İNDİGNADOS (Öfkeliler) Hareketi 2010’ların başlarında dünyanın dört bir tarafında eşitsizliğe, adaletsizliğe, yozlaşmış otoriter yönetimlere ve neo liberal düzene karşı baş gösteren kitlesel protesto hareketlerinin İspanya ayağıydı. Gezi direnişinin Occupy’ın, sonradan manipüle edilse de Arap Baharı’nın Atlantik kıyılarını vuran uzantısıydı. Türkiye’den Mısır’a, İspanya’dan Yunanistan ve Amerika’ya milyonların daha iyi bir dünya özleminin İberya yarımadasındaki dışavurumu kendisine has özelliklere sahipti.

Ekonomik krizin yoksullaştırdığı, kemer sıkma politikalarının canından bezdirdiği genç yaşlı, kadın erkek milyonlarca “öfkeli” İspanyol’un aylar süren protestosunun yarattığı dalga bir süre sonrasında Podemos üzerinden siyaset arenasına taşındı.

Sokaklarda filizlenen hareketi “ehlileştiren” Podemos, genç, karizmatik lider kadrosu, esnek örgütlenme modeli ve “popülist söylemler”le kısa sürede yeni bir umut dalgası yarattı. 36 yaşında, uzun saçlarıyla alışılmışın dışında bir lider portresi çizen, akademi dünyasından siyasete geçiş yapan Pablo Iglesias’ın öncülüğünde eşitlikçi, özgürlükçü, halkçı sosyal politikalar vaadiyle önemli bir aktör olageldi.

Podemos’a verilen destek mevcut partilere yönelik öfkenin bir ifadesiydi. Her yurttaşa evrensel temel bir gelir sağlanması, borç yükünün yeniden yapılandırılması, haftalık çalışma süresinin 35 saate düşürülmesi, emeklilik yaşının 60’a çekilmesi, emekli maaşlarında iyileştirmeler, reel ücretlerde bir üst sınırın belirlenmesi, kar eden şirketlerin işçi çıkarmasının önüne geçilmesi gibi çıkışlar öfkeyi sandığa yansıtmayı başardı.

Avrupa parlamentosundan bölgesel parlamentolara ve federal parlamentoya birbiri ardına önemli seçim zaferlerine imza attı. Tüm parlamentolarda hatırı sayılı sandalyeler elde etti.

Kelime olarak “Yapabiliriz” anlamına gelen Podemos, Mayıs 2014’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde 1,2 milyon oy alarak beş sandalye kazandı. Bir sene sonra genel seçimlerde ülkenin önde gelen güçlerinden biri hâline geldi.

Beş yıl gibi kısa bir sürede Podemos, ülkenin başat aktörlerinden birine dönüştü. Sanchez liderliğindeki Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) ile yapılan sol/sosyal demokrat iktidar koalisyonunun ana bileşenlerinden.

Ancak görünen o ki “öfke”nin parlamentoya hapsedilmesi Podemos’a yaramamış gibi. Tıpkı SYRIZA gibi bu zorlu süreçte iktidara gelmek, sağcı yönetimlerin, kapitalist sistemin yol açtığı enkazı kaldırmak ağır geldi.

Podemos’daki kan kaybı devam ederken son olarak Galiçya ve Bask Bölgesi’ndeki seçimlerde adeta hezimete uğradı. Galiçya’da 14 koltuk kaybederek parlamento dışında kaldı. Unidas Podemos (UP) Galiçya’da muhafazakâr sağ Halk Partisi’nin ardından ikinci partiydi. Bask Bölgesi’nde oyların yarısına yakınını kaybetti.

Peki, kısa bir süre öncesine kadar örnek alınması gereken bir “hareket” olarak tüm sola salık verilen Podemos neden, nasıl kaybetti? Sorunun yanıtı elbette ki farklı şekillerde verilebilir. Her yanıt yeni bir tartışmaya da mahal verebilir.

Bir siyasi ‘fenomen’den kaybedenler kulübünün üyeliğine doğru yol almaya doğru giden bir “popülist” hareketi tahlil etmek hem zor hem de kolay.

Madrid’in ünlü Puerta del Sol Meydanı’nda düzenlenen görkemli mitinglerdeki sloganlar, söylevler ve de konuşmalar aslında bugünkü kaybın işaretlerini veriyordu.

“Onlar bizi temsil etmiyor”, “Hepsi dışarı!” gibi sloganlarla kitleleri konsolide eden Podemos neo liberalizmi hedef alırken kapitalizme yeterince dokunmamayı tercih ediyordu. Katalan bağımsızlık referandumundaki ortalamacı tavrı, Bask sorunundaki ürkekliği hepsi problemliydi.

Net bir ideolojik/politik hattın olmaması zamanla öfkenin dağılarak kendi eski mecrasına/mecralarına dönmesine neden oldu.

Ana omurgasının merkez sağ ve sol partilerin yol açtığı hayal kırıklığını oluşturan taban, sunulan alternatifleri de yetersiz görünce motivasyonunu kaybetti.

Elbette ki Podemos için her şeyin bittiği iddia edilemez. Ancak her seçimden oy kaybedilerek çıkılması “öfke”nin bir saman alevi gibi parlayıp sönme tehlikesini akıllara getirmiyor değil.