Müziğin bir sanat olduğu bilinçli şekilde unutturuluyor. Sanatçı, sistem ve güç ile kavga halinde olmak zorundadır ve bu karşı gücü sorgulamıyorsa soytarıdan öteye gidemez

Piyasa  umurumuzda değil!

> ERK ACARER @eacarer

Memleketin yeni rock grubu Ulan kendi kulvarında krallığa oynuyor çünkü grup elamanları bu coğrafyanın hazır olmadığı tarzları, şiirselliği ve aykırı vokali ile bildiklerini okuyor. İyi de yapıyorlar. Paketlenmiş, birbirinden ayırt bile edilemeyen yeni dönem rock grupları arasında sırf bu yüzden özgünlükleri ile bile özel bir yere sahipler. Medyanın zehirli ürünlerine bir panzehir Ulan.
Volkan Diyaroğlu ve Ziya Levent Aybay’ın kurduğu Ulan’ın ilk albümü “Dua Tarlası” Sony Music etiketiyle yayımlandı. Grup ismini hayatımızın bir parçası olan küçüklü büyüklü isyanlarımızda ve her türlü heyecanımızı seslendirmemizde ilk başvurduğumuz “Ulan” sözcüğünden alıyor. Dua Tarlası’nın kayıtları İstanbul Valencia arasında, mix ve mastering aşamaları da Valencia’da bulunan Blackout Musice (Paco Morillas) ve Crossfade Mastering (Enrique Soriano) tarafından gerçekleştirildi. Albümün prodüktörü ve müzik danışmanı ise gazeteci-yazar Ali Deniz Uslu.
Albüm 13 şarkıdan oluşuyor. 12 tanesinin söz ve müziği Volkan Diyaroğlu’na, “Hafriyat” isimli şarkının söz ve müziği Ziya Levent Aybay’a ait.

>>Arabesk, rock ve pop rock ile beslenen müzik alemi Ulan’la karşılaşınca duvara çarpmışa döndü. Seven de var, sevmeyen de. Anlamaya çalışanlar çok, anlamayanlar ise uzak duruyor. Peki nedir “Ulan” yaptığınız?
Volkan: Bizim işimiz kendimizi sevdirmek değil, müziğimizi yapmak. Bir müzisyen, herhangi bir sanatçı gibi önce kendisi icin yapmalı müziği. Biz müziğimizi yaratıp ortaya bırakıyoruz. Yaratım sürecinde başkalarının zevkine göre hareket edemeyiz. Haliyle yarattığımızı bir kalıba da koymak istemiyoruz. Diğer insanların ne yaptıkları ya da ne dedikleri pek umurumuzda değil!
Levent: Beslenme alışkanlıklarımız farklı demek ki… Dolayısıyla sunduğumuz tatların dinleyiciye farklı gelmesinden doğal birşey olamaz. ULAN’ın müziği yeni bir mutfak ve damak zevkinin değişik tatlara alışması zaman alabilecek bir durum. Bizim için problem yok.


>>İlk üç ayda el ve ev yapımı iki klip yayınladınız. Elbette ana akım medya fazla yanaşmadı bunları yayınlamaya. Kemik ve sağlam bir azınlık mı size sahiplensin istiyorsunuz yoksa popüler olmak ciddi bir dert mi sizin için?
Volkan: Bizim şu ana kadar yaratığımız klipler, klasik video klip kavramından ziyade “video art” eserleri. Müziğe görsel olarak birşeyler kattığınızda ne kattığınız çok önemli. Jaksız, fişsiz, seksi playback klipler yapmak yerine görsel olarak da birşeyler anlatmaya çalışıyoruz. Bunun televizyonlarda yer almaması doğal. Ancak şunu unutmayalım; medya insanlara neyi verirse o kabul görür. Medya der ki: İnsanlar bu tip çalışmaları istemiyor. Hayır, aslında insanlar onlara başka seçenek vermediğiniz için kafa yorma kabiliyetini yitirdi, onun için istemediklerini zannediyorlar.
Levent: Müzisyenlerin kendi tanımladıkları şekilde bir kitle oluşturması imkansız. Kapağa yazardık o zaman “bizi şunlar şunlar dinlesin, diğerleri işine baksın” diye. İnsan yapısının çok çeşitlilik gösterdiği bir toplumda yaşıyoruz. Dünyaya geniş perspektiften bakan, ufku açık bir dünya görüşümüz var. Bu bakış açısında olan herkesin bizi dinleyip, arşivlerine katacağına inanıyoruz.

>>Albümü anlamak için ciddi dinlemek ve sindirmek gerekli. Ne de olsa düğünde çalacak şarkılar değil bunlar. Gündelik hayatınızda da bu kadar melankolik ve obsesif misiniz?
Levent: “Son nefes” düğünde çalınabilir aslında! Şaka bir yana dijital müzik dünyası albüm dinleme alışkanlığını zayıflatırken, karışık mp3 listelerinden oluşan bir müzik dinleme alışkanlığı ortaya çıkardı. Eskiden evde yaptığımız karışık kasetlerin uğradığı bir mutasyon bu aslında. Müzisyenlerin bu düşünceyle albüm diye aslında karışık şarkılardan oluşan albümler çıkardığı bir dönemdeyiz. Dijital müzik platformlarına karşı olmamakla beraber bir fikri olan ve şarkıların bütünlük oluşturduğu albümleri çok değerli buluyorum. “Dua Tarlası” albümü de içinde bir fikir ve bütünlük içeren bir albüm. İlk gençlik zamanlarımızdan orta yaşa adım attığımız dönemi kapsayan şarkılardan oluştuğu için elbette içinde melankoli ve obsesif öğeler de barındıyor. Doğal olarak karakterlemizden yansımalar içeriyor.

>>Ulan iki kişlik bir çekirdek kadroya sahip. Bir de ADU’nuz var. (Ali Deniz Uslu) Bu birliktelik nasıl başladı, nasıl sürüyor?
Volkan: ADU, ilkokul arkadaşım. Seneler sonra gerçekleştirdiğim bir sergiyle ilgili yaptığımız röportaj sayesinde karşılaştık. Ona demoları ilk gönderdiğim günü hatırlıyorum. Bizden daha cok heyecanlandı sanırım. Ondan sonrası da malum.. Ali Deniz aslında grubun ana üyesi. Başından sonuna bizi destekledi ve desteklemeye de devam ediyor. O olmasa sanırım hala Levent ile birbirimize demolar yollar, müziğimizin zevkini sadece ikimiz çıkarmaya devam ederdik. Haliyle şu an burada olamazdık.

>>Artık sizi canlı dinlemek istiyoruz. Sonbahar gibi mi düşünüyorsunuz ilk konserleri, neler var kafanızda?
Levent: Sonbahar gibi başlayacağız. Solo konserler dışında sahne paylaşmaktan zevk alacağımız sevdiğimiz gruplarla beraber festivallerde, özel organizasyonlarda yer almak istiyoruz. Yavaş yavaş programımız belli oluyor zaten. Artık tanışmanın vakti geldi insanlarla…

>>Bir yandan da Ulan’ın müziği bu coğrafyanın dışında da yayılacak türden. Yurtdışı için özel çalışmalar var mı?
Volkan: Ben zaten yurtdışında yaşıyorum ve bizim böyle bir avantajımız var ancak Türkçe kolay kabul edilebilen bir dil değil dünya müziğinde. Benim İngilizce çalışmalarım da var. Zaman bunu gösterecek sanırım. Tabii bu tip yurtdışına açılmalarda kendi ülkenizden büyük destek gerekiyor. Aynı şey bütün sanat dalları için de geçerli. Dünya oturduğu yerden sizi keşfetmiyor! Ülkemizde bunu şu ana kadar göremedik maalesef. Futbola verilen desteğin onda biri kültüre verilse bu ülke de şu an bu halde olmazdı zaten!

>>Genelde Türkiye’de rekabet bir sidik yarışıdır. Sanatın her dalında da bu geçerli. Kendinizi piyasa koşullarından nasıl koruyacaksınız?
Volkan: Piyasa umurumuzda değil! Bizi kimse dinlemese de kendimiz için müzik yapmaya devam edeceğiz. Isteyen peşimize takılır, bizimle birlikte yürür.
İnsanlar otobüse binerken bile birbirini eziyor bu ülkede. Piyasa denilen ve büyük paraların döndüğü yerde “ezmek” istememeleri garip olurdu. Başkalarının başarısızlığıyla kendisi başarılı olacağını zanneden yerinde sayar. Aslında çevrenizde ya da ülkenizde ne kadar çok başarılı sanatçınız varsa sizin de o kadar çok başarılı olma ihtimaliniz var. Ancak bunu bu toplum hala anlayamadı ne yazik ki.
Levent: Volkan’la şarkıları kaydetmeye başlarken aklımızda sadece istediğimiz müziği yapmak vardı. Tersi olacaksa hiç yapmayalım ya da sadece kendimiz dinleyelim daha iyi olur demiştik. Dolayısıyla piyasa koşulları çok kafamıza taktığımız bir durum değil.

>>Müzik aslında politikadır. Türkiye’de suya sabuna dokunmayan, eleştirmeyen ve üç maymunu oynayan sanat kutsanır genelde. Siz dünyaya hangi pencereden bakıyorsunuz?
Volkan: Müziğin bir sanat olduğu bilinçli şekilde unutturuluyor. Müzik tamamıyla içi boş bir gösteriye dönüşmeye başladı. Gösteri de olacak tabi, ancak sanatın, kavramların içleri boşaltıldığında, zaman içinde yarattığınız çöplük içinde eleştirmeni de, halk da, siyasetçisi de, iş adamı da boğulur. Aslında politik bir savaş var, sanat ile politik güç arasında. İnsanları aptallaştırmaya sistemli olarak devam ediyorlar. Sanatçı, sistem ve güç ile kavga halinde olmak zorundadır ve bu karşı gücü sorgulamıyorsa soytarıdan öteye gidemez.
Levent: Kirliliğe alıştığımızdan mıdır nedir, suya sabuna dokunmak mesele haline geldi Türkiye’de. Normalde suya sabuna dokunmayanlara bu sorunun sorulması gerekiyor. Hayatla meselesi olan insanlarız ve gözümüzün önünde olan olayları sorgulamaktan çekinmiyoruz. Zenginlik, yoksulluk, ayrımcılık, hırsızlıklar, cinayetler elbette bir şarkı yazmakla son bulacak meseleler değil ama bu konuları birilerinin sanatla dışavurması başkalarının cesaretlenip sorgulaması için bir sebep olabilir.

>>Anlaması ve dinlemesi zor bir müzik yaptığınız yönünde eleştiriler de var. Niye Türk pop rock standartlarında müzik yapmadınız?
Volkan: Dinlemesi zor olduğuna katılmıyorum. Tabii kişiye göre de değişir. Sürekli Hande Yener çalınırsa kulağınıza ya da Türk Anadolu arabesk rock grupları, ister istemez duyusal yetinizi yitirirsiniz. Anlamadığım nokta şu: “Biz insanlar anlayabilsin diye mi müzik yapmalıyız?” Ressamlar herkesin anlayacağı hoşuna gideceği resimler, yönetmeni, yazarı herkesin seveceği eserler üretmek için çalışırsa nasıl ilerleme kaydedeceğiz? Niye üretiyoruz ki? Tek tip, birazcık olsun yetilerini zorlamaya çalışmayan insan mı istiyoruz? İyi müzik yapmak, iyi gazeteci olmak gibi suç mu bu ülkede? Bu insanlara artık hakettikleri değerde müzik vereceğiz. Yani onlara kabul ettirilen müziği artık yıkmaya başlamalıyız biz müzisyenler!
Levent: Bu soruyu ben de bir akşam Volkan’a 22:00’dan önce sormak istiyorum. Açıkçası o standardın ne olduğunu bilmediğimiz gibi anlamıyoruz da… Önümüze bir liste alıp, formüllerle şarkı yazmak her şeyden önce insanlara haksızlık. Çünkü bu müziğe değil insanlara şekil vermeye çalışmak anlamına geliyor. “Sen şundan hoşlanırsın ve bunu dinlemek zorundasın” demek gibi…

>>Sivrilmez ya da tutulmazsanız hayal kırıklığı yaşayacağınızı düşünmüyorum ama taviz vermeyeceğinizden eminim ne dersiniz?
Volkan: Ben bir sanatçıyım ve hayal kırıklığını üretemediğim gün yaşarım. Tutulmak ise müzik kalitesine bağlı bir durum değil. İlk amacım insanların beni zorla sevmesi olsaydı başbakan olur, bütün müzik kanallarını satın alır, durmadan kendi kliplerimi yayınlardım. Taviz verdiğim gün ise bir sanatçı olarak ölü olduğum gündür.
Levent: Kafamızın en rahat olduğu konu bu. İflah olmaz bir üretkenliğe sahibiz ve içimizde olan ne varsa dökeceğiz. Ondan sonrası bizim konumuz değil dinleyicinin konusu…


@ulanband
www.ulanband.com