Polonya’da Anayasa Mahkemesi’nin geçen hafta aldığı karar, kadınların ülkede kürtaja erişimini daha da zorlaştıracak. Kararın neticeleri topluma dalga dalga yayıldı ve on binlerce insan sokağa döküldü.

Polonyalı kadınların mücadelesi sürecek

Zoe PC

Polonya’nın farklı şehir ve kasabalarında insanlar bir haftadır sokakta. Anayasa Mahkemesi’nin 22 Ekim günü aldığı karara göre, fetüsün kusurlu olduğu hamileliklerde kürtaj yapılamayacak. Anayasa mahkemesi böylelikle 1993 tarihli yasayı değiştirmiş oldu. Yasaya göre yalnızca tecavüz, ensest, hamileliğin kadının sağlığını tehlikeye düşürmesi ve fetüsün kusurlu olması durumlarında kürtaj yapılabiliyordu.

Perşembe günkü kararın öncesinde Polonya, bulunduğu coğrafyada kürtaja erişim konusunda en kısıtlayıcı ülkelerden biriydi. Bunun sonucunda her yıl 100 ile 150 bin kadar kadın operasyon için yurtdışına seyahat etmek zorunda kalıyor. Anayasa mahkemesinin kararı ile birlikte, kadınların temel üreme sağlığı haklarından biri daha da kısıtlanmış oluyor.


SAĞCI İKTİDARA ÖFKE

Karar toplumun birçok farklı kesimi tarafından tepkiyle karşılandı. Feminist gruplar, solcu partiler, futbol taraftarları, kaygılı yurttaşlar eylemlerini gece gündüz sürdürdü. Adliye, parlamento, kilise ve sağcı Hukuk ve Adalet (PiS) Partisi binaları önünde eylemler yapıldı. Sol İttifak’ın Sol-Birlikte Partisi de dahil olmak üzere tüm Sol partiler parlamentoya ortak bir yasa tasarısı götürerek kürtajın suç olmaktan çıkarılmasını talep ettiler.

Sol-Birlikte Partisi’nden Zofia Malisz “İnsanlar öfkeli” diyor. “Katolik Kilisesi’nin yaşamlarımıza, bilhassa özel hayatlarımıza müdahil olmasından herkes bıkmış durumda.” Malisz’in söylediğine göre PiS hükümetine yönelik memnuniyetsizlik aylardır, hatta yıllardır artışta fakat “üreme haklarına yönelik bu karar, bardağı taşıran son damla oldu çünkü yapılan akıl almaz ve küstahça.”

HEDEF GÖSTERDİ

İnsanların yaratıcı ve etkileyici yöntemler kullanarak harekete geçmeleri, iktidar kesimi tarafından kabul görmedi. Başbakan Yardımcısı Jarosław Kaczyński aynı zamanda PiS’in kurucu lideri. Facebook üzerinden yaptığı tehditkar açıklamada mahkemenin kararını savundu ve eylemcileri “şiddet yüklü toplumsal rezalet” olarak tanımladı.

PiS liderliğindeki hükümet, Covid-19 salgınını yönetemediği suçlamalarıyla da eleştirilere hedef oluyor. Kaczyński buna rağmen eylemlerin Covid-19 riskleri sebebiyle can kaybına yol açabileceğini söyleyecek kadar ileriye gitti ve eylemlerin ‘herkes için tehlike unsuru’ olduğunu öne sürdü.

Kaczyński eylemlerin kiliselerin önlerinde yoğunlaşması ise ‘talihsiz’ olarak tanımladı. Katolik Kilisesi'nin ülkede ‘ortak tek ahlaki sistem olduğunu,’ kiliseye karşı çıkanların nihilistler ve toplumumuzun malum kesimlerinin en kötüleri’ olduklarını söyledi. Kiliseye yönelik ‘saldırıların,’ Polonya’yı ‘yok etmeyi’ amaçladığını öne sürdü. PiS Partisi üyelerine kiliseyi savunma çağrısında bulundu.

KİLİSE VE DEVLET İŞBİRLİĞİ

Mahkeme kararı ardından tanıklık ettiğimiz mücadelenin ardında on yıllardır süregelen bir süreç var. Zofia Malisz, üreme sağlığı hakları için mücadelenin birkaç on yıldır sürdüğünü ve Polonya’nın yönetici elitleri ile kudretli Katolik Kilisesi arasında çeşitli ittifaklara vesile olduğunu söylüyor. “Polonyalı kadınlar kuşaklardır mücadele ediyorlar” diyor. “Şu an 50’li yaşlarında ya da 60’lı yaşlarının başında olan hak savunucuları, 1990’lı yıllardan beri sokaklarda mücadele ediyorlar” diyor.

Mücadele 1993 yılında, neoliberal kapitalist topluma geçiş yapmakta olan Polonya’da yaşanan çalkantılı günlerde başladı. Malisz o zamanlar Dayanışma Partisi liderliğindeki hükümetin kilise ile ‘merkezci’ ilişkiler kurduğunu açıklıyor. Kilise, komünist parti ile mücadele ettiği 1980’li yıllardan beri Dayanışma Partisi ile yakınlık içindeydi. Komünist yönetimin sona ermesiyle kurulan hükümet de kilisenin muhafazakar duruşuna uygun politikalar hayata geçirerek ‘vefa borcunu’ ödeme yoluna gitmişti.

Toplumun birçok kesimine yayılan ve hatta bir milyon imza toplanmasıyla sonuçlanan muhalif harekete karşın, komünist dönemde yasal olan kürtaj konusunda 1993 yılında değişikliğe gidildi. Hamileliği sonlandırma özgürlüğü yalnızca tecavüz, ensest, anne sağlığının tehlikeye girmesi ve fetüsün kusurlu olması durumlarında söz konusu olabilecekti (geçtiğimiz hafta ortadan kaldırılan da işte bu sonuncusu oldu).

HALKA KARŞI İLİŞKİLER

Polonyalı kadınların ve toplumun özel hayatını denetime alan uygulamalar yıllar içinde kötüleştikçe kötüleşti. PiS hükümeti 2015 yılında iktidara geldiğinden bu yana her şey daha da kötüleşti. Malisz’in açıkladığına göre “PiS, kilise ile karşılıklı çıkar ilişkisi içerisinde.” Örneğin, kilise hükümetin yasalaştırmak istediği teklifleri destekliyor. “Mesela Pazar ayinin sonunda rahip ‘çıkışta imza toplayan arkadaşlarımız olacak’ diyor.” Ya da ülkedeki Katolik radyosu hararetle hükümeti övüyor, sağcı haber kanalları ruhban ağzı ile konuşuyor.”

2016 yılında PiS, Katolik Kilisesi’nin desteğini ve baskısını hissederek kürtaj yasasını değiştirmeye çalıştı. İnsanlar sokağa döküldü ve ‘Kara Eylemler’ denen süreç yaşandı. Polonyalı kadınlar topluca grev yaptı. Hükümet geri adım atmak zorunda kaldı. Fakat burada pes etmeyecekti.

YASA DEĞİŞİKLİĞİ GÜNDEMİ

Parlamentoda hezimete uğrayan sağcılar, çareyi yargı kurumunda aradılar. Geçtiğimiz perşembe günü yapılan yasa değişikliği, PiS’in yargı sisteminde yaptığı reformlar sayesinde mümkün olabildi ve yıllardır üzerinde çalışılan bir süreçti. Önemli mahkemelere partiye sadık yargıçlar atandı, denge-denetleme mekanizmaları ortadan kaldırıldı.

Böylelikle güç yürütmenin elinde toplandı ve yargı bağımsızlığının altı oyuldu. PiS ve müttefikleri Zofia Malisz olan biteni, “yargı kontrol altına alınıncaya dek beklediler ve sonrasında planlarını yürürlüğe koydular. Kürtajı anayasa mahkemesi eliyle yasakladılar. "Mahkeme artık siyasete karışmış bir kurum” diye tarif ediliyor.

ULUSLARARASI MÜDAHALE

PiS ve müttefikleri uluslararası seviyede de destek gördüler. Pazartesi günü OpenDemocracy tarafından yayınlanan bir araştırmaya göre, ABD Başkanı Donald Trump’ın şahsi avukatlarından Jay Sekulow ve Amerikan Hukuk ve Adalet Merkezi (ACLJ), mahkemenin kürtaj karşıtı kararını desteklemekte aktif rol oynadılar. ACLJ, 1990 yılında televizyon vaizi Pat Roberson tarafından ilerici Amerikan Medeni Haklar Birliği’ne karşı kuvvet olarak kuruldu.

OpenDemocracy’nin yazdığına göre, oluşumun ‘Avrupa kolu’ çeşitli davalara müdahil oldu ve eşcinsel evliliği, kürtaj hakları ve tüp bebek gibi konuların hepsine karşı durdu.

Polonya’da tarihler 16 Ekim’i gösterirken ve anayasa mahkemesinin kararına günler kalmışken, ACLJ’nin Avrupa kolu Fahri Müşavir sıfatıyla mahkemeye bir dilekçe sunarak fetüsün kusurlu olması durumunda kürtajın engellenmesini desteklediğini bildirdi.

Fahri Müşavir sıfatıyla dilekçe veren bir başka oluşum da Ordo Luris Hukuki Kültür Enstitüsü oldu. Polonyalı ultra-muhafazakar kürtaj karşıtı bu kurum Brezilyalı ve Amerikalı aşırı sağcı Hıristiyan topluluklarla bağlantılı. 1960 yılında Brezilya’da kurulan Gelenek, Mülk ve Aile isimli uluslararası oluşumdan ilham aldığını söylüyor. Kürtaj karşıtı lobicilik faaliyetlerinde bulunuyor ve LGBT politikaları, eğitimde ayrımcılıkla mücadele gibi konularda da sağcı duruş sergiliyor.


HERKES İÇİN POLONYA

Anayasa Mahkemesi’nin kararı PiS önderliğinde yürütülen muhafazakar saldırının bir parçası. Tabii bu tip teşebbüsler daima sokakta ve parlamentoda direnişle karşılaşıyor. Zofia Malisz’in söylediğine göre Sol-Birlikte Partisi ‘herkes için Polonya’ vizyonu çerçevesinde mücadeleyi sürdürüyor. “Toplumsal dayanışma ve ayrımcılık karşıtlığı gibi birçok değer barındıran anayasamızı yansıtan bir Polonya istiyoruz” diyor ve “merkez ve merkezin sağındaki partilerin hükümetlerinde bu asla uygulanmadı. Ülkemizde bunlar bilhassa LGBT+ yurttaşları, kadınları ve ırkçı ayrımcılığa uğrayanları ilgilendiriyor” diyor.
Sol partiler, grev yapan kadınlar ve düzinelerce farklı oluşum sokakta kalmaya ve muhafazakarların saldırısına direnmeye yemin ettiler.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: People’s Dispatch