Geçen haftanın en çok konuşulan konularından biri şüphesiz İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun uyuşturucu satıcılarına yönelik çıkışıydı. Soylu’nun, polisi görevlendirerek, “Gerekirse bacaklarını kırın” sözlerinin ardından kendisine Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Bu ifadeler sadece terör ve uyuşturucu ile mücadelede için bir kararlılık göstergesinden ibarettir” açıklaması ile destek verdi. Şiddetin ülkeyi yönetenler eliyle kurumsallaşması, hukuk devletlerinde bu türden ifadelere yer olamayacağı üzerinde duruldu. Ne var ki bu muhalif eleştiriler; ‘Uyuşturucu satıcılarını bile koruyorlar’ gibi akıl almaz bir düzeye çekildi.

Gerçekten mücadele mi?
Tartışmalarda çok önemli bir konu ise eksik kaldı. Ortadaki büyük çelişki fazlaca değerlendirilmedi. O çelişki, gerçekte devletin uyuşturucu ve uyuşturucu çeteleriyle mücadelede bir kararlılık göstermediğidir. Rakamlar çarpıcı. Veriler Türkiye İstatistik Kurumu’na (TUİK) ait. 2016 yılını içine alan istatistiki bilgilere göre; AKP döneminde uyuşturucu bağımlılığı yüzde 678 arttı.
Oranlar bile gerçekte ‘mücadele’ ifadelerini boya düşürüyor. Fakat tartımaların içeriğine yönelik daha tezat bir durum da var. Dosyalardan okuduklarımız çarpıcı. Polis, gerçekte bacak kırmıyor, ‘muhabbet’ kuruyor. Maltepe Gülensuyu Mahallesi’nde uyuturucu çetelerine karşı geldiği için 19 yaşında öldürülen Hasan Ferit Gedik dosyasına yansıyan tapeler bile ‘bu mücadelenin’ ne düzeyde olduğunu gösteriyor.

Husumet değil muhabbet var
Devletin polislerinin, uyuturucu çeteleriyle nasıl işbirliği yaptığına ait konuşmalar telefon görüşmelerine yansıyor. Dosya içeriğindeki bir tapede; Gedik’in katili olduğu şüphesi ile gözaltına alınıp serbest bırakılan ve tam 10 gün sonra başka bir kişiyi bıçaklayan Zafer Turhan A. polisle dostça pazarlık yapıyor. Çetebaşı olduğu iddia edilen Zafer Turhan A., Şeref Karameşe isimli çete üyesini karakola yollayarak onun telefonu vasıtası ile A. İsimli bir polisle görüşüyor.

Çarpıcı bir bölümü aktaralım:

“…Z.T.A: Nasılsın abi iyisin
A: İyiyim ya bu olayı senin yaptığını söylüyorlar. Gel iki dakika ifadeni alalım.
Z.T.A: Ben sana bir şey söyleyeyim mi, ben gelsem beni paket ederler… Ben açık açık söyleyeyim sana bu işi ben yapmadım.
A: Ya sen yapmadın ama ifadeni vereceksin illa ki bir gün, bugün, yarın. Öbür gün.
Z.T.A: Tamam gelirim yanına gelmesine de emin ol yani Oflu abi…
A: Ya sen ne yap biliyor musun öbür gün benim yanıma gel…”

Tahliye- Suriye- uyuşturucu tezgâhları
Gedik dosyasındaki çete üyelerinin bazıları Türkmen Dağı’nda savaşıyor. Bu konuda devletin kendilerini desteklediğinden söz edip ‘devlet büyükleri’ne selam gönderiyorlar.

Gedik davasının henüz mahkeme tarafından çözümlenmeyen 33. celsesinin ifadelerini paylaşalım. Mert Kazan, Gedik’in ‘katil’ olarak yargılansa da onun suçu üzerine aldığı belirtiliyor. Söyledikleri vahim: “Bu mağdur edilen kişiler şikayette bulunamıyor çünkü öyle kişiler tahliye ettiniz ki, dışarıda bir grup kurmuşlar. Devlet destekli olduğunu düşünüyorum. Suriye’ye gidip geliyorlar ve milleti de ürkütmüşler. Uyuşturucu tezgahları kurmuşlar. Bakın cezaevilerini araştırın. Uyuşturucu parası geliyor. 200-300 lira, bana da geldi.”

Sadece Gedik dosyası bile ‘mücadele’ konusunda yeterli ipuçları verirken, dosya avukatlarından Ezgi Çakır, çok daha çarpıcı bir bilgi paylaşıyor: “25 aralık Pazar günü bir torbacı halk tarafından Okmeydanı’nda yakalanıyor. Torbacı mahalleliyle, burada dolaşan S48 ve S51 kodlu zırhlı araçlar tarafından iki kez alıkonulduğunu anlatıyor. Araçlarda bulunan polisler üzerindeki paraları ve uyuşturucuyu alarak ceplerine koyuyorlar. Torbacı şunları aktarıyor: Daha sonra aynı uyuşturucunun, polisler tarafından bir başka arkadaşıma satıldığını duydum.”

Tümünü üst üste koyunca Ahmet Şık’ın kulaklarını çınlatmadan olmuyor.

Uyuşturucu: Bir tarla iki kuş
Uyuşturucunun yoğun olarak pazarlandığı mahallelerin, ilginç iki özelliği var. Buralarda, sol, demokrat, Kürt ve Alevi gruplar yoğun olarak yaşıyor. Mahalleler aynı zamanda şehir merkezlerindeki kalburüstü yerler. İstanbul’da Okmeydanı, Gülsuyu-Gülensu, Armutlu, Gazi ve Bağcılar’ın bir bölümü bu emsaller kapsamında. Buralara uyuşturucu sokarak semt sakinlerinin huzuru bozuluyor.

Kaymakam ne diyor
Konunun içeriği ile bağlantılı olarak bir başka belgeyi paylaşmakta yarar var. Belge, Maltepe Gülsuyu-Gülensu’yu ilgilendiriyor. Maltepe Kaymakamlığı’na ait ‘Nazım Planı çalışmaları’ konusu ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) sunulan evrak, koca bir mahalleyi terörize ederken, halkın da bu yerleşkeden uzaklaştırılması gerektiğini anlatıyor. Uyuşturucu çetelerinin kol gezdiği mahallenin yıllardır ranta açılmak istenmesi rastlantı olmasa gerek.

Maltepe Kaymakamı Necip Çakmak imzası ile İBB Başkanlığı’na sunulan raporda kurum görüşleri belirtiliyor. 06.06.2016 tarihli ve 108067 sayılı ‘Gülsuyu-Gülensu ve Maltepe Başıbüyük mahallesi 1/5000 nazım planı uyarınca Kaymakamlık, mahalleliye şu satırlarla ‘terörist’ muamelesi yaparken, mahalle sakinlerinin de bölgeden ayrılmaları yönünde görüş bildiriyor:

“İmar planları çalımaları ile ilgili mevcut hak sahiplerinin de mağdur edilmeden faydalandırılması ve adaletli bir imar planının bir an önce yapılması, ayrıca bölgedeki illegal yapıların da ortadan kaldırılması için plan çalışmalarının hızla sonuçlandırılması bölgenin huzuru ve istikrarı için önem arz etmektedir.”

Her şeyi birbirine eklediğimizde ortaya bir bütün çıkıyor. Bacak kırmak hikâye, muhaliflere saldırı ve rant şahane!