Birkaç gün önce Avrupa ve Amerikan semalarına, Piketty’nin IŞİD’in yükselmesini Ortadoğu’daki gelir adaletsizliğine bağlayan yazısı düştü. Washington Post, Le Monde’da yayınlanan bu görüşlere, “IŞİD’in Yükselmesinin Arkasındaki En Tartışmalı Teori” başlığıyla yer verirken, Independent, “Piketty, IŞİD’in Yükselmesinin Arkasında Eşitsizlik Var Diyor” gibi bir başlık atmış.

Thomas Piketty, “21. Yüzyılda Kapital” başlığı altında yayınlanan ve bir süre çok satanlar listesinde yer alarak herkesi şaşırtan kitabı nedeniyle oldukça iyi bilinen bir ekonomist; bu yazdıklarının dikkati çekmemesi de mümkün değil. İleri sürdüğü ilişkiyi dikkat çekici bulanlar olduğu gibi, eleştirenler olduğu da görülüyor.

Piketty kitabında, 300 yıllık tarih diliminde gelir dağılımındaki adaletsizliğin nasıl arttığını, zenginliğin nasıl bazı ellerde yoğunlaştığını somut verilerle ortaya koyarken, bu adaletsizliğin kuşaktan kuşağa aktarılan miraslarla ilgisini de kurmakta ve çare olarak varlık vergisinin hayata geçmesini önermektedir. Global düzeyde yıllık yüzde 0,1’den başlayacak varlık vergisinin ultra zenginler için yüzde 10’a kadar çıkması gibi artan oranlı bir vergiden söz edilmekte. Kitabın, yayınlandığı günlerde Türkiye’de de araştırmacılar ve iş dünyasında epeyce tartışmaya konu olduğunu görüyoruz.

Aslında yalnız Piketty değil, küresel bölüşüm adaletsizliğinden ve bunun doğurduğu sorunlardan söz eden epey yazar var. Benim 2011 yılında yayınlanan “Kapitalizm Küreselleşirken Dünya Ahvali” adını taşıyan kitabım da bunlarla ilgili. Öte yandan bu sorunların çözümü için öneri getirenler de az değil. Örneğin küresel düzeyde sosyal sorunların azaltılmasında kullanılmak üzere finansal hareketlerden çok düşük bir vergi alınmasını öneren ve Tobin vergisi olarak anılan önerinin üzerinden 30 yıla yakın bir zaman geçmiş! Onun gibi, kopzmopolit görüşleri benimseyen Thomas Pogg’un, 2000 ortalarında yazdığı kitapta “Küresel Kaynaklar Kâr Payı” (Global Resources Dividend) adını verdiği ve ülkelerin doğal kaynakları işletir veya satarken bundan mütevazı bir kâr payını yoksulluk ve bölüşüm adaletsizliğinin giderilmesi için ayırmalarına ilişkin önerisi var.

Bu tür önerilerin kapitalist dünya tarafından dikkate alınmadığını söylemeye ise gerek yok. Kapitalist sistem kendisine dokunulmasını istememekte. Öte yandan bu önerilerin sosyalist dünya görüşünü savunanlarca da benimsenmediği bir gerçek. Bu gerçeğin ayrıca tartışılmasına ihtiyaç var ama bir başka yazıya diyelim.

Aslında Paris’teki katliam ve artan mülteci sorununun arkasından Piketty’nin terörle gelir dağılımındaki eşitsizlik arasında ilişki kurmasında şaşılacak bir yan olmadığı düşünülebilir. Zaten Nisan 2015’te yayınlanan “Ortadoğu’da En Yüksek Gelir ve Eşitsizliği Ölçmek” başlıklı makalesinde, bölgenin yeryüzünün en adaletsiz bölgelerinden biri olduğunu ileri sürmekteydi. En zengin yüzde 10; Amerika’da gelirin yüzde 48, Avrupa’da yüzde 36, Güney Afrika’da yüzde 54’ünü alırken, Ortadoğu’da en zengin yüzde 10’un payı yüzde 60’a çıkmaktadır. Bu bölgede ülkelerarası gelir dağılımı da dikkat çekicidir; örneğin petrol üreten ülkelerin nüfusu, Ortadoğu’daki toplam nüfusun ancak yüzde 16’sını oluştururken, bu ülkeler bölgedeki toplam gelirin yüzde 59’una sahiptir.

Le Monde’daki yazıda, buradan hareketle, bölgedeki petrol zenginliğinin nüfusu az ülkelerde ve bazı ailelerde yoğunlaşmasının toplumsal ve politik sistemi zayıflatarak terörün yükselmesine yol açtığını, dolayısıyla terörün köklerini burada aramak gerektiğini ileri sürmekte. Bu noktada, bölgedeki monarşileri finansal ve askeri açıdan destekleyen Batı’yı da suçlayan Piketty, terörle mücadele edilmek isteniyorsa, petrol parasının bölgede sosyal kalkınmaya harcanması için çalışmak gerektiğini söylerken, Avrupa’yı da mülteci politikasını değiştirmeye davet etmektedir.

Piketty’nin yazdıkları, bana, geçen yazımda ele aldığım insanlık ve barbarlık konusunu hatırlattı. Kısacası bu görüşleri, günümüzde gelişmişlik kılıfına girmiş barbarlığın, vahşete dönüşen barbarlıkları doğurduğu biçiminde okumak mümkün diye düşündüm. Neden derseniz, IŞİD barbarlığının ve genel olarak terörün hangi paralar, silahlar ve kimler tarafından desteklendiğini ya da bu topraklarda monarşilerin ve adaletsizliğin görmezlikten gelinip egemen devletlerin ve sermayenin çıkarları adına devamlılıklarının sağlandığını veya din ve mezhep bölünmelerinin önlenmek şöyle dursun nasıl kışkırtıldığını hatırlamak yeter, diyebilirim.

Özetle, söylenenler Piketty söylediği için önemli ama yeni değil! Yeryüzü gibi toplumların da fay hatları var ve bugünkü dünya bu fay hatlarını derinleştiren eşitsizlik, adaletsizlik, güvensizliklerle dolu. Küresel dünya ve ekonomi ciddi bir dönüşüm geçirmedikçe, bu fay hatlarının patlaması ve buralardan ırk, din, dil, mezhep gibi nedenlere bağlı küresel terörün baş uzatmasına da şaşmamamız gerekmekte. Dolayısıyla asıl konu, bu dönüşümün nasıl sağlanabileceği meselesi! Orada da başka fay hatları var ve ne yazık ki, çok zaman, bu dönüşümü isteyenlerin bile bu fay hatlarını büyüttüklerini görmek mümkün.

Not: Aslında Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması ile Diyarbakır Baro Başkanı Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili yazmak isterdim; olmadı. Acılarını paylaştığımı söyleyerek, bu seferlik beni bağışlasınlar diyorum.