Yeni albümü Muhteşem Yalnızlık ile dinleyiciyle buluşan Güney Marlen, iktidarın yasaklarına tepki gösterdi: “Bu dönem politik anlamda vahşi bir saçmalık. Zaten zorlanan sanat endüstrilerine yasaklarla darbe vuruyorlar”

Politik kirlilik son bulmalı
Güney Marlen (Fotoğraf: Duru Börü)

Işıl ÇALIŞKAN

Güney Marlen, dördüncü albümü Muhteşem Yalnızlık ile müzikseverlerin karşısında. 9 şarkıdan oluşan albüm, insanın dünyevi dertlerine gönderme yaparak “yalnızlık” konseptini hem öven hem yeren bir dille insanlık hallerine dair konuşmalar yapıyor. “Yalnızlık aslında hepimizin yazgısı olduğu için hayatın her alanını ve müziğimi de çokça etkiliyor” diyen Marlen ile albümünü konuştuk.

• ‘Muhteşem Yalnızlık’ ifadesiyle başlayalım isterim. Bu yalnızlığın ardında nasıl bir anlam yatıyor?

İnsanın en temel duygularından biri yalnızlık. Onu hem övmek hem de ironik bir şekilde yermek için muhteşem sıfatını kullandım. Yalnızlık yeri geldiğinde gerçekten muhteşem bir şey. Bazen de öyle ‘muhteşem’ bir yalnızlık içinde kalırsınız ki bu, hayatınızda olup bitenleri anlamlandırmanız için bir fırsata dönüşür.

Var olma ile birey olma sorunları ile nüktedan ve romantik efektler kesişti bu albümde. Bu minvalde anlatılar, insanın kendine dost edinebileceği o içindeki pesimistin bile gizli umutları olduğunu ve insana onları fısıldayabildiğini hatırlatıyor bana. Tüm bunları “Muhteşem Yalnızlık” ismi altında toplamak istedim.

• Yalnızlığın size ve müziğinize etkisini nasıl anlatırsınız?

Yalnızlık duygusu tamamen insanın iç dünyasında oluşturduğu göreceli bir hissiyat. Perspektifinizi değiştirdiğiniz anda yalnızlık dediğiniz şey özgürlüğünüz ya da yaşam tarzının olabiliyor. Her şeyin bir insan ömürüne sığamayacağı kadar fazla yolu ve alternatifi olması ve hayatı renklendiren her detayın endüstrileşmesi kaotik bir hızlanış ve anlamsız bir doğa-insan çatışması yaratıyor. Teknoloji her zamanki gibi iletişim şeklini değiştiriyor ve insanları birbirlerine yaklaştırır gibi gözükürken tek başınalıkları dominantlaştırıyor. Toplumlar hem değişiyor hem de birbirlerine daha hızlı entegre oluyor. Bayağıdır en ufak gelişme dahi küresel boyutlarda etkiler doğuruyor.

Bu yüzyılda kent insanının yalnızlığı ile barış imzalamasının tüm sosyal ilişkilerine olumlu etkileri olacağına inanıyorum. Yalnız birey, kendisiyle huzur bulabiliyorsa sosyal çevresiyle de kolaylıkla bulabilecek bir pozisyona geçebilir. Yalnızlık aslında hepimizin yazgısı olduğu için hayatın her alanını ve müziğimi de çokça etkiliyor.

• Prodüksiyon danışmanlığını Teoman’ın yaptığını biliyoruz. Müziğinizin şekillenmesinde Teoman’ın nasıl bir rolü var?

Teoman ile aramızda uzun zamandır bir dostane bir abi-kardeş ilişkisi var. Hayatımdaki en değerli insanlardan biri. Zaman zaman mentorum bazen ustam bazen salt arkadaşım. Bu albüm için birçok şarkımdan oluşan bir kümeden birlikte şarkılar seçtik ve söz, müzik ve düzenlemelerimi tamamlarken her aşamada sürekli ondan da fikirler aldım. Bu benim için hem büyük bir şans hem de zevkli bir oyundu.

• Albüm tanıtımında “Yeni nesil Türkçe sözlü rock müzik” ifadesi yer alıyor. Yeni nesil rock müzik tanımlamasını biraz açar mısınız?

Artık müzik stilleri çok geçişken. Buradaki ifade de, albümde Türkçe rock’un en yeni zamanda yapılan örneklerine dahil olabilecek şarkılar var olduğu için kullanıldı. Yoksa bir tarzın şövalyeliğini yapmayı sevmem. Kişinin düşünsel anlamda bir duruşu olması daha manalı. Ki o da değişebilir. Sonuçta müzik bir araçtır. ‘Sound’ anlamında neyi seversem onu işlerim. Zaten kaçınılmaz bir şekilde bana benzeyecektir o yaptığım.

• “Singer&songwriter” geleneğini sürdürüyorsunuz. Dinleyici en çok nasıl sözleri seviyor? Bir çıkarımınız var mı?

Öncelikle, sözleri seven bir kitle var ama genel kitlenin sözleri o kadar da umursamadığını görüyoruz. Daha azınlıkta entelektüel bir kitle tıpkı edebiyatla ya da felsefeyle ilgili olabildiği gibi sözlerle de derinlemesine ilgilenebiliyor. Ama ülkedeki genel müzik dinleyici kitlesi için eğlenceli ve ağıza pelesenk olan bir melodi varsa diğer niteliklerin o kadar da önemi olmayabiliyor. Bence singer&songwriter geleneğini edebiyat ve müzik kesişiminde anlatıcılık üstlenen kişiler devam ettiriyor. Hikaye anlatıcılarında geniş kitlelere ulaşmış çok kişi olsa da bunlar oransal olarak dönemlik popüler müzikler yapan kişilerin sıçramalardan daha az olabiliyor. Çünkü eğlence ve haz ile birlikte düşündürme ve hikaye aktarma misyonları daha özenli bir dinleme gerekliliği yaratıyor dinleyicide. Bir genelleme yapmak gerekirse dinleyici işçiliğe ya da artistik değerlere bakmaz, önüne sürekli çıkarılan müzik örneklerinden en haz duyduğunu çok da irdelemeden seçer. Sonra ona alışır. Alıştıkça da benzerlerini sever. Bu da çok doğal. Farklı olanın sevilmesi çoğu zaman zaman alır. Ama o başta bahsettiğimiz sözleri önemseyen belki %2-3’lük kitlenin davranışları biraz daha farklıdır ve benim gibilerle iyi anlaşırlar bence. Bu arada kalite de oldukça göreceli bir nitelik.

Sevilen sözlere gelecek olursak genelde şiirsel sözler sevilebiliyor. Bir ifadeyle iki anlamı temsil eden, metaforlu, benzetme içeren, hicveden sözler anlatı yapısını güçlendirip renklendirebiliyor. Ama sözün anlamıyla beraber cümlelerin sunuluşu da önemli. Çok iyi bir anlamı iyi üslupla sunmazsanız değeri düşebilir.
Diğer yandan, bir hikaye anlatmak şarkıya başka bir çekicilik katabiliyor. Ben de bunu yapıyorum sanırım. Bir söz yazarı, edebiyat ve felsefe ile ilgilense iyi yapar. Benim hedefim kendi anlatım tarzımı sürdürerek genel kitleye bu sözleri ve hikayeleri sevdirebilmek.

• Son dönemde çok sayıda festival ve konser yasaklandı. Bu yaşananlardan nasıl etkileniyorsunuz?

İçinde bulunduğumuz dönem politik anlamda vahşi bir saçmalık. Zaten zorlanan müzik ve sanat endüstrilerine yasaklarla daha da darbe vurmuş oluyorlar. Kelebek etkisi olarak bile düşünürseniz toplumun her bir bireyi olumsuz etkileniyor tüm bu politik kirlilikten. Politika beni çoğu zaman hayattan soğutan bir alan. Mümkün olsaydı birçok politik ve bürokratik makamın yok olmasını ve insanların kendi rızasıyla dayanışmasına yönelik bir toplumsal yaşantı yaratmasını isterdim.