BirGün’de dokuz yıl sonra tekrar yazmaya başlayınca BirGün sitesinde yazım 2012’de yazdığım son yazının hemen üstüne yerleştirilmiş. Bir okudum ki, sıfatlar, ünlemler art arda sıralanmış, nasıl da gözü pek, sözünü esirgemeyen metinler. Dokuz yıldır sürekli yazsam, arada yüzlerce yazı olacağı için kimse de çıkıp “2012’de bu adam ne yazıyormuş?” diye bakmayacak, arşivde kaybolacağım. Ama böyle alt alta konulunca ayıkla pirincin taşını... Hemen gazeteye telefon açtım: “Yahu şu eski yazılarımı yeni yazılarımın altından kaldırın. İnsanlar onları geçen hafta yazdım sanacaklar. Günümüzde öyle yazılar yazanı kazanda kaynatırlar.”

Türkiye’de düşünen insanlar Robocoplar karşısındaki Berkin Elvan gibiler. İktidar atılan her taşa roketle yanıt veriyor. Tahammül sıfır, adalet sadece bir insan ismi.

***

Ne zaman ülke dışına çıksam daha iyi anlıyorum: Avrupa veya Amerika’da yaşayan dostlarım konuşurken veya yazarken tek sözlerini esirgemiyorlar, hiçbir sıfat veya yargı için kırk kez düşünmüyorlar. Kimsenin eğri büğrü konuşma, sözlerini türlü edebiyat oyunlarıyla gizleme derdi yok... Çünkü ne söylerlerse söylesinler devlet tarafından yargılanmayacaklar, birileri çıkıp karşı şeyler söylese de, onlara eşit düzlemde yanıt verecekler. Bir tartışma olacaksa da denk bireyler arasında olacak, devletin gücü araya girmeyecek, devlet taraf tutmayacak. Söze söz yanıt verecek, zindan değil.

Robert De Niro’nun bir ödül töreninde sahneye çıkıp sadece “Fuck Trump” demesi gibi... Hiçbir Amerikan savcısı bu sözden sonra “harekete geçmedi”, hiçbir yandaş medya “Şerefsiz De Niro” diye manşet atmadı, hiçbir troll ordusu “Apaçi Tohumu De Niro” diye trend topic yaratmadı ve aktör sabahın köründe evinden alınıp tutuksuz biçimde yıllarca hapiste tutulmadı.

***

Üniversitede Arap arkadaşlarım vardı, nesillerdir faşist diktatörlüklerin gölgesinde yaşarken düşünme biçimlerini nasıl da dizginlediklerini görünce içim acırdı. En temel soruların sorulmasına bile karşıydılar. Bizim lise yıllarında yaptığımız tartışmalar dahi onlara korkunç gelirdi... Şimdi Avrupa’daki dostlarımız bizim için öyle düşünüyor olmalı. Türkiye’deki birçok yazar arkadaşım artık ya yazmıyor veya eğitim, internet, gençlik gibi “zararsız” konulardan bahseden, neredeyse akademik üslupta köşe yazıları yazıyorlar. İğrenç insanların iğrenç baskıları içinde kendimizden vazgeçiyoruz ve bunun farkında bile değiliz. Çünkü bu ağır ağır oluyor.

“Hepimiz Aynı Belediye Otobüsündeyiz” adlı kitabımda bu ruh haline değinmiş ve “Pink Floyd Etkisi” diye de isim vermiştim.

“Su bilimciler birkaç yıl önce avını sesle felç eden bir karides türü buldular ve bu karidese her nedense Pink Floyd adını verdiler. (Tüm adıyla Synalpheus Pinkfloydi). Sosyal medyadaki trolleri bu Pink Floyd karideslerine benzetiyorum. Herhangi bir insan, herhangi bir şekilde “ünlü” olunca, örneğin bir yarışma kazanınca veya bir haberin konusu olunca “Pink Floydlar” hemen ‘tweet search’e girişip bu kişinin geçmişteki tweetlerini inceliyor.

***

Dönemin ruhundan ve bağlamdan tamamen kopuk bu “araştırma”nın sonucunda kişinin örneğin 2011 yılında yazdığı tek bir cümle, 2020’de onu yok etmek için yeterli. O tarihteki siyasi iklim neydi, o tarihte kişinin konumu, yaşı neydi? Bunların önemi yok... Tarihi işine geldiği gibi tahrif etmek Türk siyasetinin en sevdiği alışkanlık olabilir.

Şimdi tüm karidesler bir ağızdan linç için bağırıyor ve başka konularda hayli sağır olabilen savcılar derhal harekete geçiyor. Böyle bir durumu yaşamak istemeyenler de günden güne oto sansürü artırarak adeta felç oluyor. Zaten amaç da toplumu felç etmek.

“Pink Floyd Etkisi” en şiddetli biçimde siyasette ve AKP yanlısı troller tarafından gerçekleşiyor ama iş hayatında, edebiyat veya sanatta da örnekleri yok değil. Bu dünyaya onlarca güzel şarkı, yüzlerce harika resim hediye etmiş olabilirsiniz, tek bir sözünüz, tek bir tweetiniz tüm yaptıklarınızın yok etmek için yeterli. Üstelik bir an için değil, öne çıktığınız her anda geriye dönerek tekrar yüzüstüne çıkacak biçimde, sizi ölene dek ve hatta öldükten sonra bile takip edecek bir iz olarak. (En yakın örnek, Nihal Yalçın’ın yıllar önce yazdığı tweet’lerin bir anda ortaya çıkartılması ve fırsatçı bir karidesin bunu kendine savunma malzemesi yapması olabilir.)

***

Çoğunluğun beğenmediği bir şeyi beğenen veya “normal” in onaylamadığı bir yaşam tarzını sürdürenler karideslerce işaretleniyor. Ortalık sosyal medyada velveleye veriliyor ve benzer durumdaki herkes korkuyla geriye çekiliyor. Sosyalist bir parti veya dernek dahi, örneğin eşcinsellerin katılımı gibi bir konuda sanki ayıp bir şey söylüyormuş gibi sesini kısıp, kulağa fısıldamakla yetiniyor. Bir ara öyle bir hava vardı ki, ticari şirketler 23 Nisan veya 30 Ağustos paylaşımları yapamaz olmuştu. “Ne gerek var canım, ortalık karışık zaten” deniyordu. 2010’ların başında “laiklik” demek “faşist” diye linç yemek anlamına geliyordu.

Karideslerden değil insanlardan oluşan Pink Floyd grubu hayvanlar âleminden bahseden muhteşem albümünde sormuştu:

“Kim hep başkasından öğrendi, ne yapacağını? Kim tasma ve zincire bağlandı? Kimin sırtı sıvazlandı? Kim sü- rüsünden ayrılan? Kimdi evde kendini yabancı gibi hisseden? Kimdi sonunda tükenen? Kimdi telefonunun başında ölü bulunan? Kimdi bir taşla aşağı sürüklenen?”