Piyasa İslamcıları, ticaret yapacak ‘müslüman’ iş adamlarına kaderciliği yasaklayıp, girişimciliği teşvik ederken halka ise şükretmeyi yani Müslüman kaderciliğini öğütlediklerini göz ardı ediyor

Piyasaya yenilen İslam

SAVAŞ MURAT-İLKAN ÖZ

Patrick Haenni, İslam'ın geleneksel kodlarının, kapitalist modernleşme ve küreselleşmenin etkisiyle dönüşüme uğradığını, İslami bakış açısının ve yaşama tarzının başkalaşım geçirerek yeni dünyanın piyasa mantığının içerisinde varlık kazanabilmek için yeni bir şekil kazanmak zorunda kaldığını ifade ediyor. İslam toplumu içerisinde varlığını sürdüren kimi değerlerin bu piyasa mantığı karşısında giderek silikleştiğini ve yeni bir İslamlaşma sürecinin ekonomik ve toplumsal yönleriyle ortaya çıktığını söylüyor. Dolayısıyla İslami söylemin neoliberalizme eklemlenerek dönüşüm geçirmesi yeni bir değerler kümesinin ve maneviyatçılığın da ortaya çıkması anlamına geliyor. Yazara göre, İslamcılığın ekonomik ve kültürel alanlarda kendisini ifade ediş tarzı artık yeni piyasa mantığının gölgesi altında gerçekleşiyor.

Haenni, 'Piyasa İslamı: İslam Suretinde Neoliberalizm' adlı kitabından İslam-piyasa ilişkisini ele alıyor. Yazarın, ‘Piyasa İslamı’ kavramıyla tanımladığı, artık geleneksel kalıplarla olan biteni anlamakta ve çözmekte işe yaramayan İslamcılığın, yeni ve aktüel versiyonu. Bu versiyon, geleneksel kalıplarla bağını tümüyle koparmamasına karşılık hem ekonomik hem de kültürel alanın farklı katmanlarında kendisini hissettiren bir dönüşümü ifade ediyor. Burada İslam'ın kendi kodlarını tümüyle terk etmesinden çok bu kodların değişen dünyaya uyum sağlayarak revize olmasından söz ediliyor.

ATİPİK BİR OLUŞUM

Piyasa İslamı’nı atipik bir oluşum olarak değerlendiren Haenni, 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren kendisinden bahsettiren hareketin yükselişini dört etmen çevresinde inceliyor:

-Dinselin militan-doktriner-siyaset odaklı düzeyden kurtarılarak, birey üzerinden 'fani dünyanın şartları ve gerekleri' göz önüne alınarak yeniden okunması.

-Dinsel ve ekonomik alanların artan karşılıklı etkileşimlerinin, siyaset merkezli İslamlaşma süreçlerinin yerini alması.

-Şirket kültürünün ve temel değerlerinin dinsel alana sirayeti. İslam bu süreçte 'mücahidin' ideali olmaktan çıkıp başarı peşinde koşan 'müminin' (müteahhit) ideolojisine dönüşür.

-İslam’ın neoliberalleşmesi.

PİYASA ŞARTLARINA UYMAKpiyasaya-yenilen-islam-664380-1.

Cemaat ve tarikatların şirketlere, holdinglere, gazete ve dergi gruplarına, televizyonlara vb sahip olmaları siyasi/ekonomik konjonktürle alakalı olarak süratle gerçekleşti. 24 Ocak kararlarının 12 Eylül darbesiyle birlikte uygulanmaya geçilmesinden sonra Türkiye serbest piyasa ekonomisine geçti ve neoliberalizme eklemlendi. Kapitalist modernleşme ve küreselleşmenin hâkim olduğu, dolayısıyla hemen her şeyin 'piyasa mantığına' vurularak kıymetlendirildiği bir dünyada İslam o dünyayı değil, o dünya İslam’ı başkalaştırıyor. Gerek ekonomik, gerek kültürel ve politik alanlarda piyasa mantığının sirayet gücünden İslam kendini kurtaramamış, neticede İslami oluşumların bir bölümü 'Piyasa İslamı' olarak başkalaşım geçirmiştir. Dünyevi beklentiler dini değiştirmiş, din uyum sağlamış ve böylece piyasa şartlarına uygun bir 'İslam' anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu İslam anlayışı etrafında bir İslami burjuvazi şekillenmiştir. P. Haenni, Piyasa İslamı’nı sosyolojik olarak özellikle Türkiye’de son 30 yılda güçlenen yeni dindar Müslüman girişimci; 1980’lerden itibaren vergi iadesi, düşük faizli kredi, teşvik ve ihracat desteği gibi politikalardan faydalanan sınıfın temsil ettiğini söylemektedir. İslami sermaye Türkiye'de örgütlenir ve büyürken bu ekonomi politikalarından yararlanmış, eğitim, medya, sağlık, sanayi vb sektörlerde yatırımlarda bulunmuştur. Böylece 'yeni şartlara' uyum sağlayarak varlık göstermeye çalışmıştır.

GİRİŞİMCİ MÜSLÜMAN

Günümüzde, tasavvuf düşüncesindeki gibi azla yetinen, kanaatkâr Müslüman profili güçsüzlük belirtisi olarak görüldüğünden, Müslümanın güçlü olması ancak zenginlikle mümkün hale gelir. Böylece diyebiliriz ki “Piyasa İslamı yoksulların dünyasına ait değildir.” Haenni'ye göre Piyasa İslamı’nın diğer bir özelliği ise Geleneksel İslam’ın kaderci ve yerelci dünyasına karşılık güçlü, başarılı, kazanan, piyasa dostu, kozmopolit ve girişimci Müslüman karakterini ortaya çıkarmaktır.

Türkiye’de laik burjuvazinin rakibi, 'muhafazakâr Türk burjuvazisini' temsil eden ve Erdoğan’a ve AKP’ye yakınlığıyla bilinen MÜSİAD’ın resmi söylemi de aynı yöndedir. Bu dernek, zenginliğin Kuran-ı Kerim tarafından öğütlenen tamamen İslami bir ideal olduğu fikrini savunur. MÜSİAD’ın ilk başkanı Erol Yarar şöyle diyordu: “Zengin olmalıyız, dinsizlerden daha güçlü olmak için daha çok çalışmalı ve daha zengin olmalıyız. Derneğin Konya şubesinin kurucusu daha da ileriye giderek “İslam’ın zenginliği yasakladığı fikrini ‘İslam’ın düşmanları’ yaymıştır.” diyebilmektedir.

İslami burjuvazi temsilcilerinin “Lüks arabaya sahip olmak caizdir, çünkü bu, Peygamber zamanında iyi bir ata sahip olmaya benzer” türü açıklamaları günümüzün İslami zeitgeist'ini gösteren klişeleşmiş bir analojidir. Çünkü onlara göre Müslümanlar en iyisine, en güçlüsüne, en lüksüne sahip olmalıdır. Piyasa İslamcıları için artık mesele, 'bir lokma bir hırka' sözünün arkasında yatan geleneksel azla yetinme fikrini değiştirmektir. Haenni, “Piyasa İslamı taraftarlarının yeşertmeye çalıştıkları girişimci dindarlığının önündeki en büyük engelin Müslüman kaderciliği” olduğunu söylemektedir. Haenni’ye bu noktada tam olarak katılmadığımızı belirtmeliyiz. Piyasa İslamcıları, ticaret yapacak 'müslüman' iş adamlarına kaderciliği yasaklayıp, girişimciliği teşvik ederken halka ise şükretmeyi yani Müslüman kaderciliğini öğütlediklerini göz ardı etmektedir.

BURJUVA HİCRETİ

Tasavvufun en bilinen özelliklerinden biri olan 'Bir lokma, bir hırka' düşüncesi İslami gruplarda artık kabul edilmemektedir. Küçük veya büyük fark etmeksizin İslami gruplarda (Örneğin Cerrahilerde veya Haydar Baş’ın önderliğindeki Kadiri referanslı grup) bugün artık kanaatkârlık savunulan bir değer değildir, aksine önem kazanan değer, olduğun yere razı olmamak, güçlü olmak, sosyo-ekonomik olarak daha üst düzeye çıkabilmek için çalışmaktır. Zenginleşmek, ekonomik bir değer olarak İslam’ın merkezine oturtulmuş ve bu dünyaya yönelik çalışmada nihai amaç -tıpkı Calvinizm’de olduğu gibi- din için çalışma olarak tanımlanmıştır. Bu İslami gruplarda servetin-paranın günah olmadığı, parası olan Müslümanın zenginliğinin faziletli olabileceği vurgulanmıştır. 'Piyasa mantığı' İslami grupların dini düşüncesini değişime uğratmıştır. Bu gruplar girişimci dindarlığı engelleyen 'bir lokma, bir hırka' düşüncesine karşı çıkarak sermaye-servet birikimini destekleyecek bir dini görüş oluşturmaya çalışmıştır.

1980’lerle neoliberal dönemle birlikte militan İslamcılık yerini 'girişimci' İslamcılığa bırakmış, artık yeni bir hicret tarzı; militan ve cihadist olmayan, tam tersine burjuva ve ticari yönelimli bir hicret tarzı boy göstermektedir. Artık söz konusu olan, cihatta şehit olmak değil, İslami bir ortamda bireysel sınıf atlama ve finansal birikim sağlama hedefleri doğrultusunda tüccar olarak yaşamaktır.” Haenni’ye göre bu bir nevi burjuva hicretidir.

Ancak Haenni’nin eksik bıraktığı veya göremediği (Türkiye özelinde) farklı bir İslamı burjuvazi var. Evet, bu, dediği gibi İslami burjuvazi devlet desteğiyle (Devlet müdahalesine rağmen değil) oluşmuş ve giderek büyümüştür. Ancak bununla da sınırlı kalmamıştır. Devlet kademelerinde üst düzey bürokrat/yönetici olmaya başlamıştır. Burada bir sarmaldan söz edebiliriz. Günümüz Türkiyesi'nde bürokrat-burjuvazi o kadar fazla iç içe girmiştir ki böyle bir ayrımdan tam olarak söz etmek olanaksızdır.