Polatlı 58. Topçu Tugayı’nda rutin bir Cuma akşamı, tüm birliklere gece eğitim yapılacağı duyuruluyor. Tüm kadro gece eğitimine başlıyor. Gece eğitimi dediğimiz ne, askerler bir araya gelip, subaylardan teorik ve pratik bazı dersler, güncel gelişmelerin askeri yorumunu dinliyor, araçlara bakım vs. yapılıyor.

Tugay Komutanı Murat Aygün, saat 21.30’da tüm bölük komutanlarını birden toplantıya çağırıyor. Murat Aygün sert, sürekli azarla astlarını yöneten bir general, doğuda da savaşmış, her şey çok hızlı gelişiyor. Aygün, elindeki bir A4 beyaz kâğıdı eliyle parçalara ayırıyor, bir yandan da duvardaki bir haritayı göstererek hızlı hızlı konuşuyor, Sıkıyönetim ilan edildi, birliğimize de görev verildi, Ankara’da 10 ayrı noktanın güvenliğini alacağız, herkes görevlendirdiği noktaya intikal etsin, orada polis sizi karşılayacak, herkes askerlerinin ve araçlarının başına diye bağırıyor. Ne bir soru, ne açıklama, ne de fazla bir tek sözcük. Toplantı 20-25 dakikada bitti bile.

Bölük komutanları ne olduğunu, listede kimlerin adının yer aldığını, ne kadar silah alınacağını birbirine sorarak bölüklerinin başına gidiyor. Genelkurmay’a saldırı olduğundan IŞİD’in Genelkurmay’ı bastığına kadar rivayetler kulaktan kulağa yayılıyor. Neyse talimatlar veriliyor, listede olmayan kişilerle de eksikler tamamlanarak, ağzına kadar doldurulmuş MAN araçlarla, subay, astsubay, uzman çavuş ve erlerden oluşan gruplarla -sayıları 300’e yakın-, saat 23.30 sularında kışladan çıkışlar başlıyor. Murat Aygün’ün tükenmez kalemle yazdığı çizgisiz kâğıtlarda her birliğin varış noktası ve personelin adları yazılı, gazino komutanı, yemekler, meyveler, çaylar, servis, mutfak sorumlusu binbaşı bile listeye son anda dahil edilip MAN’a atılanlardan. Zifiri karanlık bir hava, ay gökte pırıl pırıl, Polatlı’dan Ankara merkeze doğru MAN araçlarla tangır tungur ilerleme başlıyor. Işıklarıyla MAN’lar, arkalarında homurtular ve simsiyah bir duman, 15 Temmuz 2016’nın son saatlerindeyiz.

Yoldaki kafileyi bir sürpriz bekliyor, slogan, küfür, taş, protesto sağanağı başlıyor, o anda ilk şaşkınlık, cep telefonlarına ilk mesajlar da geliyor, Ankara’da darbe oluyor, araçtakiler nereye, niçin gittiklerini henüz bilmiyor, yasal emri ifa ediyorlar. Durumu derhal Tugay’a bildiriyorlar, yollar açılacak bekleyinden geri dönene kadar birçok ses geliyor telsizlerden. MAN araçlar bulundukları yerde stop ediyor, bazı subaylar halkı sakinleştiriyor, biz herhangi bir darbenin içinde değiliz, sakin olun, ilerlemeyi de durdurduk, emir bekliyoruz, şeklinde konuşmalar yapılıyor. MAN araçlar perdeleri indirdi, yol kenarlarında, petrol istasyonlarında beklemeye başladılar, bazıları geriye, kışlaya dönüş aldı bile. Polatlı birliklerinin tekerlekleri 10-15 kilometre dönmedi, şimdi geriye doğru bir intikal var. Gece bitti, gün aydınlandı, halkın üstüne kusan tek bir silah, sıkılmış bir tabanca, atılmış bir mermi, tek bir ölü veya yaralı yok.

Polatlı Birliği’nde Topçu ve Füze Okulu da var. Envanterlerinde tam 250 kilometreden hedefi gözünden vuran füze rampaları var. Suriye harekâtında da görev emirleri kışlaya daha önceden ulaşmış halde. Zira bir cephe muharebesinde, füze kullanacak bu birliğin savaşta tayin edici bir rolü olacak. Ayrıca tugay KOKTOD (Kolluk Kuvvetlerine Toplumsal Olaylarda Destek) göreviyle de yüklendirilmiş halde. Özeti şu: Bir şehirde toplumsal bir protesto, eylem, halk isyanı vd meydana gelirse, polis olağan yöntem ve birlikleriyle bastıramazsa, Polatlı birlikleri de devreye girip isyanı, eylemi, grevi, her neyse bastırmak üzere görev yapabiliyor. Dolayısıyla, saat 21.30’da verilen, Ankara’da güvenliği alacağız emrinden hiç kimse şüphelenmiyor, tek bir ast üste itiraz etmiyor, ne bir ses ne de kuşkulu soran bir bakış.

MAN’lar, içindeki binbaşılar, yüzbaşılar, üsteğmenler, astsubaylar, hiç kimseye talimat verme yetkisi olmayan uzman çavuşlar, tezkeresine 1 gün kalmış gariban erler, 16 Temmuz sabahı şaşkınlık, öfke ve tepki içinde. Birazdan gözaltılar başlayacak, başta Bilal Akyüz, Murat Aygün ve Osman Ünlü alınacak, sonra sıra gariban erlere gelecek. Bir yıl sonra iddianame yazan savcı, erlere bile darbe yapmaktan ceza isteyecek, sonra terfi edip gidecek. Suçlama: Darbe yapmak için kışladan çıkmak ama “başaramayacağını anlayınca” vazgeçme.

15 Temmuz 2016 Polatlı Darbe Davası’nın özeti kısaca böyle. Yasal bir emrin gereğini yapan, aldığı emri sorgulama imkânı zaten olmayan, sivil tek bir kişiye zarar vermemiş, yoldaki bariyeri dahi ezmemiş, canlı cansız kimseye namlu doğrultmamış, sessiz bir gece kuşunu korkutmamış, yargılama aşamasında hiç kimsenin gelip duruşmalarını izlemediği, merak etmediği, gazetelerde tek satır haber dahi olmayan Polatlı davasında savcı 20 ay sonra, tahliye ettiği kursiyerlere, ordunun en altı uzman çavuşlara bile ağırlaştırılmış müebbet talep ediyor. Oysa yasal emrin ifası askerlik vazifesinin bir gereği, ast üste itaate mecbur, bu askerlik yemininin ve mesleğin ABC’si. 15 Temmuz gecesi de alınan emrin yasallığını sorgulama konusunda mevcut askeri hukuk bir tarafa, tek bir emare dahi yok.

Darbeyi bastırma adına hukuku katletmeye gerek yok, yeni bir kahramanlık destanı da lüzumsuz. Eğer böyle devam ederse Polatlı’dan adalet asla çıkmaz, olsa olsa yeni Ergenekonlar, yeni Balyozlar, hukuka yeni kumpaslar çıkar.