Düz inişli yarışmalarda kayakçının başarısı, tekniğinden ziyade kas gücüne, piste ve kayak takımına bağlıdır. Slalomlu yarışlarda ise belirleyici olan yarışmacının gücünü kullanma yeteneğidir: Slalom kayakçısı ayak bileğinden, nefes alıp vermesine; beyninden, gözüne her bir organını saniye başı önüne çıkan engeli aşmak, sonraki engele hazırlanmak için kullanmak zorundadır.

Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı da öyle; PISA, beyninde istiflediğin bilginin miktarını ölçmüyor, bilgiyi problem çözmede kullanıp kullanamadığına bakıyor. Bunun için öğrencileri konu merkezli sorularla test ediyor. Konu merkezli sorularda sorudan önce şekil, plan, resim, grafik gibi uygun görsellerle desteklenmiş hazırlık bilgisi yazılı olarak verilir. Sonra, konuya dair akla gelen birbiriyle ilişkili birden çok soru, tıpkı slalom kapıları gibi ardı ardına sıralanır. Amaç, konuyu birçok boyutuyla analize tabi tutabilme, yani analitik düşünme becerisine sahip olup olmadığını belirlemektir.

PISA’nın yarış olmadığı söyleniyor; bence o da skoru sayılarla belirleyen, sonucu sıralama ile gösteren yarışlardan biri. En azından Türkiye için böyle; öyle olmasa hangi ülkenin önünde, hangisinin arkasında kaldığını tartışma noktasından kurtulup sonuçtan ders çıkarmaya odaklanırdı.

Eğitim Bakanlığı, Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programına, uluslararası düzeyde konumumuzu belirlemek amacıyla eğitim göstergelerine ihtiyaç duyulduğu için katıldığını söylüyor. Göstergeleri “ülkemizin eğitim alanında hangi düzeyde olduğunun, giderilmesi gereken eksikliklerin ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesinde” kullanacak; güya! Sınava dahil olma gerekçesi bu olunca haliyle değerlendirme de ona göre yapılıyor. Deniyor ki aldığınız tedbirler, değerlendirilen üç kategorinin (okuma, fen, matematik) okuryazarlık düzeyini bir türlü dünya ortalamasına yaklaştıramıyor. Neden? Çünkü Türkiye okuryazarlığı hâlâ okuma yazma becerisi kazandırma sanıyor.

Okuryazarlığın eğitim bilimindeki karşılığıanalitik düşünmedir. Ankara Üniversitesi Yetişkin Eğitimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Meral Uysal’ın tanımı ile okuryazarlık verileri analiz etmeyi, mesajları algılama, yorumlama ve etkilerini fark etmeyi; içeriği eleştiriye tabi tutma, değerlendirme ve seçici olmayı sağlayan pedagoji bir kavramdır. Bu tanım size, herhangi bir konudaki okuryazarlık becerinizi geliştirebilmeniz için bilimsel bilgi ve bilimin yöntemlerini esas almanızı önerir. Ne yazık ki Türkiye bilimsel olandan hızla uzaklaşıyor.

Bilgi, bilgiye dayalı davranış geliştirmek için kullanılır. Din merkezli eğitim ise vahiy edilmiş olanın dışındaki bilgiyi kullanmaz.Lamı cimi yok, din esaslı eğitimin amacı analitik düşünmeyi engellemektir. Birkaç gün önce açıklanan PISA 2015 sonuçları, Türkiye okullarının öğrencisinin akıl yürütme kapasitesini gerilettiğini göstermektedir. 2015’in 2003 PISA puanlarının altında kalması ise hiç kuşku yok ki AKP’nin başarısıdır. Kinaye yapmıyorum; Türkiye PISA sıralamasında başladığı noktadan ne kadar geriye gidiyorsa toplum eleştirel düşünmeden o derecede uzaklaştırılıyor, amacı bu olan AKP de o kadar başarılı oluyor demektir. Bu bakımdan sorumluluk düzeyindeki hiçbir AKP’linin sonuçtan mutsuz olduğunu, içerden yönelen eleştirilerden rahatsızlık duyduğunu sanmıyorum.

AKP, zorunlu olmadığı halde PISA sınavlarına kendini test etmek için katılıyor. Her ne kadar arzu ettiği sonucu aldığını düşünse de uluslararası karşılaştırmada kullanılması bu çevrenin kendini kötü hissetmesine neden oluyor. Bunun için AKP’lilere 2013’te yine bu köşeden yaptığım öneriyi tekrar etmek istiyorum: PISA yerine Müslüman ülkeleri bir araya getirip Uluslararası Müslüman Öğrenci Değerlendirme Programını (PIMSA) hayata geçirip bilimle dini yarıştırmaktan vazgeçin! Çünkü PISA sınav sorularının aradığı yanıtla sizin öğrenciye kazandırdığınız bilgi, beceri ve yetenekler aynı değil. Haftada 8 saat din dersi alan, dinen uygun bulunmayan bilgilere erişimi engellenen öğrenciyi bilimsel bilme biçimlerinin ölçüldüğü sınava tabi tutmak haksızlıktır.