Türkiye özelinde troller ve bunların bağlı olduğu iddia edilen odaklar gündemde. Malumun ilamı diyebileceğimiz bu süreci güncel haberlerden takip etmek mümkün. Bunlar sosyal medya işleyişine dışarıdan müdahale diyebileceğimiz örnekler. Rusya başta dünyanın farklı ülkelerinde örneklerine rastlamıştık. Platformlar bununla mücadele ettiklerini söyleseler de pek başarılı oldukları söylenemez. Ancak diğer tarafta da Türkiye’nin yakıcı gündeminde pek yer bulmayan platformların iç işleyişi meselesi var ve istisnasız her platformdan hoş olmayan kokular geliyor.

TİKTOK GAZETECİLERİ NASIL İZLEDİ?

TikTok, Türkiye’de siyasetin ve her şeyi Twitter sanan kanaat önderlerinin gündeminde çok yer almasa da ABD’de geçen hafta bu köşede de değindiğimiz nedenlerle, ‘ulusal güvenlik tehlikesi’ olarak tartışılmaya devam ediliyor. Son olarak Tiktok’ta yaşanan bir gelişme, platformların elindeki gücün nasıl kötüye kullanılabileceğine önemli bir örnek teşkil etti. TikTok’un ana şirketi ByteDance, Ekim 2022’de gündeme gelen, ‘bazı gazetecileri konum bilgilerine göre izlediği iddialarını’ doğruladı. Buna göre Forbes dergisi ve BuzzFeed News’ten gazetecilerin kullanıcı verilerine uygunsuz bir şekilde erişilmişti. Bu gazetecilerin ABD’li kullanıcıların verilerine Çin’den erişim ve TikTok’un Çin devletiyle ilişkisi üzerine haberler yapmış olmalarını da belirtelim. Bu takip BuzzFeed News'in Çin merkezli ByteDance çalışanlarının, şirket içi TikTok toplantılarının 80 saatten fazla ses kaydına dayanarak, ABD kullanıcı verilerine defalarca eriştiğini ortaya çıkaran bir haber yayınlamasının ardından geçen yaz başlamıştı. ByteDance, kendileriyle ilgili haber yapan gazetecilerin konum bilgileri üzerinden takip edildiği iddialarını doğruladıktan sonra, bu konuyu birkaç çalışana indirgeyen bir hata olarak açıkladı. Buna göre, bazı çalışanların yetkilerini kötüye kullanarak kullanıcı verilerine eriştiği ortaya çıkmış ve görevlerine son verilmişti. ByteDance, şirketin davranış kurallarını ihlal eden bu durumu kınıyordu. Sizi ikna etti mi bilmiyorum ama beni çok ikna ettiğini söyleyemem bu açıklamanın.

TWİTTER İFŞAATINI HATIRLAYALIM

Geçen Ağustos ayında, yani Elon Musk’ın Twitter’ı satın alma süreci tamamlanmadan önce, Twitter eski Güvenlik Şefi Peiter Zatko’nun yaptığı ifşaatı yeniden hatırlayalım. Zatko bildiklerini ve endişelerini, Eylül ayında ABD Senatosu önünde detaylandırırken, “Şirket içindeki çalışanlar bu odadaki tüm senatörlerin Twitter hesaplarını devralabilir” demiş ve eklemişti: Twitter’daki 7 bin çalışanın yaklaşık yüzde 50’sinin, 400 milyon Twitter kullanıcısının tüm bilgilerine erişimi var. Elbette bu sayılar ve uygulamalar Musk’ın satın almasından sonra değişti. Ancak artık biliyoruz ki bu çapta kuruluşların hiç tahmin edemeyeceğimiz ölçüde güvenlik açıkları ve bununla orantısız bir güçleri var. Şimdi ByteDance’in “birkaç sorumsuz çalışanımız gazetecileri izlemiş” diye açıkladığı uygulama, pekâlâ dünyanın başka ülkelerinde başka gazeteciler üzerine sürüyor olabilir. ABD’li gazeteciler bunun peşine düştüğü için öğrendik. Aynı zamanda ABD’de, TikTok’un ‘ulusal güvenlik tehdidi’ olduğu gerekçesiyle yasaklanması tartışmaları sürdüğü için bu konuda büyük bir hassasiyet var. Bu hassasiyetin oluşmadığı ülkelerde neler olabileceğini hayal etmek istemiyorum şu an.

SAHİBİNİN SESİ

Diğer tarafta, Elon Musk’ın Twitter’ı satın aldıktan sonra yaptığı keyfi hareketleri hatırlayalım. En basitinden Musk, kendisi hakkında haber ve paylaşım yapan bazı gazetecilerin hesabını askıya alarak işe başlamıştı. Kendisine göre haklı bir nedeni de vardı tabii. Ona göre bu gazeteciler, özel jetinin konum bilgilerini paylaşan hesapla ilgili haberler yaparak kişisel güvenliğini ihlal etmişti. Nedenini ne olursa olsun, bu Twitter’ın sahibi olmasından gelen gücün kişisel bir hırsla kullanılmasıydı. Daha sonra çevrimiçi bir anket yaparak askıya aldığı hesapları sahiplerine geri veren Musk, böylece mini bir şovla gücünü gösterme imkânı bulmuş oldu. Burası onun çöplüğüydü ve horozların dikkat etmesi gerekliydi. Elon Musk, bu keyfi uygulamalarına karşılık, Twitter’ın eski dönemini de ifşaatlarıyla karalamaya devam ediyordu. ABD medyasının önemli bölümünün görmezden gelmeyi tercih ettiği ifşaatta bana kalırsa en çarpıcı iddia, Yemen, Suriye ve Kuveyt de dahil olmak üzere diğer ülkelerde çevrimiçi etki kampanyaları yürütmek için kullanılan Amerika Birleşik Devletleri Merkez Komutanlığı'na (CENTCOM) ait propaganda hesaplarının beyaz listeye yani koruma altına alındığı iddiasıydı. Bu durum, Twitter’ın duruma göre dünyanın geri kalanında nasıl ülke çıkarları yararına bir propaganda aleti olabileceğini gösteriyordu.
Özetle; sosyal medyanın tüm dünyayı bir araya getirme misyonu, gücün merkezileşmesi yani birkaç elde toplanması konusunda çok tehlikeli bir sınıra ulaştı. Sıklıkla tekrarladığımız gibi internetin ideali bu değildi. Şu anda bu sapmanın sonuçlarını yaşıyoruz. Dijital bir kent meydanı oluşturarak, güya tüm dünyayı gerçek bir demokrasiye kavuşturacak sosyal medya, şimdi demokrasilerin ele geçirilmesi için vazgeçilmez bir araç haline geldi. Konuşup da sesimizi duyuracak başka bir seçeneğimiz olmadığı için bu hadiseyi içeriden izliyoruz. Çok yaşarsak, belki ileride, böyle bir deney yapılırken biz de içindeydik deme fırsatı da buluruz.