Bugün pop müziğin sorunu, biraz AKP’ye benziyor: Pop müzik artık popüler değil. Pop müziğin haccı sayılabilecek Eurovision yarışması genç kuşakların ilgisini çekmiyor. Kurallar gevşetilip farklı türde müziklere de izin verilmesine rağmen iş işten geçti.

AKP de Eurovisioncular gibi kuralları gevşetiyor, Erdoğan gençlere şirin görünmek için PR aktiviteleri yapıyor ama ne yaparsa yapsın ratingler yükselmiyor. Tıpkı Eurovision’da olduğu gibi AKP’de de bu ‘şirin görünme’ veya ‘popülerlik kaygısını’ reddeden bir grup var. Bu grup “Özümüze dönmeliyiz, eski günlerdeki gibi olmalıyız” diyor... Ayasofya’yı açarsak ratingimiz yükselir diyenler işte bu gruptan. Büyük umutlar bağlanan Ayasofya konusu sünnet giysileriyle gezen veya kapı yiyen olağan ‘groupie’leri hafifçe heyecanlandırmaktan başka işe yaramadı, ne rating yükseldi, ne de oylar... Yarın Ayasofya’yı tekrar müze yapsalar, ertesi gün yıksalar, bir gün sonra baştan yapsalar durum yine değişmeyecek.

***

Buluşlar üretim araçlarını, üretim araçları toplumları, giderek medeniyeti değiştirir. Yükselen ve düşen hiçbir şey yerin çekiminden bağımsız olamaz. Pop müziğin yaygınlaşması transistörden bağımsız değil örneğin. Transistör yirminci yüzyılın en önemli icadı olabilir. Transistörle beraber önce radyolar ucuzlaşıyor, o güne dek evin başköşesinde duran ve öncelikle ‘baba’lara hitap eden ağır ve pahalı ‘lambalı’ radyolar, hızla ucuzlayıp evdeki gençlerin odasına giriyor. Radyodaki bu devrim, plak endüstrisini ayağa kaldırıyor. Bedava dinlemek varken neden parayla plak alınsın diyenler haksız çıkıyor, radyo ucuzlaştıkça müzik ‘popülerleşiyor’ ve radyoların öne çıkardığı şarkıların plakları milyonlarca satmaya başlıyor. Pop müziğin öncü yıldızı Elvis Presley ilk büyük hiti ‘Love Me Tender’ı çıkardığı 1956 yılında, transistörü bulan William Shockley ve ekibi Nobel alıyor.

Elvis’le beraber Rock’n Roll popüler olduğu için, pop müzik ve Rock’n Roll aynı kavramlar gibi kullanılıyor. 1960’larda yeni mikrofonlar, miks teknolojileri ve amfi sistemleri geliştikçe radyoların cılız hoparlörlerini zorlayan Rock grupları yükseliyor, böylece Rock ve Pop’un uzun süreli nişanları bozuluyor. Müzik kayıt ve dinleme teknolojileri geliştikçe öldü sayılan Jazz ve Blues da yükseliyor. Perakende sektöründe her üründe olan değişmez kural müzikte de işliyor: Daha kaliteli müzikler dinleyen ve müzik için daha çok para ödemeyi göze alan bir kitle doğarken; daha rahat tüketilen ‘ucuz’ müziğe talep çok daha fazla oranda artıyor.

***

Pop müzik hâlâ popüler, tıpkı popülist sağ partiler gibi. Sorun şu ki, artık asla eskisi kadar popüler değil ve ondan popüler müzik türleri var. Bunun nedeni de yine üretim araçlarının evrimi. Artık hepimizin elinde avuç içi büyüklüğünde bir cam parçası var. Müziği sevdiğimiz sanatçılara, albümlere, hatta müzik türüne göre değil ruh halimize göre seçiyoruz. Örneğin neşeli şarkılar dinleme halindeysek farklı türlerde neşeli şarkılar, tam da bizim beğeneceğimiz bir seçkiyle karşımıza çıkıyor. En hızlı yükselen sosyal medya platformları müzik endüstrisiyle iç içe geçmiş durumda, Instagram ve TikTok müzisyenlerden 15 saniyelik parçalar istiyor. Artık üç dakikalık bir şarkıyı dinleyecek kadar bile tahammül edemiyoruz, hazırladığımız ‘story’ paylaşımlarına 15 saniyelik bir fon müziği koyunca bizden iyisi yok. Beklediğimiz erişimi alamadık mı, fenomenler başarının sırrını fısıldıyor: “15 saniye uzun ve sıkıcı gelebilir, daha kısa paylaşımlar yapmayı deneyin.”

***

Fransa’da Avrupa Birliği sosyalist grup gençlerine bir sunum yaptım ve yaşadığımız çağa “Fast Mood Çağı” adını verdiğimi açıkladım. Salondan bir alkış yükseldi. Konuşmadan sonra dijital medyacı olduğunu söyleyen bir genç yanıma yaklaştı ve “Yedi saniye alkış aldınız,” dedi. “Bununla gurur duymalısınız.”

Ortalama bir Türk günde sekiz saatini online geçiriyor. Bu bir Japon’un internette geçirdiği sürenin iki katı. Yoksulluk ve baskı arttıkça internette zaman geçirme süresi artıyor. Uyku haricindeki günün yarısını internette tüketiyoruz, uyanır uyanmaz, işe giderken, okulda, televizyon başında elimizde hep telefon var. Telefonda hoşumuza gitmeyeni sürükleyip geçmeye bu kadar alışmışken gerçek hayatta niye sabırlı olalım?

***

Pop müziği doğuran tek transistörlü cep radyosu bugün yerini cep telefonlarına bıraktı. Peki telefonunuzda kaç transistör var dersiniz? 15 milyar desem?

AKP iktidara geldiğinde cep radyosuyla maç sonuçlarını dinlerdik, şimdi 15 milyar transistörü avuçlamış kedi videolarıyla ömür tüketiyoruz. Son yirmi yılda yaşanan teknolojik devrimin eşi benzeri yok. Başka hiçbir nesil böyle bir değişim yaşamadı. Ve elbette ki değişim sadece Türkiye’de olmadı, tüm dünyada oldu. Hatta Türkiye geri kaldı, Türkiye bu olağanüstü değişim fırsatından yeterince yararlanamadı. Son yirmi yılda ülkeyi sosyal demokrat bir parti tek başına yönetse, eminim ki İspanya’dan daha güçlü ve daha zengin bir ülke haline gelirdik.

Bugün doksanların dünyasında yaşamıyoruz. Teknolojideki bu dönüşümü AKP ile özdeşleştiren dayılar günümüz gençliğine eski moda şarkılarda takılmış bir ‘boomer’ gibi komik geliyor. Geçmişte AKP’yi popüler kılan söylemler bugünün genç insanlarına hiçbir şey ifade etmiyor. Çoğu gencin gözünde AKP’nin kurucuları öfkeli, bunak ve zengin ihtiyarlar. AKP konserleri yasakladıkça, gençleri dizginlemeye çalıştıkça, özgürlükleri sınırladıkça bu görüntüyü kendi kendine netleştiriyor.

Şimdi “Biz değişmedik” diyorlar ama hızla değişen bir dünyada değişmemek iyi bir şey mi?