Pir Ali Kaya için…

Bu dünyadan bir Pir Ali Kaya geçti.

Erken, sessiz, sitemsiz, beklenmedik…

Akademi, sosyal politika ve çalışma ekonomisi camiası sosyal bilimlere tutkuyla bağlı, işini layıkıyla yapan bir akademisyeni,

İşçiler, sendikalar emeği odak noktasına koyan kıymetli bir iş hukukçusunu,

Öğrencileri titiz bir hocayı, sabırlı bir yol göstericiyi,

Ben sevgili arkadaşımı, hasta yatağında bile dayanışma inceliğini unutmayan, vefalı bir dostumu yitirdim.

Hepimiz iyi bir insanı yitirdik.


Pir Ali Kaya’yı çok erken, en verimli çağında yitirdik. Geride işçi hakları, eşitlik ve adalet, ayrımcılıkla mücadele uğruna yazılmış onca eser, hayatlarına değdiği nice öğrenci, onun eksikliğini herdaim hissedecek meslektaşlar ve dostlar bıraktı.

Geride eşini ve 12 yaşında oğlu Mir Mehmet Çınar’ı bıraktı. Kendinden “Mehmet’in babası” olarak söz ederdi. Uzun bir iş bittiğinde veya bitmediğinde “Mehmet’in babası gitmeli, Mehmet bekler” derdi. Akademinin giderek çoraklaştığı zamanlarda ısrarla sosyal bilim yapan, inatla işini iyi yapan, çalıştığı konuların hakkını veren titiz bir sosyal bilimciydi. En son anına kadar sağlık durumu el vermemesine rağmen derslerini devam ettirmiş, arabulucu toplantılarını yapmıştı... Çalışma ekonomisi alanından gelip iş hukuku alanında uzmanlaşmıştı. Ülkemizde uluslararası çalışma hukuku alanında çalışan az sayıda sosyal bilimciden biriydi. Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik en hassas olduğu konulardı.

***

İş hukukunun, çalışma hukukun işçilere özgülenmiş bir hukuk dalı olduğuna inanırdı. Nesnel bir bilim insanıydı ama nötr ve tavırsız değildi. Tavrını sesini yükselterek değil, sükûnetle ama ısrarla ortaya koyardı. Çok sayıda işçi eğitiminde işçilerin hukukunu anlattı. Bilimsel toplantılarda sunduğu tebliğlerde, yazdığı makale ve kitaplarda işçilerin, ezilenlerin, ayrımcılığa uğrayanların haklarını savundu. Arabulucu olarak katıldığı toplantılarda sorunları çözmek için harcadığı çaba ve sabrıyla bilinirdi. Çalışma hakkı, toplu eylem hakkı, eşitlik ve ayrımcılık, karşılaştırmalı sosyal politika, uluslararası çalışma hukuku konularında onlarca makale ve kitap yazdı. Son çalışmalarından biri DİSK’in düzenlediği ILO 100. Yıl Uluslararası Konferansına sunduğu ILO’nun 111 sayılı ayrımcılık sözleşmesi kapsamında Türkiye-ILO ilişkilerini ele aldığı bildirisiydi. Bu bildirisinde 1402’liklerden barış akademisyenlerine kadar çalışma hakkı ihlal edilen akademisyenleri ele almış ve ihraçlarının hukuksuzluğunu 111 sayılı ILO sözleşmesi ve yargı kararları çerçevesinde ortaya koymuştu. Prof. Dr. Pir Ali Kaya 1965 yılında Ağrı’da doğdu. Memleketi ile bağları hep sıkı kaldı. Köklerine derin bir özlem duyardı. Lisans eğitimini Uludağ Üniversitesi İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümü’nde, Yüksek Lisans Eğitimini Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladı. Doktorasını Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İş Hukuku Bilim Dalı’nda yaptı. Doktora tez araştırması için ILO Genel Merkezinde (Cenevre) bulundu. Pir Ali Kaya Bursa Uludağ Üniversitesi, İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı başkanıydı. Uzun süredir tedavi gören Kaya 21 Nisan 2022’de yaşamını yitirdi. Öğrencisi ve çalışma arkadaşı Dr. Ceyhun Güler’in ardından yazdıkları insanların hayatına nasıl dokunduğunun ve Pir Ali’nin yaşamının bir özetiydi:

“Bir çırak nasıl yolcu eder ustasını? Ağlayarak mı? Yas tutarak mı? Kahrederek mi? Kapanarak mı ellerine? ‘Bizlerden bir arzunuz var mı?’ diye sorarak mı? Dinleyerek mi eskiden bir söyleşisini ya da okuyarak mı adalete özlemini? Anarak, anımsayarak ve belki de inadına gülümseyerek mi? Sahi Hocam, bir çırak nasıl yolcu eder ustasını? Bilemedim, çıkamadım içinden... Aksilik ya soramadım da size...

***

Eşitliğin Janus yüzlü olduğunu da siz öğrettiniz, köfteyi en iyi göçmenlerin yapmasının yoksullukla ilişkisini de siz gösterdiniz. Eşitlik isteminin, insan haysiyet ve onuruna yaraşır bir yaşamın özü olduğunu da çokça dinledim sizden, ‘Bu dağlar kömürdendir giden gün ömürdendir...’ ezgisini de duydum dilinizden. Güncel sorunlara dair sert duruşunuza da tanık oldum, trafikte sıkıştıran arabaya naif çizginizi bozmadan gösterdiğiniz seviyeli tepkiye de... Zor arabuluculuk toplantılarında da bulundum yanınızda, dost sohbetlerinizde de iliştim yamacınıza. Size layık olmazsam diye savunma, yeterlilik gibi günlerin öncesinde de kaçtı gece uykularım, erken gidişiniz de bir yumruk gibi oturdu boğazıma. Hasılı Hocam yeni çıkan yayınları okurken de geleceksiniz akıllarımıza, Ahmed Arif’ten Anadolu şiirini dinlerken de hissedeceğiz özleminizi... Bir çırak nasıl yolcu eder ustasını bilemedim. Ama öğrettikleriniz ve öğretecekleriniz, anlattıklarınız ve anlatacaklarınız için bir teşekkür kifayetsiz kalır sanırım. Eşitliğe olan özleminiz, adalet arayışınız, ayrımcılıkla olan kavganız, işçi sınıfı mücadelesine kattığınız güç ve hayatınızı adadığınız değerlerin nicesi ışık tutsun yolumuza. Arayışınız, mücadeleniz ve umudunuz yolumuz olsun. Değerleriniz ve umudunuz için çabalayacağız söz olsun.”

Yoğun bakıma kaldırıldığı gün bölüm çalışma arkadaşı Dr. Faik Emirgil’i çağırmış yanına. Konuşamadığı halde okulla ilgili idari işler ve yüksek lisan öğrencisiyle ilgili bir konuda kâğıda bir şeyler yazmış. Nazım’ın dediği gibi giderayak işleri vardı bitirilecek ama bitiremedi… Onu Nazım’ın dizeleriyle uğurlamaktan başka bir şey gelmiyor elden, yattığın yer incitmesin sevgili arkadaşım..

Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.
Ceylanı kurtardım avcının elinden
ama daha baygın yatar ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı.
Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.