Tüm dünyanın en büyük sorunu haline gelmiş, 3 milyona yakın insanın ölümüne yol açmış bir salgın söz konusu olduğunda, hele bir de ülkenin Sağlık Bakanı iseniz, salgınla ilgili bilgileri halktan gizlemenin hiçbir haklı açıklaması olamaz.

Politik işlevsizlik ve bilgi saklama

Doç. Dr. Ümit Kartoğlu

Bütün toplumu ilgilendiren bir konuda, herkesin her şeyi olayın ucunda hasta olup ölmek de olduğundan haklı olarak merak ettiği bir süreçte, elinde bu bilgilerin tümü olup da bunları halktan gizlemek nasıl bir duygu verir insana? Gece yatağa yattığında gözlerini kapamadan “hehe, hâlâ bilmiyorlar” diye mi içinden geçirir insan? Bunun üzerine tatlı bir uyku mu çeker?

Salgının başından beri tüm vatandaşları sağlıkları açısından fazlasıyla ilgilendiren birçok konuda Bakan Dr. Koca devlet sırrı gibi sakladı bilgileri. Düşünsenize, aralarında yüzme bilmeyenlerin de olduğu vatandaşlar karşıya geçmek için suya giriyor, siz biliyorsunuz suyun ne kadar derin ve akıntının nerede fazla olduğunu, ama hınzırca uzaktan suda cebelleşenleri seyredip tweet atıyorsunuz. Söylemiyorsunuz bildiklerinizi.

İnsan bildiği şeyi niye gizler?

Kuşkusuz bilinen bir şeyin gizlenmesinde mutlaka kötü bir neden olmayabilir. Eşinize ya da çocuklara yapacağınız bir sürpriz nedeniyle hazırlıklarınızı gizlemeniz kadar normal bir şey olamaz. Kimi zaman karşınızdakini tasalandırmamak nedeniyle gizleyebilirsiniz duygularınızı, düşüncelerinizi. Her ne kadar paylaşmak işin ilacı olabilecekse de bu gizlemeyi anlamak daha mümkün. Kimi şeyler özel yaşamınıza girer, başkalarının bilmesini istemezsiniz, arkadaşlarınızın bile, onun için paylaşmazsınız, bunu da anlamak mümkün.

Bir de yargılanmaktan, eleştirilmekten korktuğunuz için saklarsınız bildiğinizi. Yakalanmamak için her yolu denersiniz. Ama çoğu zaman gerçeğin bir şekilde gün yüzüne çıkma huyu vardır.

Tüm dünyanın en büyük sorunu haline gelmiş, insan hayatını allak bullak etmiş, ekonomiye diz çöktürmüş, 3 milyona yakın insanın ölümüne yol açmış bir salgın söz konusu olduğunda, hele bir de ülkenin Sağlık Bakanı iseniz, salgınla ilgili bilgileri halktan gizlemenin hiçbir haklı açıklaması olamaz. Olamaz, çünkü gizlediğiniz bilgiler açıklandığında hayat kurtarıcı olacaktır.

Pandemi sürecinde çoğu ülkede gözlemlediğimiz, Sağlık Bakanlıkları başta olmak üzere, kimi uluslararası halk sağlığı kuruluşlarının da tekrarladığı hataların başında halka karşı sergilenen güvensizlik ve dolayısıyla takınılan babacan tavırlar gelmektedir. Bunu Sağlık Bakanlığı sayesinde Türkiye’de fazlasıyla yaşadık ve daha da ciddi boyutlarda yaşıyoruz. “Sus ve dinle” mantığıyla hazırlanan risk iletişimi bir işe yaramıyor. Risk iletişimi, sağlıklarına, ekonomik ya da sosyal refahlarına yönelik tehditlerle karşı karşıya olan kişiler (vatandaşlar) ve uzmanlar (Sağlık Bakanlığı) arasında gerçek zamanlı bilgi, öneri ve düşünce alışverişini ifade eder. Risk iletişiminin son kertede amacı, risk altındaki kişilerin kendilerini ve sevdiklerini korumak için bilinçli kararlar almalarını sağlamaktır.
Oysa çok yalındır işin özü. Camus’nün Veba kitabında Doktor Rieux’la Rambert’in konuşmasında duyduğumuz şeydir:

“-(...) Ama yine de size şunu söylemeliyim: Tüm bunlarda kahramanlık diye bir şey söz konusu değil. Dürüstlük söz konusu. Bu, gülünç gelebilecek bir düşünce ama vebayla savaşmanın tek yolu dürüstlük.

-“Nedir dürüstlük?” dedi Rambert, ansızın ciddileşen bir tavırla.

-Bunun genelde ne olduğunu bilmiyorum. Ama benim durumumda mesleğimi yapmaktır.”

Onlara hakkımı helâl etmiyorum!

Bilgi saklamak bir yana, yöneticilerin, iktidara yakın kesimlerin önerilen önlemleri hiçe sayan tavırlarına gözlerini kapatması erdemmiş gibi standart bir davranış halini aldı. İktidar partisinin son büyük kongresi bu açıdan salgının başından bu yana tükenen sağlıkçıları, kurallara uyan, sevdiklerine sarılamamış, yitirdiklerini gömememiş insanları çileden çıkarttı. Yapılanlar resmen insanlarla alay etmekten başka bir şey değildi. Vaka sayıları ve ölümler ciddi oranlarda artmaya devam ederken, Türkiye’nin her köşesinden binlerce insanı maskesiz, bağırarak çağırarak şarkı söyleyerek dans ederek otobüslerle Ankara’ya getiren iktidar partisi saatlerce kapalı bir mekânda sıkış tepiş bu insanları kaynaştırarak, aynı yolla Türkiye’nin her köşesine dağıttı.

Her ne kadar Sağlık Bakanı hekim ise de bulunduğu makamın bir halk sağlığı makamı olması gerekirken, politik disfonksiyon nedeniyle tümüyle politik bir tavırla hareket ettiğinin farkındayım. Bu nedenle de kendisinden hekimlik etik değerleri doğrultusunda, halk sağlığı ilkeleri ışığında, bilimin gösterdiği yolda, şeffaf bir politika izlemesini beklemiyorum. Bugüne dek sayısız bilim insanının, bu işin uzmanı kuruluşların önerdiği çözümlere tümüyle kulak kapatması, her yaptığı işi bir başarı destanıymışçasına anlatması başka türlü açıklanamaz. Yaptıkları girişimlerle dünyaya örnek olan ülkelerle de dalga geçercesine “Filyasyon yöntemini bizim uyguladığımız şekilde uygulayan başka ülke henüz yok”, “Savaşta ağır yenilgi alan ülkeler var. Biz, en iyiler arasındayız.” diyebilmiştir. Daha da ileri giderek, bilgi gizlemenin ötesinde algı oluşturmaya yönelik yanlış bilgi vermeyi de sürdürmüştür: “Salgınla mücadelemiz başarıyla sürüyor. Bundan kuşkunuz olmasın.”, “Koronavirüsle bizim gibi sistemli şekilde mücadele eden yok. Bu sözün arkasında duran sadece Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı değil; bu sözün arkasında, salgınla ilgili her konuda son sözü söyleyen Dünya Sağlık Örgütü de duruyor. Türkiye’yi dünyaya örnek gösteriyor.” Dünya Sağlık Örgütü Türkiye’yi hiçbir zaman dünyaya örnek olarak göstermemiştir.

Ama yarın hiçbir şey olmamış gibi vaka sayısı açıklanacak, renksiz kurnaz harita paylaşılacak ve Bakan halkı tedbir tweetleriyle uyaracak… Esnaf kan ağlayacak, tiyatrocular, müzisyenler, insanlar işlerini kaybedecek… İnsanlar vedalaşamayacak sevdikleriyle, gömemeyecek ölülerini… Öğrenciler şaşkına dönecek… 65 yaş üstü otobüslerden indirilecek… İki kişi yan yana geldiğinde “Salgın nedeniyle dağılın” denecek, dağılmayan dağıtılacak, cezalar kesilecek… İşçiler başından beri yok sayılacak… Aşılar nerde, sıra kimde bilinemeyecek… Başından beri bir tek kendini değil, tüm sevdiklerini, tanıdığı tanımadığı tüm insanları korumak için tüm kurallara harfiyen uyan insanlar, halk sağlığı korunmadığı için bu hengâmede korona kapacak olanlar ve elbette ki sevdiklerine hasret yaşayan, izin bile kullanamayan hekimler, hemşireler, sağlık emekçileri haklarını helâl etmeyecek.