gelişmelerini sağlamalıyız. Hiç üşenmeden gerekirse kurslara, spor okullarına vs götürüp-getirmeliyiz. Bunun için çocuğumuzu iyi gözlemlemeli, farklı alanlarda kendini denemesini sağlamak önceliklerimiz arasında olmalı.

»Mutlaka bir hobi sahibi olmalılar. Bunun için yine iş ailelere düşmekte.

»Çocuk sahibi olduğumuz andan itibaren hayatımızın çeki düzene ihtiyacı olduğunu unutmayın. Bebekler taklit ederek öğreniyorlar. Yani siz sürekli karşısında telefon, bilgisayar kullanırsak, TV izlersek yaşı ne olursa olsun bu onun kayıtlarına geçiyor. Hele ki biraz daha büyüdüğü zaman aile aynı şekilde telefonunu elinden bırakmıyorsa o çocuktan bunu yapmasını istemeniz kadar saçma bir durum yok.

»Çocuklarımızı parklara, farklı arkadaşlar edinebileceği ortamlara sokmaya gayet etmeliyiz. Sosyalleşmeyi fiziksel olarak yapılan bir eylem olarak görmeli. Sanal olarak sosyalleşmek elbet ileride kaçınılmaz olarak karşısına çıkacak ama biz doğrusunu ona göstermek zorundayız.

Son olarak bir ikilem daha var. Ondan da kısaca bahsetmek istiyorum. Dijital dünyaya doğan bu çocukları, gençleri tamamen teknolojiden izole edelim demiyorum. Kesinlikle yanlış anlaşılmamalı. Böyle bir izole ortamdan çıktığında çocuğumuz, gencimiz ilk kez uzay yürüyüşü yapan astronot gibi kalmamalı. Neticede teknolojinin imkânlarını ne kadar iyi kullanabilirse o kadar uyum sağlayacağı, iş hayatında başarılı olabileceğini de unutmamamız gerek. Kısaca elimizi üzerinden çekmemek zorundayız. Çok zorlu ve yıpratıcı bir süreç ama bunu yapmak zorundayız.