Dilek Doğan, Armutlu’daki evine baskın yapan polislerce vurularak öldürüldü. Polis hakkında “ihmali davranışla ölüme sebebiyet vermekten” iddianame hazırlandı. Doğan ailesinin avukatı Oya Aslan, geçen Cuma savcılığa verdiği dilekçeyle, polisin tutuklanmasını, “kasten insan öldürme” suçundan yargılanmasını talep etti.
Dilek’in annesi, babası ve ağabeyi Mehmet Doğan olayın görgü tanığı. Anlattıklarına göre, salonda diğer polisler arama yaparken polislerden biri kimliklerini alıp dışarı çıktı, sonra da hızla geriye dönüp Dilek’i vurdu. Polis, ifadesinde “Dilek Doğan’ı bilerek vurmadığını” iddia etti. Ağabey Mehmet Doğan’ın kendisini engellediğini, bu sırada silahını ateşlediğini söyledi.
Buna karşın avukat Oya Aslan da o çok basit ve her şeyi açığa çıkaran soruyu sordu: “Polisin eli neden tetikteydi?”
Ailenin güvenliğini sağlamakla yükümlü polis, neden aile bireylerine silah çekti, neden silahın emniyeti açıktı, neden silahını ateşledi?
Polisin ifadesinde bu soruların cevabı yok. Kendisine bu sorular soruldu mu, onu da bilmiyoruz.
Günay Özarslan da Bağcılar’daki polis operasyonunda vuruldu. Polisin ajanslara “verdiği bilgi” çatışma olduğu yönündeydi.
Ancak sonra olay yerinin fotoğraflarını gördük, evin içinden polise doğru yapılmış bir atış tespit edilmedi. Bu bilgi tutanakta yer almadı mı derseniz, tutanak da avukatlarına verilmedi.
Zaten cenazesini de üç gün sonra verdiler ailesine.
Avukat Günay Dağ polisin olay yeri tutanağını okuma şansı buldu, tutanakta da “çatışma çıkmadığı” yazıyordu. Olayın üzerinden bir ay geçtiğinde dosyada otopsi raporu bile yoktu. Tek bildiğimiz, vücudundan 15 kurşun çıktığı.
Vurulduğunda giydiği kıyafetleri, mermi çekirdekleri ve kovanları, evde mermi isabet eden eşyalar, tanık ifadeleri… Hepsi “kayıp.” Vuran kim, soruşturma hala açık mı, bir dava açılacak mı? Bilmiyoruz.
En son geçen hafta, yine bir kadın, yine İstanbul’da, tek başına kaldığı evde hava karardığında öldürüldü.
Dilan Kortak’ın kaldığı ev, geçen Perşembe akşamı polis baskınına uğradı. Polis tüm mahalleyi çevirdi, sokağa çıkılmasına izin vermedi. Mahalleli “çatışmaya” kanıt olacak bir silah sesi duymadı, yan sokakta oturanlar polisi görünce neler olduğuna bakmak istedi, evlerinden çıkamadılar.
Gece duyduk ki, “çatışma çıkmış” Dilan ölmüş.
Onun da vücudundan beş kurşun çıktı. Otopsiye katılan avukat Kadir Tunç, Dilan’ın otomatik silahla taranmış olduğunu söyledi. Avukatları çatışma çıktığına dair bir delil olmadığını açıkladı, Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi ısrarla “yargısız infaz” diye açıklama yaptı.
Dilek Doğan 18 Ekim’de vuruldu, 25 Ekim’de hastanede hayatını kaybetti.
Günay Özarslan 24 Temmuz’da Bağcılar’da vuruldu, Dilan Kortak 3 Aralık’ta Sancaktepe’de.
Polis üç kadını farklı mahallelerde farklı zamanlarda aynı şekilde öldürdü. Hevesli haber ajansları daha operasyonlar bitmeden, “evlerden polise ateş açıldığını” yazdı.
Ne gazeteciler ne polis, öldürülen kadınların kendilerine ateş açtığının kanıtını gösteremedi.
Avukat Aslan, Dilek için verdiği dilekçesinde “Ateş açarak insanları vuran polislerin tümü benzer savunmalar yaparak kendilerini aklama çabası içerisinde olmuşlardır” dedi.
Cinayetleri de savunmaları da aynı. Polisin eli hep tetikte.