Dert yaratıcı olmaktan ziyade bir masal anlatıcının en sonda hep yaptığı gibi ders vermekse biz de bu belki politik olarak çok doğru ama öte yandan fena halde sıkıcı dersi dinlememeyi tercih ediyoruz.

Politik olarak doğru ama sıkıcı

MURAT TIRPAN

Havva'dan önce bir ilk kadının varlığına ve bu kadının erkek egemenliğine boyun eğmeyen bir karakter olduğuna dair müthiş bir hikâye vardır; Lilith'in hikâyesi. Bir wamplık, bir dişi cin ya da iblis olma durumu, bizde al karısı hikayesi, hatta Mecnun'un asla seviyesine ulaşamayacağı Leyla'sı ile ilişkilendirilen son tahlilde bir güçlü kadın halinin adı Lilith. Kutsal kitapların dışındaki kaynaklar üzerinden bugüne dek gelen ve ataerkil entelijensiyanın pek yüz vermediği bu mitolojide kaburga kemiğinden yapıldığı Adem'inin "sözünden çıkmayan", gayet düzgün (!) bir karakter olan Havva'nın tam tersine Lilith'in özgür bir kadın olarak anlatıldığını görüyoruz. Dolayısıyla kadın hareketi içinde gayet önemli olan bu karakter (adına feminist bir dergi bile var) itaat etmeyi, kodlanmış belli rollere girmeyi, ikinci sınıf olmayı, bedeni üzerindeki haklarından vazgeçmeyi, kadınlığından vazgeçmeyi kabul etmeyen kadınları sembolize eder olmuştur.

Efsanevi Lilith'imizi alıp bir Ezel Akay filmine koyarsanız ne olur peki? Elbette şenlikli bir kadın-erkek kapışması izleriz. 9 Kere Leyla işte tam da böyle tipik bir Ezel Akay filmi, temaşası, gösterişi yüksek; bol renkli, bol müzikli, bol karakterli. Ama sorun olan bol bir şey daha var filmde, Akay elini korkak alıştırmamış, bol mesajlı bir film karşımızdaki.

Bütün film boyunca Adem Bey'in genç ve güzel bir psikolog olan Nergis ile beraber olabilmek için karısı Lilith-Leyla'yı öldürmeye çalışmasını, bunu dokuz kere deneyip başaramamasını izliyoruz. Ya gayet salak ya da gayet kötü olan tüm erkek karakterler kendilerini telef ettikten sonra da koca ve para derdindeki Nergis'in Lilith'ten gerçek kadın olma dersi almasını.

Akay'ın filminde Lilith başta olmak üzere her şeyin adı net; Adem Bey Narkissos gibi kendi imajına aşık olan Nergis'in peşinde, Lilith'in oğullarından Mahdum, zaten erkek evlat demek; avukat Haris adıyla müsemma şekilde aç gözlü; arkada gözümüze sokulan tablolar, sanat eserleri sürekli mevzuyu vurgulama derdindeler. Lilith öyle bir kadın ki zengin olmasına rağmen ev işleri yapıyor, evsizlere yemek götürüyor, kadın eylemlerinde ön safta yürüyor... Adem Bey'in söylediği ara nağme şarkılar tümüyle adamın yaptığı ve yapacağı eylemleri tekrarlıyor. Metaforlarla işi olmayan bir film 9 Kere Leyla. Şefimiz Ezel Akay geçen yıllarda epey formdan düşmüş olsa gerek ki bütün bu kadınlık senfonisi hiç akıllıca değil, sadece didaktik. Öte yandan muhafazakâr bile diyebiliriz bu duruma. Çünkü bütün meseleyi aptal/kötü erkekler ve güçlü Lilith üzerinden kurmak feminist literatürün kendisine de terstir. Başka bir seçeneğin "önerilmesi daha teklif edilemez" olması açısından özünde muhafazakardır.

Kapitalizmin ve arzunun modern dinamiklerini dışlayan kolaycı bir antagonizma kimseye pek bir fayda sağlamaz. Ama gerçekten tüm film bu zıtlıklar üzerine kurulmuş haldedir, kadın-erkek, Adem-Havva, Mahdum-Haris, Lilith-Nergis, Hızır-İlyas, Faruk-Haluk istediğiniz kadar artırın... Mahdum'un iki (2) sayısına olan takıntısı bile bu durumu göremeyen bedbaht izleyici için (tıpkı Adem'in şarkıları gibi) açıklama görevi görür. Oysa bu ikilikten kurtulup anlamaya, "erkeklik hastalıktır"ın içini gerçekten doldurmaya ihtiyacımız yok mu? Mitolojiyi düşünelim, Homeros'tan beri erkeklerin yazdığı, fazlasıyla ataerkil olan hikayelerimizin birçoğunun çok daha derinlikli olduğunu düşünürsek karşımızdaki bu külliyata karşı bir söz söyleyebilmek için daha ince, daha yaratıcı hikayelere gerek olduğu açık değil mi? Bir erkeğin ne istediğini bilememesi, eksik olması ve bu nedenden yaşadığı ölüm korkusunu daha sinematografik ve metaforik bir şekilde anlatmaya gerek varken sürekli gözümüze sokulan "kafasına dayı düşmesi" üzerinden anlatmanın vasatlığına işaret etmeye çalışıyorum. 9 Kere Leyla'daki sinemasal formül de bu açıdan talihsiz ve tuhaf bir antagonizmaya sahip; bir yandan -oyuncuların tüm çabasına rağmen- meseleyi zayıflatan karton karakterlerle malulken, öte yandan aşırı vurgulu söz buna eşlik etmekte. Sonuçta bu ikilik, iyi bir Ezel Akay filmini dört gözle bekleyen biz izleyiciler için ne yazık ki bir hayal kırıklığı yaratıyor.

Sonda cehennem bekçisini bizzat kendisi oynayan Ezel Akay'ın filmdeki sinemacı karakteri doğrudan içeri yollamasının nedeni muhtemelen ne yaptığının (ve yapamadığının) gayet farkında olması. Pseudo-feminist bir film 9 Kere Leyla, çünkü anlamaya çalışmıyor, bir ezberi yüksekten tekrar ediyor sadece. Lilith'e "cinsiyet değil zihniyet meselesi" dedirtecek kadar göstermeye değil anlatmaya düşkün olursanız; meşhur şarkının “doğarken ağladı insan" şeklindeki sözlerini "doğarken ağladı kadın" şeklinde söylerseniz açıkçası pek de yaratıcı bir iş yapmıyorsunuz demektir. Yok, eğer dert yaratıcı olmaktan ziyade bir masal anlatıcının en sonda hep yaptığı gibi ders vermekse biz de bu belki politik olarak çok doğru ama öte yandan fena halde sıkıcı dersi dinlememeyi tercih ediyoruz.