ÖNDER KULAK – Dr., Felsefe Sartre’ın Sinekler isimli çalışması, sineklere ilişkin bugüne izdüşürülebilir bir metafor sunar.1 Bu metaforun anlatılabilmesi için söz konusu çalışmaya ilişkin kısa bir değinide bulunulabilir. Sinekler esasen Antik Yunan mitolojisinden Elektra Mitosu’nun özgün bir yorumudur. Argos’un kralı Agamemnon, Troya Savaşı’ndan dönüşünün hemen akabinde, kraliçe Klitemnestra ve sevgilisi Aigisthos tarafından öldürülür. Agamemnon savaştayken […]

Pişmanlıktan korkmuyor musunuz?

ÖNDER KULAK – Dr., Felsefe

Sartre’ın Sinekler isimli çalışması, sineklere ilişkin bugüne izdüşürülebilir bir metafor sunar.1 Bu metaforun anlatılabilmesi için söz konusu çalışmaya ilişkin kısa bir değinide bulunulabilir.

Sinekler esasen Antik Yunan mitolojisinden Elektra Mitosu’nun özgün bir yorumudur. Argos’un kralı Agamemnon, Troya Savaşı’ndan dönüşünün hemen akabinde, kraliçe Klitemnestra ve sevgilisi Aigisthos tarafından öldürülür. Agamemnon savaştayken belirlenen yeni düzen de böylece kurulmuş olur. Bu sırada Agamemnon’un erkek çocuğu Orestes, öldürülmesi amacıyla şehir dışına çıkarılmış, ancak kurtarılarak Atina’da soylu bir ailenin yanına verilmiştir. Agamemnon’un kızı Elektra ise, artık Klitemnestra ve Aigisthos’un bir hizmetçisidir sadece.

Agora, yaşananlar sonrası, eskisinden çok daha kötü bir yer haline gelmiştir. Halk ise, olanların önüne geçemediği için pişmanlık içindedir. Bu pişmanlığın sembolü, ölülerden yayılan kokuyla şehre üşüşmüş ve tüm şehri işgal etmiş olan sineklerdir. Her biri insanlara saldıran, onların etiyle, kanıyla beslenen sinekler.

Zaman içinde sineklerin şehirdeki hakimiyeti yadırganmamaya başlanmıştır. Derken insanlar eylemsizlikleri ve dolayısıyla pişmanlıkları üzerine kurulu olan iktidar karşısında büsbütün teslim olmuş, sineklerin etlerini, kanlarını dökmelerini de kabullenmişlerdir.

Argos’ta içten bir pişmanlık duymayan sadece Elektra vardır. Çünkü Elektra olanları kabullenmemiş ve düzenin yıkılacağı gün için Orestes’i beklemeyi seçmiştir. Hikaye de tam burada, Orestes’in şehre dönmesiyle başlamaktadır.

Sinekler ve pişmanlık

Sartre’ın sinekler metaforu, pişmanlığın açıklanmasında oldukça iyi bir anlatı sunar. Zira pişmanlık, sineklerin etle, kanla beslenmeleri misali, insanın içini oyan, zihninden bedenine bünyesini zarara uğratan bir duygu hali olarak anılabilir. Pişmanlığın aşındırıcı mahiyeti, geçmişe ilişkin olmasında, yani şimdide önüne geçme koşulunun namevcut olmasındadır. Buna karşılık, pişmanlığın sebebini oluşturan eylemin yahut eylemsizliğin, kimi zaman arkasında bir kefaret bıraktığına tanık olmak da mümkün. Bu gibi koşullarda söz konusu kefaret gerçekleştirilebilir ve geçmişe dönülemese bile, söz konusu olanın daha azının ya da daha çoğunun sağlanmasıyla, pişmanlık bir ölçüde giderilebilir.

Kefaret koşulu bulunmadığında veya koşul gerçekleştirilemediğinde ise, pişmanlık hemen etkisini göstermeye başlar. Böylece pişmanlık, insanın mevcudiyetini artık onu duymayacağı, olumsuz bir noktaya kadar değilleyebileceği gibi, insan pişmanlığı, nesnesine göre ağır olsun, olmasın, bir yük olarak sırtlanmak zorunda kalabilir.

Pek çok kimse Sinekler’i, Sartre’ın Fransa’nın Naziler tarafından işgal sürecini, felsefesi uyarınca ele alışı olarak yorumlar. Bu kuşkusuz haklı bir yorumdur. Zira söz konusu yorumların önünü açan bizzat Sartre’ın kendisidir.2 Sartre’ın Sinekler’i yazarken aklında, Fransa’daki çoğunluğun işgal karşısındaki eylemsizliği ve akabindeki pişmanlığı vardı. Bu bağlamları Elektra Mitosu’nun içine saklamıştır.

Naziler Fransa’yı işgal ederlerken, halkın önemli bir kesimi karşı koymamış ve örgütlü güçler de işgalin başlangıcında yeterli direnç gösterememişti. Bu durumda eylemsiz kalan insanlar, sömürü ve ezme ilişkilerinin ötesinde bir yaşama erişmek bir yana, yaşama koşullarının daha fazla kötüleşmesi karşısında da hakkıyla çabalamaktan uzaktılar.

Nazilerin işgaliyle beraber, ilginç bir koşul ortaya çıkmıştı – özellikle de Paris’te. Naziler başlangıçta, direnç gösteren kimseler ve kurumlar dışında kalan olağan akışı, direnişin büyümemesi adına kendi haline bırakmışlardı. Ne var ki direnişin ilk aşamada zayıflatılmasıyla beraber, adım adım nokta atışı müdahaleler başlamış ve sonrasında ağır bir baskı ortamı kendini dayatmıştır. Bu baskı ortamı, insanları baştaki gibi kendi haline bırakma koşulundan farklı biçimde, Fransız halkı için yaşamı adeta cehennemden farksız kılmıştı. Böylece halk arasında, koşullar ağırlaştığı ölçüde, bir pişmanlık hali de kendini aleni biçimde hissettirmeye başlamıştır. Bu pişmanlık, işgali başından beri kabullenmemiş, örgütlü kesimlerin çabasıyla, zaman içinde direnişin desteklenmesine ve örgütlenmesine yönlendirilerek, görece giderilecekti.

Pişmanlık ve korku

Bugün bireylerin önemli bir kısmının yaşam koşulları da, o zamanın Paris’ine oldukça yakın. Ayrıca koşullar durmadan ağırlaşırken, bir yandan kaçırılan siyasal ve toplumsal hamle fırsatları, bir yandan eylemsizlik halleri de süratle pişmanlık nesnelerine dönüşmektedir. Başka bir deyişle, her yerde kendini gösteren sineklerin böyle devam ederse, ülkeyi zaman içinde Argos’taki gibi ele geçirmeleri işten bile değil.

Bireylerin pek çoğu hoşnutsuz olsalar dahi, etkin zor ve baskı araçları karşısında, tanık oldukları yanlışlara ve haksızlıklara kayıtsız ya da en azından sessiz kalmayı seçiyorlar. Böylesi bir baskı toplumunda korku içinde olmaları bir bakıma anlaşılır belki. Fakat korku, hoşnutsuzluğa eşlik eden değişim isteminin doğurduğu sorumluluğu ortadan kaldırmamaktadır. Bugün sergilenmeyen her eylem yahut eylemsizlik, koşulların daha fazla kötüleşmesiyle beraber, yarının pişmanlığını oluşturacaktır. Bu durumda pişmanlıklar, insanı hücre hücre tüketen o sinekler, hemen her şeyden daha korkulası olmazlar mı? Kaldı ki birçok kimsede içten içe büyüyen pişmanlıkların biriktiğine şimdiden tanık olmak da mümkün. Dillerde sürekli bireysel ve toplumsal anlamda “keşkeler” mevcut. Bunların akan zamanla beraber kişilerde bırakacakları tahribatlar endişe verici değil mi?

  1. Jean-Paul Sartre, Sinekler, çev. Tahsin Yücel, Ankara: Kuzey Yayınları, 1985 – Sinekler’in sıklıkla Sartre’ın felsefesinin bir özeti olarak ele alındığı burada ifade edilebilir. Bu çalışmada ise sadece pişmanlık bağlamı göz önünde bulundurulmaktadır.
  2. Örneğin bkz. Jean-Paul Sartre, Talking with Sartre, ed. ve çev. JohnGerassi, ss. 108, 109, 114,