Yunanca “savaş” anlamına gelen “polemos”tan türemiş polemik sözcüğü için “söz dalaşı”, “kalem kavgası” diyenler de var, “Siyasal, bilimsel ya da yazınsal herhangi bir konuda yazılı olarak, basında yapılan sert tartışma, kalem kavgası” diyen sözlükler de.

Sert tartışma, kulağa itici gelse de dostça ve karşındakini ilerletmek adına yapılıyorsa, iyidir.

Bu yazı bir polemik değil ama sözcüğü aklıma düşüren de Kılıçdaroğlu’nun Abant’ta milletvekillerine yaptığı uyarı oldu. Cumhuriyet’ten okuduğuma göre; “iktidarla polemik yaratacak, Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ya da toplumu ayrıştıran her türlü konuda tartışmaya girmekten sakınmaları gerektiği” konusunda net uyarılarda bulunmuş ve “83 milyonu kucaklayıcı bir dil” önermiş.

Genel bir söylem sayarsanız fazla sorunlu görülmeyebilir. Ancak, bugünün Türkiye’sinde ve tek adam rejiminin sona erdiği duygusu yaygınlaşırken, daha önce söylenenlerle birlikte düşününce önem kazanıyor!

Önce şu tek adam rejiminin sonlandığını nereden çıkardığıma dair iki laf edeyim. Tamam anketler var, AKP’nin taban kaybettiğine dair hepimizin gözlemleri var ama bir de burnu çok iyi koku alan, geminin batmakta olduğunu herkesten önce hissedenler var!

İşte, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin en ateşli savunucularından Nagehan Alçı… “Başkanlık sisteminin Türkiye’ye fayda sağlayacağını söylemiş ve yanılmış bir gazeteciyim” diyerek yeni sistemde cumhurbaşkanını “en sembolik” noktaya itti. Cem Küçük de, son yazısında, 2023 seçiminin telafisi olmadığını vurgulayıp AKP milletvekillerine etiksiz iktidar medyası yerine muhalif medyaya çıkmalarını önerdi.

Oysa iktidar ikna edici olmadığından medyası da ikna edici değil!

“Sorun çıkarmadan gider mi gitmez mi” gibi son derece önemli tartışmayı şimdilik bir kenara koyarsak, gidenin yerine ne geleceği en önemli konumuz. İktidar cenahı giderayak nafile bir anayasa tartışması açmışken, muhalefet bloku da yeni dönemin olmazsa olmazlarını belirlemek için toplantılar yapıyor. CHP ve İYİ Parti’nin gövdeyi oluşturduğu 6 partinin anlaştığı metin yakında ortaya çıkacak ama orada bir laiklik vurgusu olmayacağı çoktan ortaya çıktı.

Geçen hafta HDP tutum belgesini yazarken de bu eksikliğin altını çizmiş ve “Sosyalistler de, olabildiğince ortaklaşarak kendi tutum belgelerini ortaya koyduklarında, laikliğin şu biraz sahipsiz hali sona erecek ve gidenin yerine gelecek olana dair tavırlar daha da netleşecektir” demiştim.

AKP’nin “abi”lerinin dindar bir anayasadan bahsetmesini, Diyanet İşleri Başkanı’nın hukuku ve tüm hayatı dine dayalı oluşturma rüyasını ve iktidarın bugüne kadarki laiklik karşıtı uygulamalarını “polemik konusu” yapmamayı ve siyasal söylemi daha “sınıfsal” bir yerden işsizlik, yoksulluk gibi en geniş halk kesimlerinin sorunları üzerinden kurmayı anlayabiliriz. Ancak, “Laiklik olmazsa olmazımızdır. Nokta!” demez ve bunu her fırsatta vurgulamazsanız gidenin yerine gelecek konusunda endişelenmek zorundayız.

Ve şu 83 milyonu kucaklayan dil! 2021 nüfusumuzun 83 milyon 613 bin olduğu açıklanmıştı. Kılıçdaroğlu 83 milyonu kucaklarken, 613 bini halka hayatı zehir edenler bu kadar diye bilinçli olarak dışarıda bıraktıysa ne ala! Ama 83 milyonla “herkes” kastedilince başka!

“Pandora”nın kutusu açıldı ve sarayı inşa eden, iktidarın ihaleleriyle ihya olan Rönensans Holding’in 210 milyon doları vergi cennetine uçurduğu görüldü ya (kutudan başkaları da çıkacak), işte bunları bile muğlâklaştırabilecek bir “herkesi kucaklama” cidden sorunlu!

Gidenin yerine gelecek konusunda soldan ortak ve güçlü bir ses çıkartma zorunluluğu her geçen gün kendini daha fazla dayatıyor!