Geçen yıl bazı hayırlı işler de yaptım. Gerçi o işlere de salgının gölgesi düştü ama neyse ki planlar bozulmadı. Takvimler sıkışsa da Goethe Enstitüsü’nün polisiye projesi gerçekleşti. Projenin ikili bir amacı vardı: Biri Türkiye’de tanınan, beğenilen, okunulan ama kitapları henüz Almanca’ya çevrilmemiş polisiye yazarları tanıtmak. Böylece diğer amacımız da kendiliğinden ortaya çıkıyor: onların kitaplarının çevrilip Alman polisiyeseverlere ulaşmasını sağlamak. Aynı şey karşı taraf için, yani kitapları henüz Türkçe’ye çevrilmemiş Alman polisiye yazarları için de geçerliydi.

Salgının gölgesi de şöyle düştü üstümüze. Önce, proje ertelenecek, hatta iptal edilecek sandık. Ancak 2020 içinde bitmesine karar verildi. Ne var ki, Covid yüzünden iki yakın dostunu yitiren siyasi polisiye üstadı Wolgfang Shorlau projenin Almanya tarafından çekildi. Çok da az vaktimiz kalmıştı. Ama Münihli komiser karakteri Zeki Demirbilek, nam-ı diğer Komiser Paşa ile tanınan Türk asıllı Alman polisiye yazarı Su Turhan, üç haftada mucizeler yarattı.

Her şeyden önce bir polisiye tarihi yazısı gerekliydi: Bir “unutulan tarih” yazısı. Çünkü geçen yüzyılın sonunda sayısı artan polisiye yazarlarına/romanlarına karşın, herkes Türkiye’de polisiye yazını o vakit başlamış sanıyordu. Edebiyatın, özellikle polisiyelerin güvenilir eleştirmeni Ömer Türkeş yazısında polisiyenin yüz yılı aşan tarihinden söz etti. Tanıtımlarımızdan birini kaleme alan Erol Üyepazarcı’nın ayrıntılı kitabı “Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes” da, bu konuda bilgi edinmek isteyen herkese açık.

Tarih yazısı dışında üç tanıtım yazımız, üç podcast’imiz, bir geniş söyleşimiz, bir konsept yazımız vardı. Biraz da adları kulakta/gözde kalsın diye, tanıtım yazılarını yazmaları için polisiye yazarı dostlarımıza ricada bulunduk. Çağatay Yaşmut’u ve kahramanı Başkomiser Galip’i tanıtan Armağan Tunaboylu, muhabbet tellalı bir karakterin, Metin Çakır’ın yaratıcısı. Gene polisiye yazarı olan Doruk Ateş, kendine kahraman olarak Padişah’ın cinayet çözmekle bizzat görevlendirip Anadolu’daki Germiyan Sancağı’na yolladığı Dersaadetli Hafiye Eşrefzade İdris Bey’i seçen Ayfer Kafkas’ı seçti. Beş yaşında fırlama bir dedektifi olan Alper Canıgüz’ün kitaplarını tanıtan Erol Üyepazarcı ise, yukarıda sözü geçen iki ciltlik “tuğla gibi” kitabın yazarı.

Diğer üçlü grubumuz ise gene polisiye yazarlarından oluşuyor. Bu kez Ayşe Erbulak Özgürdal, Ercan Akbay ve Suat Duman karşımızdalar. İlk ikisiyle bu projeyi sunulan çerçeveye göre hazırlayan ben, polisiye üzerine yazan ve NTV Radyo “Cinayet Masası” programını yaklaşık yirmi yıldır hazırlayıp sunan Sevin Okyay konuştum. Suat Duman’ın sorularını ise Türkiye’nin ilk ve tek basılı polisiye dergisi olan 221B Dergi’nin yayın kurulu üyesi ve editörü Özlem Özdemir hazırlayıp sundu.

Ayşe Erbulak 14 yaşından beri polisiye okuyor, yazmaya ise “Hafiye Karılar” üçlemesiyle başladı. Artık bambaşka karakterlerle ilgileniyor. Ercan Akbay seri katil meselesine ilgi duyuyor. Onun da bir üçlemesi var. Bu üçlemenin kitaplarından “Yağmurdan Önce – Sami Tuzcu Dosyası” ile ödül aldı. Suat Duman ise şu sıralarda serisi 1918 ile meşgul. İki başkarakteri Fransa’da eğitim görmüş, özgüven sahibi iki genç kadın: Ferda ve Miette.

Yazılı söyleşimizi Algan Sezgintüredi ile yaptık. Kendisi sadece polisiye yazmakla kalmıyor, çevirmen ve editör olarak da çalışıyor. İki kahramanlı bir ekibi var: İstanbul’un Kadıköy yakasında yaşayan geleneksel ailelerin detektifliğe merak salmış çocukları Vedat ile Tefo. Sezgintüredi aynı zamanda Türkiye Polisiye Yazarları Birliği POYABİR’in de başkanı.

Doğrusu biz, Goethe Enstitüsü’nün projesinin bir parçası olarak sunduğumuz bu Türkiye polisiye peyzajı ile iftihar ediyoruz. Öte yandan, istisnalar ve öncüler dışında, polisiyenin insanı tek başına geçindirmesi zor. Neyse ki polisiye roman yazanlar da, polisiye üzerine yazan bizler de (Üyepazarcı, Türkeş, bendeniz) her şeyden önce polisiyeye tutkunuz. Burada adı geçmiş her yazar işini sever. Tanışmadınızsa eğer, sizi onlarla tanışmaya davet ediyoruz. Alman meslektaşlarıyla da…